👸16👸

272 9 0
                                    

Şehzade Osman ve Mahpeyker'in haremden gidişinin üzerinden iki hafta geçmişti. Şimdi herkes Valide Sultan dairesinde, Sultan Murad'ın sefere gidişini kutlamak için bekliyordu.

En başta Valide Müzeyyen Sultan vardı. Yanında fıstık yeşili kıyafetiyle İnşirah Sultan, Kaya Sultan, Efruze Sultan ve son olarak da Mahfer Hatun vardı. Dün gece vedalaşmıştı Murad, diğer evlatlarıyla.

"Ben senden razıyım arslanım Allah'da razı olsun."

"Kılıcınız keskin, gazanız mübarek olsun hünkârım."

"Allah tez zamanda zaferle dönmenizi nasib eylesin hünkârım."

"Allah sizi başımızdan eksik etmesin. Sizi bize ve devletimize bağışlasın, tez zamanda zaferle dönmek nasib olsun."

Murad, Efruze'nin alnından öperek yan tarafına baktı. Mahfer, ellerini önünde birleştirmiş, başı eğik bekliyordu. Güzeldi lâkin Efruze'nin yanından dahi geçemezdi onun nazarında. Hem zaten kendisine bir evlat da verememişti. Ona yalnızca elini öptürdü ve ayrıldı daireden.

Akşam olduğunda, haremde büyük bir sessizlik bulutu kol geziyordu. Öyle ya, Valide Sultan emretmişti. Çıt sesi dahi duymak istemiyordu. Harem kendisine emanetti ve bu sefer sorumluluğu daha ağırdı zira Efruze'den gözünü dâhi ayırmak istemiyordu.

Güzel Haseki evlatlarını uyuttuktan sonra, Gülçiçek Kalfa ve Güvercin Ağa ile konuşuyordu. Dairesindeki çeşmeyi sonuna kadar açmıştı. Lacivert işlemeli elbisesi mum ışığında öyle güzel parlıyordu ki; melek gibi görünüyordu. Lâkin herkesin bildiği üzere Şeytan da bir melekti.

Kararlılıkla bakıyordu karşısında el pençe duran hizmetkârlarına. "Sultanım, validemiz ilk size gelecektir. Hünkârımızın yokluğunu fırsat bilerek üstünüze geleceklerdir." Efruze Haseki, gözlerini boşluğa daldırdı. Hepsini hesap etmişti elbet. "Sen söylediğimi yap, Kaya Sultan'ın emri olduğunu sanacak herkes. Kardeşi Şehzade Kasım ile ilgilendiğini görünce sinirlendi ve zindana atılmasını, ardından da canını istedi. Herkes böyle bilecek. Zirâ şahitlerimiz ve onun mührüyle yazılmış bir emir mektubu var."

Onlar bu planları yaparken, Mahfer Hatun son nefesini vermişti. Herkes uyurken zindana taşındı hatuncuk.

Sabah olduğunda Valide Müzeyyen Sultan, dairesine Mahfer hatunu çağırdı lâkin ne gelen vardı ne giden. Aniden daireye Kaya Sultan ve Efruze Haseki'nin emriyle Mahfer hatunu öldüren cariye girdi.

"Valide Sultanım, itiraf etti gafil. Mahfer hatunun canına kıymışlar." Müzeyyen Valide ne olduğunu anlamayarak çattı kaşlarını. Ne oluyordu böyle? Haremde bir cariye öldürülmüştü ve bunu yeni mi öğreniyordu. Hem de Hünkâr oğlunun gözdesiydi can veren.

"Ne demek oluyor bu Kaya? Neyden bahsediyorsun?" Kaya Sultan, elindeki mektubu babaannesine uzattı sinsilikle. Öyle ya, hatun aslında kendisinin hizmetindeydi. Her şeyi bir bir ifşa etmiş, yardımcı olmuştu. "Bu mektubu benim adıma Efruze Haseki yazmış validem. Görüyorsunuz haremde ne Validem var ne başkası. Hoş olsa dâhi; basit bir cariyeye kıyacak değil Mahpeyker Sultan. Oysa onu kendine rakibe olarak gören tek kişi Efruze Sultan. Benim mührümü çalarak hatunun canını almış. Nazire Hatun da ona yardım etmiş, her şeyi anlattı."

