"Hünkârım, Valide Sultanımız Fenalaştı. Zannediyorum; bedeni güçsüz düşmüş. Üzüntüden bu hâldeler." Valide Sultan, nikahı duyar duymaz fenalaşmıştı. Sultan Murad derhâl validesinin yanına gittiğinde İnşirah Sultan'da oradaydı.
"Hünkârım, nihayet geldiniz." İnşirah Sultan'ın, zevcesi hakkında edilen lakırdılardan haberi olmuştu. Onun azledileceği de söylentiler arasındaydı. Bu yüzden Efruze hakkında bütün iyi düşüncelerini bir kenara bırakmaya başlamış, Mahpeyker'in tarafına geçiyordu yavaş yavaş. "Nesi var validemizin? Ne vakittir böyle?" Nikahı duyar duymaz saraya gelmişti İnşirah Sultan. Validesi de o andan itibaren sıkıntılıydı. "Nikah akdini duyduğundan beri iyi olmadığı aşikârdı. Biraz evvel fenalaştı." Sonrasında Efruze Haseki'nin üzerinde gezdirdi gözlerini.
"Sultanım, hünkârım çok geçmiş olsun. İnşallah iyileşecek validemiz. Allah başımızdan eksik etmesin." İnşirah Sultan, gözleri yaşlı şekilde Efruze'nin önünde dikildi. "Validem senin yüzünden bu hâlde. Şimdi bir de karşımıza geçmiş, alay eder gibi geçmiş olsun mu diyorsun?" Gözlerini kapatıp derin nefes aldı Efruze. "Acınızı anlıyorum Sultanım. Lâkin metanetinizi koruyun. Ben de çok üzüldüm. İsterseniz daireme gidelim, benimle kalın bu gece." Sultan Murad her kelimesine meftun oluyordu adeta. Güzel kalpli Hasekisi, Efruze'si. İnşirah Sultan cevap vermeden validesinin yanına döndü.
Daireye az sonra Mahpeyker Haseki, Kaya Sultan ve Şehzade Osman girdiler. "Hünkârım, büyük validem iyileşecek inşallah. Siz üzülmeyin." Sultan Murad oğlunun alnından öptü. "Hünkârım, İnşirah Sultanım, Allah büyük validemizi başımızdan eksik etmesin. İnşallah tez vakitte iyileşecek, bu elim hadise hepimizi çok üzdü lâkin Valide Sultanımız güçlüdür. Toparlayacaktır." Sultan Murad, kızına baktı, hiçbir şey söylemeden saçlarını okşadı ve alnını öptü. Mahpeyker onları da doldurmuştu şüphesiz.
"Sultanımız iyileşecek hünkârım. Zinhâr aklınız kalmasın, ben validemizin ve İnşirah Sultanımızın yanından zinhâr ayrılmam." Sultan Murad, Hasekisinin yüzünü okşadıktan sonra Efruze'ye baktı. "Dönelim artık. Validemiz dinlensin." Hasekisi ile birlikte has odaya ilerledi Murad. Birlikte uyumaya başladılar.
***
"Vezir-i Azam Salih Paşa. Artık emekliliğe ayrılma vaktin geldi." Murad, divandaki tahtına kurulup, birbir emirlerini saymaya başladı."Yusuf Paşa, yeni Vezir-i Azam sensin. Enver Paşa, ikinci vezirim sensin. Hayırlara vesile olsun. İlâveten, Yusuf Paşa sen kızım Aynışah Sultan ile, Enver Paşa sen de kızım Atike Sultan ile evlenceksin."
Salih Paşa mührünü teslim ettikten sonra, divanı terk etti. Vezirler ise birbirlerine bakarak hem şaşkınlık hem de büyük bir gurur hissediyorlardı.
"Hünkârım lütfettiniz, Allah sizi başımızdan eksik etmesin."
"Hünkârım, siz neylerseniz güzel eylersiniz. Allah sizi korusun, başımızdan eksik etmesin."
Efruze Haseki, üst pencereden konuşulanları dinliyordu. Sultan Murad henüz haberdar değildi gizlice dinlediğinden.
Mahpeyker Sultan ise henüz uyanmış olan Müzeyyen Valide Sultan'ı ziyarete gelmişti. "Validem çok şükür uyandınız. Allah sizi başımızdan eksik etmesin." Valide Sultan gelinine gülümsedikten sonra, hafifçe doğruldu. "Ne yaptı etti, oğluma nikah kıydırttı. Rum yılanı!"
Daireye cariyeler ve hekimler akın etmişti. "Valide Sultanım, şehzademiz Ahmet hazretleri, hakkın rahmetine kavuşmuşlar." Valide Sultan, hıçkıra hıçkıra ağlayarak yerinden kalktı. Evladı gibiydi Ahmet onun. Canlıydı, canından bir parçaydı. Ağlayarak onun yatağına koştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Devr-i Kadim
Historical Fiction"Bu saray ki; cennettir canını feda edene. Bu saray ki; cehennemdir kendini akıllı sanana." Böyle demişlerdi ona. Artık önünde iki yol vardı; ya ölecek ya öldürecek. Ya yok olacak ya yok edecek... Nasya olarak doğmuştu. Kim bilebilirdi ki köylü kız...