Artık baharın gelişiyle Kaya Sultan'ın nikâhı için hazırlıklar son bulmuştu. Kaya Sultan için beyaz, altın sırmalı bir kaftan hazırlanmıştı. Aralarında 13 yaş vardı Mercan Paşayla. Kınasına bir gün vardı. Dışlığını giyerek hasbahçeye, Mercan Paşa ile görüşmek için çıkmıştı.
"Sultanım, göz kamaştırıyorsunuz." Her ne kadar samimiyet içermese de bu sözler Kaya Sultan genç ve toydu. İçini ısıtmıştı iltifatlar. "Hasbihal etmek istedim. Sarayımızın tüm hazırlıkları bitmiş nihâyet. Benim de tüm eşyalarım gitti. Dilerim hanemizde huzur buluruz Paşam." Mahpeyker Haseki onları terasından görmüştü. "Kaya evvela istemiyorum diyordu lâkin bakın Sultanım şimdi kendi isteyerek görüşüyor." İnşirah Sultan gülümseyerek baktı gelinine. "Merak buyurma gönlünü kaptırdı bile güzel yiğenim."
Terastaki minderlere oturdular gelin görümce. "Siz ne zaman gideceksiniz Manisa'ya?" Elini sehpadaki lokma tatlısına uzatırken cevapladı görümcesini. "Düğünden hemen sonra yola revan olacağız Sultanım. Mâlum zaten iki senedir buradayız." Sonra aklına gelen şeyle kıpırdandı. "Sahi geçen gün Şehzadem için bir cariye seçtim. Bizzat gidip buldum hatunu pazardan. Öyle güzel bir hatundu ki. Sırma saçlı, ince belli. Tam arslanıma layık." İnşirah Sultan anlayışla başını salladı. "Peki diğer hatunlar ne olacak. Allah vere de yeni cariyeye eziyet etmeseler." Kendi aralarında gülüşmeye başladılar.
"Buna zinhâr müsaade etmem Sultanım. Zirâ kimse kendini vazgeçilmez sanmamalı. Hiçbiri tek kadını olamaz oğlumun." İnşirah Sultan susmayı tercih etmişti. O sırada Kaya Sultan ve Gülnigâr Sultan geldiler. Mahpeyker kalkıp selam verdi ve tekrar yerine oturdu. "İşittiğime göre güzel yiğenim paşayı sevmeye başlamış bile." Onlar burada konuşadursun, Mercan Paşa Efruze Haseki ile görüşmek için kuytu bir köşede bekliyordu.
"Sultanım, Kaya Sultan'ın da validesinin de bana olan itimadı tam. Fakat bilmeniz icab eden bir şey öğrendim." Efruze etrafını kolaçan etti. "Ne öğrendin?" "Sultanım Şehzade Osman Karadeniz'de ki korsanlar için donanma hazırlatılmasını emretmiş. Üstelik hünkârımızın müsaadesi olmadan. Şimdi has odada görüşme hâlindeler."
Efruze Haseki'yi gülümseten bir havadisti bu. Zirâ Şehzadelerin donanması olamazdı. Zinhâr yasaktı. "Peki Kaptan-ı Derya Yaman Reis buna nasıl karşı çıkmamışlar?" Elindeki mektubu uzattı Mercan Paşa. "Çıkmışlar hatta bu da ikaz ettikleri mektup lâkin Şehzade Osman yine bildiğinden şaşmamış. Yaman Reis pek sever Şehzadeyi. Onu savunmak için kendisi de buraya kadar gelmiş. Üçü görüşme hâlindeler."
Sultan Murad sedirinde sakalını okşayarak bekliyordu oğlunun savunmasını. "Sen ki benim oğlum olarak sancağını yönetmektesin. Benden müsaade almadan nasıl böyle başına buyruk hareket edersin? Bilmez misin ki şehzadeler donanma sahibi olamaz?" Yaman Reis atıldı bu sefer. "Hünkârım kulağınıza ne çalındı bilemem. Lâkin donanma komutanı benim. Şehzademiz yalnızca korsanların verdiği zararı karşıladılar. Kadırgalarımızda büyük zararlar meydana geldi. Maddi bir yardım dışında sizi temin ederim ki hiçbir şey yok." Aslında Yaman Reis pek doğru söylüyor sayılmazdı. Kadırgaların hepsini Şehzade Osman hazırlatmıştı.
"Hünkârım, niyetim size isyân etmek değildi. Lâkin siz seferdeydiniz. Size mâlumat verecek vaktim yoktu. Derhâl bir karar vermeliydim zirâ korsanlar epey zarara sebep oluyorlardı." Sultan Murad gülümseyerek ayağa kalktı. Ellerini arkasında birleştirerek Şehzade Osman'ın önünde durdu. "Niyetini gayet iyi biliyorum lâkin benden habersiz işlere kalkışman beni ziyâdesiyle düşündürdü. Her neyse, donanma artık Yaman Reis'e aittir. Başka bir şey yoksa çekilebilirsin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Devr-i Kadim
Historical Fiction"Bu saray ki; cennettir canını feda edene. Bu saray ki; cehennemdir kendini akıllı sanana." Böyle demişlerdi ona. Artık önünde iki yol vardı; ya ölecek ya öldürecek. Ya yok olacak ya yok edecek... Nasya olarak doğmuştu. Kim bilebilirdi ki köylü kız...