Müzeyyen Sultan, Yakut taşının süslediği parmaklarının arasına aldı mektubu. Sonra sakin bir gülümsemeyle torununa döndürdü bakışlarını. "Sen dairene dön ve şehzademizle âlâkadar ol. İlaveten kapına iki ağa daha tahsis edilecek. Zinhâr Kasım'ı yalnız bırakma ve bu meselelerle güzel aklını yorma. Çekilebilirsin."

Nazire Hatun, hareme geri gönderilirken Efruze Haseki çağırtıldı. Dairesinde evlatlarını Gülçiçek Kalfaya emanet ederek gitti kayınvalidesine.

"Validem," diyerek reverans etti güzel Haseki. "Beni emretmişsiniz. Yine ne yapmışım?" Valide Sultan hiç konuşmayarak; karşısındaki ufak sediri gösterdi. Gelinini dikkâtle süzüyordu. "Kabahatini bilmen ne hoş. Şimdi söyle ne istedin zavallı hatundan?" Gözlerini devirdi Efruze. "Ha, şu mesele. Lâkin yanlış kişiyi sorguluyorsunuz validem. Bildiğinizi sanıyordum. Emri Kaya Sultan verdi."

Valide Müzeyyen Sultan ayaklanarak hışımla gelinine bir tokat patlattı. Efruze Haseki ise uğradığı şokla yerinde kalakaldı. "Sen kime yalan söylüyorsun Efruze! Hatun her şeyi anlattı. Senin emrinmiş." Sinirle soluyarak ayağa kalktı ve kayınvalidesinin karşısına dikildi. Artık iki kadın göz gözeydi. Sinirden elleri titriyordu güzel Haseki'nin.

"Bu tokatın hesabını vereceksiniz. Lâkin o hatunu benim önüme atan sizsiniz. Vebali benim değil sizin boynunuzadır."

Müzeyyen Sultan tekrar elini kaldırmıştı ki; Efruze hışımla havada yakaladı. "Kimse, hiç kimse bana böyle davranamaz. Siz de dahil. Üç günlük hatun için beni cezalandıramazsınız. Yoksa siz yanarsınız. Ve ben sizi küllerinizden tekrar yaratır ve tekrar yakarım. Ben beş evlat doğurdum bu hanedana. Ne idüğü belirsiz bir cariyeyle bir tutmayın beni. Sultan Murad'ın nikâhlı karısıyım ben." Müzeyyen Sultan öfkeyle geri çekildi ve sedirine oturdu. "Değil beş, istersen on beş evlat doğur değişmez. Sen bir kölesin. Senin de yanacağın vakitler yakın hatun. Merak buyurma." Ellerini yumruk yaparak konuşuyordu artık.

"Ateş olsanız, ne fayda? Siz beni yakamazsınız. Zirâ kudretiniz yetmez. İstediğiniz kadar cariye gönderin has odaya. Hiçbirinin akıbeti farklı olmayacak. Zirâ ben diğerlerine benzemem." Daireden hızla çıktı Efruze. Güvercin Ağa ile zindana indiğinde tüm ağaları dışarıya gönderdi.

"Bana ihanet etmeyi sen seçtin hatun. Şimdi bedelini ödeyeceksin." Güvercin Ağaya başıyla işaret verdikten sonra, helva kavrulmasını emretti. Bunun altında yatan anlamsa apaçık ortadaydı.

İnşirah Sultan ise her şeyden haberdar olmuş, ağabeyine mektup yazmaya koyulmuştu.

"Devletlİsmetl-û Sultan Murad Han Hazretleri;

Evvela dilerim ki tez vakitte hanenize zaferle dönersiniz. Mühim bir vaziyet vuku buldu. Ne yazık ki; cariyelerinizden Mahfer Hatunun canına kast edildi ve emellerine ulaştılar. Şüphesiz ki; bunu yapan Baş Hasekiniz Efruze Sultan'dan başkası değildir. Elbette takdir yüce Hünkârımız yani sizindir. Vaziyeti bildirmek lazım gelir.

Kılıcınız keskin, zaferiniz daim olsun. Allah'a emanet olun.

İnşirah Sultan."

Devr-i KadimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin