Kestane rengi, uzun dalgalı saçlarıyla melekler gibi bir kadın belirdi haremde. Bembeyaz tenini örttüğü zümrüt yeşili kaftan ona harikulade yakışmıştı. Aynı validesi gibi elmacık kemiğinin üstünde ufak bir ben vardı.
Badem gözlüydü Gülnigâr Sultan. Ela gözlerine bir de sürme sürmüştü. Dudaklarını ve yanaklarını gül tozları ile renklendirmişti. Başında incili bir tacı vardı. Sahiden de güzeldi. Orta boylu, hafif balık etliydi.
Suzan Kalfa karşıladı hanım Sultanı. "Buyursunlar, Sultanım. Herkes sizi Valide Sultan'ın dairesinde bekliyor." Hareme şöyle bir göz gezdirip, merdivenlere yöneldi. Koca kapı gıcırtıyla açıldığında, İnşirah ve Valide Sultanlar hariç, herkes selam durmuştu. Gülnigâr Sultan, ağır başlılıkla fakat gülümsemesini yüzünden silmeyerek eğildi üvey validesine.
"Valide Sultanım, hiç değişmemişsiniz. Hâlâ pek güzelsiniz." Birbirlerinin ellerini tutarak konuşuyorlardı. Ardından kardeşine döndü. "İnşirah'ım, güzeller güzeli kardeşim. Konuşacak o kadar çok şey var ki! Lâkin nasılsın? Gevherhan'ım nerde?" Duygulandı İnşirah Sultan. "Dairemde, şimdi uyuyor. Daha sonra gider orda hasbihâl ederiz." Başıyla onayladıktan sonra gelinlerine döndü.
Pek severdi Mahpeyker'i. Derhâl sarıldı. "Mahpeyker, bu ne güzellik böyle? Nasılsın?" Birbirlerine sanki öz kardeş gibi gülümsüyorlardı. "Sizi gördüm daha iyi oldum Sultanım. İyi ki geldiniz." Ardından Kaya Sultan'a döndü.
"Yoksa sen Kaya Sultan mısın? Allah'ım esirgesin pek büyümüşsün. Belli çok canlar yakacaksın." Yeğenine elini öptürdü. Efruze Sultan vardı şimdi karşısında. Sakin bir gülümsemeyle bekliyordu. "Sen de Efruze olmalısın. Öyle ya pek duydum adını. Büyücü diyorlar senin için." Bir anda ciddileşti Efruze. Ardından Gülnigâr Sultan kahkahalar atmaya başladı. "Tamam, tamam. Sadece lakırdı ediyordum. Anlatıldığı kadar varmışsın. Güzelliğine diyecek yok. Seninle de sohbet etmek isterim." Memnuniyetle başını eğdi Efruze. "Elbette Sultanım, büyük şeref."
Biraz sonra, Sultan Murad'ın dairesine gitti Gülnigâr Sultan. Çocukluğundan beri aralarında bir yaş olan Murad ile hep çok iyi anlaşırdı. Aralarında bambaşka bir bağ vardı. "Murad!" Koşarak sarıldı kardeşine Gülnigâr. Bütün gece sohbet ettiler. Çocukluklarından bahsettiler. "Biliyor musun, validem Handan Sultan beni hiç sevmezdi. Bu yüzden bir an önce evlendirilmemi istedi. Zirâ tek kızıydım. Kız doğurmuş olmak onun canını yakıyordu. Her fırsatta şehzade olsaydın kimse bizi ezemezdi diye hayıflanırdı. Ama ben onu çok sevdim Murad. Valideme hep hayrandım." Sultan Murad her şeyi biliyordu. Zirâ Handan Sultan, bunları birileri varken de yapmaya çekinmezdi.
Saçlarını okşadı kardeşinin. "Lâkin Müzeyyen Sultan. Öyle koca yürekliydi ki. Hepimize yer vardı o kalpte. Bana her daim validem gibi davranırdı. Mektepte iyi değilsem, hiç kızmaz, kendisi bizzat ilgilenirdi. Bir Sultan her zaman herkesten ileri olmalıdır derdi." Gülümsedi Sultan Murad. Validesi öyleydi. Pek merhametliydi.
Fakat Gülnigâr Sultan, Validesini Meleksima Haseki öldürdü sanıyordu. Lâkin herkes bunu öğrenmesin diye elinden geleni yapardı. Sultan Murad elbette her şeyi biliyordu lâkim evlatları için can alıp, vermeye her daim hazırdı.
***
Birkaç gün sonra hareme yeni hatunlar getirilmişti. Gülnigâr Sultan, yeni gelen hatunları inceleyip, Valide Sultan dairesine gitti. "Validem, hayırlı sabahlar." Çocukluğundan beri ara sıra validem derdi ona. Zaten epey de emeği vardı üzerinde. "Hoşgeldin, Gülnigâr. Gel, birlikte yemek yiyelim." Suzan Kalfa'ya döndü. "Yemeği iki kişilik hazırlatın, birlikte yiyeceğiz. Bu arada terasa kurun sofrayı. Hava da pek güzel.""Validem, hareme yeni hatunlar gelmiş. Dilerseniz birini seçip hünkâr ağabeyime yollayalım. Zirâ bu kederli günleri geride bırakmak icab eder." Donuk bir ifade bürüdü Valide Sultan'ın yüzünü. "Efruze zinhâr müsaade etmez. En son Mahfer hatunun canını aldı." Gülümsedi Gülnigâr. "Hatunu gizli gizli yollayacağız en azından gebe kalıncaya kadar. Bizden başka kimse bilmeyecek hatunu. Biliyorsunuz zevcim vefaat edince hünkarımız burada kalmamı münasip buldular. Benim eski dairemde, yan odada birlikte kalacağız hatunla. Üstelik benim cariyem olacak. Yani bilse de hiçbir şey yapamayacak."
