3 Sene Sonra
Niyahet sarayına ayak basmıştı Sultan Murad. Has odada onu karşılamak için; Valide Sultan, İnşirah Sultan, Kaya Sultan, Mahpeyker Sultan, Efruze Sultan, Şehzade Selim, Şehzade Mustafa, Aynışah ve Atike Sultanlar, arkalarında Valideleri Efruze Sultan vardı. Şehzade Osman, Valide Sultan'ın hemen ardındaydı.
3 senedir mektup dahi yazmıyordu Hasekisine Murad. Zirâ katildi, hareminin canına kast etmişti. Böyle cezalandırıyordu biricik eşini.
Herkesle selamlaştıktan sonra, Efruze'nin dairede kalmasını emretti. Az sonra baş başa kalmışlardı. Efruze Haseki, hasretle koştu sevdiğinde lâkin onu Murad'ın eli durdurdu.
"Sen ki; bana beş evlat vermiş nikâhlı zevcemsin. Ne istedin o masum hatundan?" Gözlerini kapatıp başını eğdi Efruze. Teker teker yaşlar akıyordu gözlerinden. "Demek inandın Murad. Demek bana tek sefer sorma lüzumunu dahi görmeden inandın. Sen bilmez misin ki; bu saray sen yokken bana zindandan farksızdır, kimse beni sevmez saymaz. Mahfer Hatunun canına kıyan ben değilim. Evlatlarımın başı hakkı için ben yapmadım. Emri veren Kaya Sultan'dan başkası değildir."
Murad kaşlarını çatarak dinledi kadınını. Sahi ona hiç sormamıştı, üç senedir tek mektup dahi yazmamıştı. "Elbet siz yine bendeniz zevcenize inanmayacaksınız, bundan mütevellit en büyük ispatım mektuptur. Validemize verdiğimde beni kovmaktan beter etti lâkin yine de sustum. Sabırla size kavuşacağım günü bekledim. Nazire Hatun, Kaya Sultan'ın nedimesiydi ve şahit olduğu için hatunun canını aldılar. Lâkin mektubu bulamadılar. Sakladım, size kendimi kanıtlamak için sakladım."
Sultan Murad, mektubun sonunda Kaya Sultan'ın mührünü görmüştü sahiden. Derhâl ağalara çağırmalarını emretti. O sırada Efruze Haseki'nin üzerinden bir yük kalkmıştı. Yavaşça sokuldu hünkârına. "Zinhâr kızmayınız Sultanımıza. Kendisi küçük, zannediyorum ki; emri validesi Mahpeyker Sultan vermiştir. Zirâ ne derdi olur Kaya Sultan'ın masum hatunla?" Sultan Murad başıyla onayladı karısını. Ardından kapılar ardına kadar açıldı ve Kaya Sultan içeri girdi. Babasının önünde eğildi. Efruze Haseki ise Kaya Sultan'ın önünde reverans etti. Elbet bunlar da Sultan Murad'ın gözünden kaçmadı.
"Bu ne demek oluyor Kaya? Validenle bir olup utanmıyor musunuz benim nikâhlı zevceme, kardeşlerinin validesine iftira atmaya?"
"Hünkârım ben-"
Sultan Murad, elini kaldırıp susturdu kızını. "Trabzon Beylerbeyi Topal Süleyman Paşa ile evlenmeni uygun gördüm. Çekilebilirsin."
Her iki kadın da bu ani kararla şok olmuşlardı. Lâkin yine de ses çıkaracak değildi Efruze. Öyle ya, ne haddineydi. İkisi aynı anda çıktı has odadan.
"Validemden intikamını böyle mi alacaksın seni Rum köle? Ben elbet bu saraya döneceğim zirâ neden biliyor musun? Hiçbir hatuna nasib olmayan bana nasib oldu ve hanedana mensub oldum. Zinhâr sevinmeyesin. Validem ve kardeşlerimle döneceğiz lâkin bu kez hünkâr kızı olarak değil kardeşi olarak geleceğim."
Efruze Haseki, sakinlikle gülümsedi. "Güçlü şehzade tahta çıkar Kaya. Lâkin evvela validesi güçlü olan. İzdivacında mesud olmanı dilerim."
Derhâl hamama gitti güzel Haseki. Zirâ küslük vakti değildi. Hünkârıyla hasret gidermeliydi. İlk gece olduğu gibi yine çok heyecanlıydı Efruze.
-Manisa Sarayı-
Mahpeyker Sultan, yokluğunda sarayı Fehime Hatuna emanet etmişti. Sonra da şehzadesine sunmuştu hatunu. Öyle ya, büyüyüp serpilmiş, artık görenlerin canını yakıyordu Fehime. Can yakan gözleri, büyüleyici ses tonu, adeta bir melekti. Lâkin birkaç gündür sıkıntısı vardı. Harem kalfası Meleki'yi buldu evvela.
