👸14👸

300 12 0
                                    

Valide Sultan'ın emriyle daireye getirildi Şefkefza. Kara kaşlı, kara gözlüydü. Bembeyaz teniyle ay gibi parlıyordu adeta. 5 yıldır halvete hiç gitmemişti. Değil halvete gitmek has odanın kapısına dahi varamamıştı hatuncuk.

"Kulaklarını aç, beni iyi dinle. Ne yap et, hatun olarak tüm meziyetlerini kullan ve oğlumun kalbine yerleş. Zira o Rum Haseki'den ancak böyle kurtuluruz."

Şefkefza eğilerek eteğini öptü Valide'nin. "Artık sana yeni bir isim vermek icab eder. Bundan böyle ismin Mahfer. Ay tenlisin zirâ."

                                       ***
On beş gün sonra Paşa için mevlüt okutulmuştu. İnşirah Sultan toparlanmaya başlamış, güçlü durmaya çalışıyordu. Kendi sarayını boşaltarak, Topkapı sarayına taşındı Gevherhan ile birlikte. Lâkin kalbi acıyordu genç  Sultanın. Artık tek amacı Şehzade Osman için savaşmak ve Efruze'yi alaşağı etmekti. Kin ve intikam hırsı onu tamamen ele geçirmişti.

O gece Çarşamba geceseydi ve Mahfer hatun niyahet hazırlanıyordu. Bu gece halvete gidecekti. Lacivert, elmas işlemeli bir kaftan giydirdiler üzerine. Bembeyaz teni ışıl ışıldı. Amber kokusu sürdüler boynuna. İnce bir taç iliştirildi saçlarına ve artık hazırdı Mahfer. Gerçekten ay gibi parlıyordu. Gören herkes bir kez daha bakıyordu güzel hatuna. Dudağının hemen altındaki ben pek yakışıyordu yüzüne. Kimseye görünmeden altın yoldan hatunu geçirdiklerini düşündüler lâkin Gülçiçek  Kalfa her şeyi başhasekiye anlatmıştı.

"Ne emredersiniz Sultanım?" Efruze önündeki bademlerden attı ağzına. Demirhindi şerbetini yudumladı peşinden. "Hiçbir şey. Bırakalım gitsin halvete. Bizim muhattabımız; o biçare hatunu önümüze atanlar. Hiçbir şey benim suçum değil. Kurdun önüne kuzu atarlarsa, dost olmalarını bekleyemezler." Gülçiçek Kalfa, çocukları yataklarına yatırdı ve şehzade Cihangir ile ilgilenmeye başladı. Belliydi, kıyamet zinhâr uzak değildi.

                                      ***
İnşirah Sultan ve Mahpeyker Haseki, Kaya Sultan'ın dairesindeki terasta oturuyorlardı. Önlerinde çeşit çeşit lokumlar, yemişler ve soğuk gül şerbeti duruyordu. "Ağabeyim ne zaman sancağa çıkacak validem?" Mahpeyker Sultan, gözlerini kapatıp bir nefes aldı. "En yakın vakitte gitmesi için elimden geleni yapacağım. Lâkin Efruze buna elbet engel olacaktır." İnşirah Sultan sinsilikle gülümsedi. "Onun şimdiki derdi Mahfer Hatun. O, hatunla oyalanırken, biz de bu mevzuyu hünkârımıza açacağız. Lâkin bunu evvela Şehzademizin söylemesi icab eder. Tabii Mercan Paşa'nın da tavsiyesi mühim."

Aklında bin türlü şey vardı Mahpeyker'in. Evladı, Osman'ı Manisa sancağına atanmış olmalıydı. Zirâ evliaht şehzadeydi arslanı. İnşirah Sultan, Edadil'e seslendi. "Mercan Paşa'ya haber ver. Derhâl her neredeyse gelsin. Görüşmemiz icab eder."

Kısa bir zaman sonra; Mercan Paşa, İnşirah Sultan ve Mahpeyker Sultan, Has bahçenin en kuytu yerine gitmişlerdi. Evvela İnşirah Sultan atladı söze. "Şehzademiz Osman'ı Manisa sancağına göndermemiz icab eder. Şimdiden tecrübe kazanmalı. Ne yap et, hünkârımızın kabul etmesini sağla." Mahpeyker Haseki girdi söze. "İlaveten, bu iyiliğinin karşılığını misliyle alacaksın. Hünkârımızın iknâ olması şart Lala. Bunu zinhâr aklından çıkarma."

Mercan Paşa, Efruze Haseki'ye verdiği sözü düşünüyordu. Sözünden dönmek istemiyordu. "Siz hiç merak buyurmayın Sultanım. Hünkârımızla konuşup, bu meseleyi çözeceğim inşallah. Hayırlı geceler." Derhâl Güvercin Ağa'yı bulmalıydı şimdi. Güzel Haseki'ye haber uçurmalı ve yarın olan biten her şeyi anlatmalıydı. Evet, her şeyi anlatacaktı.

Devr-i KadimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin