Renginar Sultan mektubu okuduktan sonra Salih Ağa'nın gelmesini emretmişti. Çiftliğin bahçesinde onu bekliyordu ve başındaki siyah sarığıyla belirdi. "Renginar Sultan Hazretleri! Kaya Sultan bana teferruatlı bir mâlumat verdi. Dilerseniz hemen yola çıkalım. İstanbul'da bir köşk hazırlandı sizin için." Renginar Sultan zaten evlatlarıyla çoktan hazırlanmıştı. Salih Ağa ve yandaşları hiçbir şey fark ettirmeden hepsini arabaya bindirdiler.
***
Küçük Valide dairesinde bir o yana bir bu yana yürüyordu. Stresten ve heyecandan karnına kramplar girmişti. Dairesinin kapısı büyük bir gürültüyle açıldı. "Valide Sultan'ım, Müzeyyen Sultan'ın mührünü getirdim." Efruze mektubu alır almaz masasının önüne geçti. Oymalı sandalyesine oturdu."Sultan Selim belli ki seni pek beğendi. Âlâ biz de tam bunu istiyorduk. Şehzade Süleyman'ın saraya varmasıyla vazifen bitecek. Sultan Selim'i yalnız bırakmamaya özen göster."
Efruze, kayınvalidesinin mührünü bastıktan sonra, mektubun gözdeler katında olan hatunun eşyaları arasına konulmasını emretti. Mühür de alındığı yere geri götürüldü. Birkaç gün sonra sanki takısı kaybolmuş gibi yapacak ve tüm sarayı ararken hatunun eşyaları arasında mektubu bulmuş gibi davranacaktı.
***
Simten Haseki dairesinde evlatlarıyla ilgilenirken bir yandan da cariyesi Mehtap Hatun ile konuşuyordu. "Büyük Valide saraya geldiğine de göre size de huzur vermez." Ters ters baktı nedimesine Simten. "Bu sarayın tek Valide Sultan'ı Efruze Validemizdir. Selim her ne kadar onu buraya getirdiyse de geri gidecekler. Allah Efruze Validemizi başımızdan eksik etmesin." Az sonra Aynışah Sultan girdi içeri. Yeğenlerini pek seviyordu."Otur Simten, rahatsız olma. Yeğenlerimi görmeye geldim." Adeta öz kardeş gibi anlaşıyorlardı. "Şeref verdiniz Sultanım. Arzu ederseniz yemeği birlikte yiyelim." Aynışah, Şahbanu'yu kucağına alırken başıyla onayladı. "O hatun yüzünden değil mi bu kederin?" Hemen anlamıştı gelininin derdini. "Bağışlayın sizi böyle şeylerle meşgul etmek istemem." Aslında çok saf kalpliydi Simten. On yaşındayken Efruze Valide onu esir pazarda bulmuş, hâline acımıştı. Kendi evladı gibi yetiştirmişti. Simten'de onu validesi yerine koymuştu. Sultan Selim'e sunulduğundan beridir kalbinde yeniden çiçekler yeşermişti genç Haseki'nin. Entrika da pek çevirmezdi, bilmezdi de zaten. Gününü evlatlarıyla ve Kur'an okuyarak geçirirdi.
"Seni anlıyorum lâkin ağabeyim bir padişah. Onun kararlarını biz nasıl sorgularız? Hem sen onun baş kadınısın. Zinhâr baş kaldırma. Sükunetini ve asaletini koru, hata yapma." Başıyla onayladı görümcesini Simten.
***
Renginar Sultan ve evlatları nihayet payitahta gelmişlerdi. Lâkin Salih Ağa onları Söğüt Köşküne götürmüştü ve Kaya Sultan'ın akşam buraya geleceğini söylemişti. Renginar her ne kadar huzursuz olsa da ses çıkarmadı.Efruze Valide sonunda hırsızlık oyununu oynamış, mektubu da hünkâr oğluna vermişti. Onlar Has odada konuşurken, içeri Alaaddin Ağa müsaade alarak girdi.
"Hünkârım, Renginar Sultan ve Şehzade Süleyman, Söğüt Köşkünde saklanıyorlar." Sultan Selim her dakika daha fazla şaşırıyordu. "Sen nereden biliyorsun?" Alaaddin Ağa elindeki mektubu gösterdi. Renginar Sultan'ın, Kaya Sultan'a gönderdiği mektubu. "Anlayacağınız Kaya Sultan'ın da haberi var."
Mercan Paşa'da üzerine düşen görevi yapıyordu. Kaya Sultan'ı Söğütlü Köşküne götürmeye ikna etmişti. Sultan Selim gitmeden, orada olacaktı.
Birkaç saat sonra nihayet plan tam olarak gerçekleşmişti. Sultan Selim köşke girdiğinde aslında her şeyden habersiz olan kız kardeşini ve küçük şehzadeyi gördü. Arkasındaki ağalara seslendi. Efruze Valide ise emin olmak için oğluyla birlikte gitmişti. O sırada Renginar Sultan ile göz göze geldi. Biricik Alisha'sı gözlerinin önünde can verecekti şimdi.