Akıllı hatundu Gülnigâr Sultan. Derhâl kısacık zamanda gözüne kestirdiği hatunun getirtilmesini emretti. Hatun az sonra daireye girdi. Açık kumral saçları, koyu mavi gözleri ve beyaz teniyle tam bir Rus kızıydı. "İsmi ne hatunun?" Yöneltilen soru üzerine Valide Sultan'a döndü cariye. "Katerina, Sultanım. Kendisi Kırım'dan geldi. Kırım Han'ının Hünkârımıza hediye ettiği hatunlardan biri."
Valide Sultan gerçekten beğenmişti Hatunu. "Âlâ, güzelce terbiye edin, hazırlayın. Bu gece halvete gidecek. İlaveten herkes o sırada benim dairemde olacak. Bir eğlence düzenleyin derhâl! Aman hiçbir şey eksik olmasın." Suzan Kalfa küçük dilini yutacaktı. Nasıl hazır olur bunca şey?
"İlaveten, kimse bilmeyecek bu gece halvet olacağını. Zinhâr! Yoksa kellenizi alırım. Şimdi çekilebilirsiniz."
Bülbül Ağa Efruze Haseki'nin dairesine girdi neşeyle. "Sultanım, hayırlı sabahlar. Bugün yine güneş gibi parlıyorsunuz. Valide Sultanımız bu akşam Gülnigâr Sultan için bir eğlence tertib ediyorlar. Sizin de gelmemizi buyurdular." Atike Sultan'ın saçlarını örüyordu Efruze Haseki. "Gülnigâr Sultan için demek. Âlâ. Kendisiyle de daha yakından tanışma fırsatı bulurum. Geleceğimi söyle."
Akşam olduğunda herkes hazırlanmıştı. Katerina Hatun da hazırdı. O altın yoldan geçerken herkes çoktan Valide Sultan dairesinde yerini almıştı.
"Validem ne iyi ettiniz. Bu eğlence hepimize pek iyi geldi." Valide Sultan onaylar biçimde başını salladı. Ardından Suzan Kalfa daireye girdi ve baş selamı verdi. Bu hatun has odaya girdi demekti.
"Evladını kaybetmişsin. Duyunca çok üzüldüm. Lâkin beş evladın daha var. Biliyorum yetmez ama onlar için ayakta kalman takdire şayan doğrusu." Yalancı bir dostluktu bu. Fakat Efruze gerçekten bir hanedan mensubunun onu seveceğine inanmıştı bu sefer. O yüzden yüzünden gülümsemesi hiç eksik olmuyordu.
***
Sultan Murad, arkasını döndüğünde dona kalmıştı. Karşısında ziyadesiyle güzel bir hatun vardı. Yavaş adımlarla hatuna yaklaşıp çenesinden tutarak, ayağa kaldırdı. "İsmin nedir hatun?" Hatunun her yeri titriyordu heyecandan. Adeta kalbi yerinden fırlayacaktı. "Katerina hünkarım." Diyebildi sadece. Sonra birden genç padişahın kollarına attı kendini. Ellerini sakallarına uzattı. "Bağışla, ben çok heyecanlı." Murad epey etkilenmişti hatundan.Eğlence bitmek üzereydi saatlerin ardından. Lâkin Gülnigâr Sultan biraz da terasta hasbihal etmek için ısrarcı davranıyordu. Efruze Haseki artık şüphelenmeye başlıyordu fakat bir şey söylemeden daveti kabul etti.
"Demek hünkârımız sana nikâh kıydı. Talihli hatunsun vesselam." Ağzına üzüm atarak gülümsedi Gülnigâr Sultan. "Öyleyim lâkin hünkârımızla olan aramızdaki muhabbet herkesin mâlumu. Pek şaşılacak bir şey değil." Kafa salladı Gülnigâr Sultan. "Öyle... İşittiğime göre külliye yaptırıyormuşsun. Müsait bir vakitte birlikte ziyâret edelim." Başıyla onayladı Efruze.
"Aynışah ve Atike. Evlendirmişsin onları?" Duruşunu dikleştirdi Efruze. "Bu yalnızca benim değil hünkârımızın da kararı. Zirâ sadık nefer önemli lâkin daha da mühim olanı sadakatin devamlılığıdır Sultanım." Anlamıştı Efruze. Gülnigâr Sultan da onu sevmemişti. Yine de hemen öyle olduğunu düşünmek istemiyordu.
"Sultanım, müsaadenizle ben artık daireme döneyim. Evlatlarım bekler. Hayırlı geceler." Ayağa kalktığı gibi daireden çıktı. Kapıda Güvercin Ağa onu bekliyordu. "Derhâl git has odayı gizlice izle. Zinhâr yakalanma. Belli ki içeri hatun sokmuşlar. Kim olduğunu öğrenmeden de sakın gelme!"
Gülnigâr Sultan, Efruze Haseki gittikten sonra kendisi için hazırlanan daireye geçti. Uzun yoldan gelmişti ve dinlenmek istiyordu. Bir an evvel Katarina Hatunun hayırlı haberlerinin gelmesi için dua ediyordu içten içe.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Devr-i Kadim
Historical Fiction"Bu saray ki; cennettir canını feda edene. Bu saray ki; cehennemdir kendini akıllı sanana." Böyle demişlerdi ona. Artık önünde iki yol vardı; ya ölecek ya öldürecek. Ya yok olacak ya yok edecek... Nasya olarak doğmuştu. Kim bilebilirdi ki köylü kız...