Manisa'da çıkan kargaşada maalesef tüm şehzadeler can vermişti, biri hariç. Renginar Sultan kızını ve Şehzade Süleyman'ı kaçırmayı başarmıştı. Şehzade Osman'ın kendisine hediye ettiği saraydan uzak çiftliğe kaçmışlardı, sadık hizmetkârı Kiraz Ağa ile.
"Sultanım, peki şimdi ne olacak?" Sonradan yanlarına gelen Şükran Kalfa ve birkaç cariye çiftliğin hizmetini görecekti. Ağalar ise güvenliği sağlıyordu. Renginar Sultan, Şehzadesi Süleyman'ı yatağına yatırdı. "Kaya Sultan'a mektup yazacağız. Zira kardeşinin intikamını almak isteyecektir. Hem Valide Sultan ve diğer Sultanlarımız da destekçimiz olacaktır."
Manisa'da her yerde Şehzade Süleyman aranıyordu. Fakat kimse bulamamıştı. Bu haber elbette Efruze Valide'nin hiç hoşuna gitmemişti. "Renginar demek savaş istiyor. Güzellikle oğlunu teslim etseydi ne olurdu sanki?" Güvercin Ağa bir bardak su doldurdu Sultanına. Koca dairede yalnızlardı. "Sultanım izin verin ağaları yollayalım. Hepsinin canını alırız hiç şüpheniz olmasın." Bir yudum su alıp düşüncelere daldı genç Valide. "Selim Müzeyyen Sultan'ın geri gelmesini emretmiş. Üstelik iade-i itibar verilerek. Bu böyle olmayacak hepsinden birer birer kurtulmak icab eder."
***
Müzeyyen Sultan arabasıyla yola çıkmıştı. Büyük bir alayla geliyordu saraya. Nihayetinde o artık Büyük Valide Müzeyyen Sultan'dı. İnşirah Sultan ise validesine eşlik ediyordu. "Hünkâr yeğenim bize hep düşkündü zaten. Görecek validesinin gerçek yüzünü." Sultan Selim sahidende düşkündü büyük validesine.Araba ihtişamlı sarayın önünde durduğunda, Sultan Selim dairesinin terasında evlatlarıyla meşguldü. Kızı Şahbanu ve Şehzadesi Yahya ile ilgileniyordu. Simten Sultan ise başlarında bekliyordu. "Nihayet hak ettiğin taht nasib oldu Selim. Allah bize bugünleri de gösterdi." Selim başıyla onayladı Hasekisini. "Sen de beni evlatlarımla karşıladın, daha ne isterim?"
Haremde desdur sesi yankılandı. "Büyük Valide Müzeyyen Sultan Hazretleri!" Bu hitap öylesine hoşuna gitmişti ki koca validenin. Kibirli bakışlarını gezdirdi cariyelerin üstünde. Onu gören bir hatun koşarak ayaklarına kapandı. Kalfalar hatunu tutarken, Suzan Kalfa konuştu. "Validem bağışlayın. Yeni geldi bu hatun, usulleri henüz idrak edemediler." Valide Sultan cariyeye baktı. "Siz güçlü bir kadına benziyorsunuz. Yalvarırım gönderin beni. Ben Venedik asilzadelerindenim. Ailem size ne isterseniz verir!" Valide Sultan, bu esmer güzeli kızı pek beğenmişti. Akşam dairesine getirilmesini emretti.
Efruze Valide ise kayınvalidesini ziyarete gitmişti. "Sultanım, hoşgeldiniz." Valide Sultan küçümseyerek baktı küçük valideye. "Neyleyelim ki Valide Sultanlık makamı sana kaldı. Yalan söyleyemem, benden sonra Hatice Mahpeyker olsun isterdim. Allah taksiratını affetsin." Alaycı bir gülümseme belirdi Efruze'nin yüzünde. "Mahpeyker sizin gözdenizdi evet lâkin Cennet mekan Sultan Murad'ın değildi. Neyse siz yoldan geldiniz dinlenin." Tam daireden çıkacakken arkasını döndü. "İlâveten haremin tüm yetkileri bende. Kimse, buna sizde dahil benden habersiz hiçbir şey yapamaz. Hatırlatmak isterim Sultanım. Siz yalnızca Hünkâr oğlumun saygısına mazhar olduğunuz için tekrar geldiniz. Diğer herkes gibi bana riayet edeceksiniz."
Sözlerini bitirip eğilmeden çıktı daireden Efruze. Kendi dairesine gittiğinde gelini Simten Haseki oradaydı. "Güzel kızım hoşgeldin. Neyin var solgun görünüyorsun?" Gelinini çok severdi küçük Valide. Zirâ asla onun sözünden çıkmazdı. Hem kendisi yetiştirmişti onu. "Hünkârımız için yeni cariyeler geldi Validem. Bugün değilse yarın gidecek biri has odaya." Valide Sultan gelininin elinden tutarak onu terasa çıkardı. Birlikte oturdular. "Selim seni pek sever. Sen bir yana dünya bir yana. Lâkin sen başkasın, onun baş kadınısın. Elbet rakibelerin olacak. Benim de vardı lâkin sen benim sözümden çıkmazsan, Selim'in de gözünden düşmezsin."