"Meleki Kalfam, birkaç gündür iyi değilim. Midem pek kötü, başım da dönüyor. De hele hekim kadına bana bir ilaç versin."
Meleki şöylece süzdü cariyeyi. Bunlar gebelikte olurdu yoksa gebe miydi bu hatun? "Düş önüme hekime değil ebe kadına gidiyoruz. Nicedir şehzademizin koynuna girersin gebe kaldın nihayet. Mahpeyker Sultanımız sorup dururdu nicedir." Fehime'nin gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Turuncu kaftanını eteklerini sürüye sürüye takip etti kalfayı.
Yatağa uzanarak sıyırdı kıyafetlerini. Yanakları al al olmuştu utancından. Az sonra ebe kadın gülerek doğruldu.
"Başına talih kuşu kondu hatun talih! Gebesin hemde en az iki aylık gebesin."
Fehime ağladı ağlayacaktı mutluluktan. Sevmişti Osman'ı. Üstelik şimdi bir evlatları olacaktı. Lâkin işin kötü tarafı Efruze Haseki'ye ne hesap verecekti. Artık onunla iş birliği yapması münasip miydi? Ya evladına kıysalar o vakit ne yapardı? Hayır, diye geçirdi içinden. Vazgeçmeyecekti. Osman'ı atmayacaktı ateşe. Eli karnında gözdeler katındaki dairesine girdi. Ufak ama zevkle döşenmiş bir daireydi. Nedimesi Amine hatunu kışkışladı dairesinden. Derhâl mektup yazıp, vaziyeti bildirmek icab ederdi.
"Devletl-û İsmetl-û Haseki Mahpeyker Sultanım,
Evvela burada her şey yolunda. Hiçbir sıkıntımız yok çok şükür. Lâkin söylemem icab eden bir havadis var. Hanedanı Ali Osman benim rahmimden büyüyecek. Yüce Rabbimizin izni ile gebe kaldım. Bu kutlu havadisi size bizzat bildirmekten şeref duyarım.
Kulunuz Fehime Hatun"
Lâkin bir mektup daha icab ediyordu şimdi. Biraz düşündü ve münasip bir dille yazmaya başladı.
"Efruze Haseki Sultanımız,
Evvela inşallah iyisinizdir. Sultanım size bildirmem icab eder bir durum var. Bundan böyle verdiğiniz vazifeye devam edemeyeceğim zirâ gebeyim. Şehzade Osman'a bir evlat vereceğim. Durum böyleyken casusluk edemem. Bağışlayın.
Kulunuz Fehime Hatun."
Mektupları iki ayrı ulakla ulaştırdı Fahriye. Haremde hiçbir cariye haberdar değildi durumdan en azından ilk aylar bitene kadar. Dairesine gidip aynanın önüne oturdu. Şehzadenin hediye ettiği zümrüt küpelerini takmaya başladı. Öyle ya, Sultan olacaktı bu saraya. Sonra da yedi cihana. Artık işini sağlama almalıydı, şehzadeye zinhâr ihanet etmeyecek ve her daim onu koruyacaktı.
*Valide Müzeyyen Sultan Dairesi*
İnşirah Sultan nakış işliyordu validesinin dizinin dibinde.
"İnşirah, hünkâr ağabeyinle konuştuk. Senin tekrar evlenmeni istiyor." Birden ayaklandı güzel Sultan. Nasıl yapabilirdi ki bunu?
"Validem yalvarırım engel olun. Paşaya nasıl ihanet ederim. Nasıl mümkün olabilir bu?"
Valide Sultan sert bir şekilde elini kaldırarak susturdu kızını. Ardından ayağa kalktı ve bakışlarını terasından görünen deniz manzarasına dikti. "Biz böyle uygun gördük. Yeter artık yıllardır harab ettin kendini. Aklını başına devşir. Sana geleceği parlak bir paşa bulacağız. Hem Şehzade Osman'ın da ihtiyacı var böyle bir izdivaca. Bundan mütevellit sus ve sabret. Çekilebilirsin."
Validesine dolu gözlerle bakarak çıktı daireden hanım Sultan. Zirâ istediklerini vermeyecekti onlara. Kurban olmayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Devr-i Kadim
Historical Fiction"Bu saray ki; cennettir canını feda edene. Bu saray ki; cehennemdir kendini akıllı sanana." Böyle demişlerdi ona. Artık önünde iki yol vardı; ya ölecek ya öldürecek. Ya yok olacak ya yok edecek... Nasya olarak doğmuştu. Kim bilebilirdi ki köylü kız...