Sultan Selim hepsinin boğdurulmasını emretti ve dışarı çıktı. O sırada boynuna urgan dolanmış olan Renginar hıçkırarak ağlıyordu. Evlatlarına bakarak gülümsedi. "Sakın korkmayın tamam mı? Babanıza gidiyoruz. Osman'ıma gidiyoruz. Lâkin sen Nasya, dilerim ki yaşadığın her gün ölüm korkusuyla yaşa. Rabbim sana bir kez daha evlat acısı göstersin. Dilerim huzur bulamayasın. Annem ve babam senden utanıyorlar hiç şüphen olmasın. Yüzyıllar geçse de kardeş katili olarak anılacaksın! Dünya malı için kardeşine kıydı diyecekler!" Efruze Valide eliyle urganı sıkmalarını emredip dışarı çıktı.
Hem ağlıyor hem koşuyordu. En sonunda kendini ağaçların arasına attı. Avazı çıktığı kadar bağırıyor, çimleri elleriyle koparıyordu. Gözyaşları sel olmuş, nefes almakta zorlanıyordu. "Allah'ım bu nasıl bir acı? Önce evlatlarımı, sonra Murad'ımı şimdi de kardeşimi verdim toprağa. Rabbim! Ben her şeyi evlatlarım için yaptım. Bir kez daha kaybedemem." Sesi kısılana kadar bağırıyordu. Sonunda olduğu yere yığılıp kalmıştı.
Sultan Selim aynı anda hem kardeşi Kaya'nın, yeğenlerinin ve öz be öz teyzesinin ölümünü izlemişti. Lâkin henüz bitmemişti. Validesini kucakladığı gibi arabaya bindirdi ve saraya götürdü. Küçük Valide dairesinde dinlenirken, genç padişah babaannesinin ve halası İnşirah Sultan'ın yedikule zindanlarına kapatılmasını emretti.
***
Tüm bu kıyımların üstünden üç ay geçmişti. Gevherhan Sultan validesinin ve büyükvalidesinin intikamını almak istiyordu. Bu yüzden Sultan Selim'i sık sık ziyaret eder olmuştu. İkisi de birbirlerine karşı derin duydular beslemeye başlamışlardı. Has bahçede birlikte oturmuş sohbet ediyorlardı"Hünkârım size söylemem icab eden bir şey var. Biraz daha kalbimi susturursam çatlayacak diye korkuyorum." Sultan Selim, arkasına yaslanarak dinliyordu. "Söyle, nedir o kalbindeki?" Gevherhan etrafta hiçbir Ağa bile olmadığından rahattı. Zira burası hünkârın haremiyle vakit geçirdiği bahçe kısmıydı. Henüz haremi değildi lâkin Selim burada onunla vakit geçirmeyi uygun görmüştü. Ayağa kalkarak padişahın yanına oturdu. Selim şaşırsa da ses çıkarmadı merak içindeydi. Ardından göğsüne sıkıştırılmış olan örtüyü çıkardı. Artık tüm dekoltesi Selim'in önündeydi. Sultan Selim önündeki şaraba uzandı. Hoşuna gitmişti bunlar. Gevherhan hünkârın elini kalbinin üzerine koydu.
"Bilirim yasak lâkin kalbim bilmez. Yasak tanımaz. İsterseniz şimdi şuracıkta alın canımı sesim çıkmaz. Zirâ sizden gelen ölüm olsa da kabulüm. Lâkin yalvarırım beni cennetinize alın. Sizi görmek istemediğim tek günüm bile geçmiyor." Selim biraz düşündü. Zira haklıydı böyle bir münasebet nikahsız mümkün değildir zirâ Gevherhan köle değildi. Hür bir Sultandı.
Efruze Valide herkesten kurtuldum derken şimdi de başına Gevherhan çıkmıştı. Üstelik Gülnigâr Sultan'ın da evlenmeye niyeti yoktu. İyice sahiplenmişti sarayı. Fakat hizmetlilerinin değiştiğini işitince soluğu gelininin dairesinde aldı. "Ne demek oluyor bu?" Valide Sultan yerinde huzursuzca kıpırdandı. "Daireme nasıl olur da desdursuz girersiniz? Ben Valide Sultan'ım!" Başı her zamanki gibi dikti. Görümcesine sert bir ifadeyle bakıyordu. "Bu sarayın gerçek Validesi Müzeyyen Sultan bunu sen de gayet iyi biliyorsun. Selim yakında hatasından dönecek." Keyiflenmişti genç Valide.
"Hani şu sizin öz be öz validenizin ölüm emrini veren Müzeyyen Sultan mı?" Gülnigâr Sultan beyninden vurulmuşa döndü. "Arsız!" Kendini tutamayıp tokat attı gelinine. "Sen kimsin de valideme iftira atıyorsun?" Efruze derin bir nefes alarak başını kaldırdı. "Handan Sultan ve biricik rakibem Meleksima Şehzade Osman'a hastalık bulaştırdılar. Canına kıymak istediler. Müzeyyen Sultan'da icâbına baktı. Onu suçlayamam ben olsam ben de aynısını yaparım. Lâkin hakikat bu Sultanım. İlâveten bu tokatın hesabını vereceksiniz. Hiç şüpheniz olmasın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Devr-i Kadim
Tarihi Kurgu"Bu saray ki; cennettir canını feda edene. Bu saray ki; cehennemdir kendini akıllı sanana." Böyle demişlerdi ona. Artık önünde iki yol vardı; ya ölecek ya öldürecek. Ya yok olacak ya yok edecek... Nasya olarak doğmuştu. Kim bilebilirdi ki köylü kız...