Çok da güzel değildi Simten. Kahverengi saçlı, ela gözlü, yanık tenliydi. Fakat çekici ve alımlıydı. Valide Sultan lokumlardan aldı. "Bundan böyle ismin Hatice Simten olsun." Pek memnun olmuştu Simten. Zirâ Hatice ismi hünkârın ilk eşi olduğunda verilirdi genelde. "Lütfettiniz Validem." Diyerek eteğini öptü kayınvalidesinin.
***
Sultan Selim dairesindeyken validesi geldi. "Arslanım, lafı dolandırmayı sevmem bilirsin. Müzeyyen Sultan'ın burada olmasından hiç hoşnut değilim." Sultan Selim kafasını kaldırıp validesine baktı. "Artık tüm yetkiler sizde, sizi rahatsız edecek hiçbir şey yapamaz. Canınızı sıkmayın." Efruze Valide yine elindeki koza başvurdu. "Şehzade Süleyman hâlâ kayıp. Ne mâlum onların saklamadığı. Belli ki senin tahtını istiyorlar. İbret-i alem için şehzadenin katli mühim. Bir an evvel bulunmalı." Aklına takılmıştı genç padişahın. Sahiden de bulunması gerekiyordu. "Büyük validemin bu çirkin oyunların içinde olduğunu sanmam. Siz içinizi ferah tutun. Şehzade de bir an evvel bulunacaktır."Birkaç hafta sonra, Şehrazat Hatun halvet için hazırlanıyordu. Büyük Valide Sultan'ın ayaklarına kapanan hatundu. Esmer tenini beyaz bir kaftanla örtmüşlerdi. Gece kimsenin haberi yokken sunuldu hünkâra.
***
Kaya Sultan dairesinde mektubu okuyordu. Paşa gelince derhâl sakladı fakat Mercan Paşa şüphelenmişti. Kaya Sultan arkasını döndüğünde aldı mektubu. Biraz sohbet ettikten sonra çalışma odasına okumaya başladı."Kaya Sultan Hazretleri
Dilerim iyisinizdir. Biz şimdilik emniyet içindeyiz. Şehzadem Süleyman'ı o elim hadiseden kurtardım lâkin bir an evvel bir şeyler yapmak icab eder. Efruze Sultan evladımı canını almak için adamlarını tez vakitte yollayacaktır. Lütfen bizden yüzünüzü çevirmeyin.
Kulunuz Renginar Sultan."
Paşa derhâl bu mektubu bir ağa ile Efruze Valideye yolladı. Kaya Sultan mektubu henüz bitirememişti bundan mütevellit her yerde mektubu arıyordu fakat bulamadı.
Efruze Valide mektup eline ulaşır ulaşmaz has odanın yolunu tuttu. Fakat ağalar onu durdurdu. "Valide Sultanım, hünkârımız haremiyle birlikteler." Efruze şaşırıp kalmıştı. "Simten mi var içeride?" Ağalardan hayır cevabını alınca dairesine döndü. Mektubu Gülçiçek Kalfa'ya teslim etti ve koca valideye gitti.
"Sizi daha sabah ikaz etmiştim Müzeyyen Sultan! Evladıma hatun göndermek size mi düştü?" Müzeyyen Valide kitabını kenara koydu ve ayaklandı. "Sen kim olursun da bana hesap sorarsın? Hünkâr torunuma taht hediyesi sundum. Belli ki memnun kalmış bu kadar sinirlendiğine göre. Sana hesap verecek değilim. Yıkıl karşımdan bir daha da sakın böyle gelme!" Sarayda artık iki başlılık vardı ve bu herkesi geriyordu. Cariyeler ikiye bölünmüştü. İsyan çıkması yakındı.
Kendi dairesine dönüp mektuba karşılık verdi fakat Kaya Sultan'ın ağzından.
"Merak buyurmayasın. Şehzade Süleyman için ne gerekiyorsa yapılacak. Manisa'da Salih Ağa'yı bul. O sizi bana getirecek. Aman diyeyim kimsenin haberi olmasın.
Kaya Sultan."
Mektup ulaklarla yola çıkmıştı. Salih Ağa, Efruze Valide'nin en sadık ağasıydı. Şimdi sıra bugün halvete giden hatundaydı. Onun bir casus olduğunu ve vazifesinin Selim'i öldürmek olduğuna inandırmalıydı herkesi. Zirâ hatunu gönderen kişi Büyük Valideydi. Böylece Şehzade Süleyman'ın tahta geçmesi için yaptırdığını sanacaktı herkes. Kusursuz bir plandı. Şimdi sahte mektuplar yazacaktı. Hatunun eşyaları arasında bulunmuş gibi olacaktı. Tek ihtiyacı olan şey yeniden Koca Valide Sultan'ın mührüydü
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Devr-i Kadim
Historical Fiction"Bu saray ki; cennettir canını feda edene. Bu saray ki; cehennemdir kendini akıllı sanana." Böyle demişlerdi ona. Artık önünde iki yol vardı; ya ölecek ya öldürecek. Ya yok olacak ya yok edecek... Nasya olarak doğmuştu. Kim bilebilirdi ki köylü kız...