Şah-ı Huban Sultan'ın mevlidi için toplanılmıştı Valide Müzeyyen Sultan'ın dairesinde. İnşirah Sultan ve Müzeyyen Valide'nin gözleri ağlamaktan şişmiş, kederden bin yaş almış gibilerdi. İlk kez yaşıyordu evlat acısını Valide Sultan. Neticede sadece üç evladı olmuştu.
Gözlerinin önüne gelmişti onu ilk kucağına aldığı an.
*24 Yıl Önce*
Müzeyyen Haseki, Manisa sancağında şişmiş karnını okşuyordu. Doğumuna epey az vakit kalmış, cariyeler etrafında pervane oluyor, bir dediği iki edilmiyordu. Şehzadesi Mehmet onu el üstünde tutuyordu. Beyaz kaftanıyla makamına serilmiş, dut şerbetini içiyordu Müzeyyen Haseki. Karnına saplanan ağrıyla çığlık atması bir olmuştu, güzel Haseki'nin. Tanıyordu bu acıyı, ikinci kez yaşıyordu, doğum vakti gelmişti nihayet.
Tüm kalfalar ve ebeler daireye doluşmuş, doğum için uğraşıyorlardı. Biraz sonra artık bebeğin sesi yankılanıyordu dairede.
Kucağında bebeği tutan ebe kalfa, Şehzade Hazretlerini gördüğü gibi eğildi. "Nur topu gibi bir Sultan doğurdu, Müzeyyen Hasekimiz, Şehzadem." Kucağına küçük kızını aldığında ezan okumaya başladı ve isim töreni vakti gelmişti. Öyle güzeldi ki küçük kızı, hemen ona uygun bir isim düşünmüştü. "Senin ismin Şah-ı Huban, senin ismin Şah-ı Huban, senin ismin Şah-ı Huban." Gerçekten de en uygun isim buydu küçük Sultan için. Öyle ya, güzeller şahı demekti. Herkes hep bir ağızdan dua ediyordu, küçük Sultan'a. "Kaderi güzel olsun." En çok duyulan dua buydu lâkin gerçek olacak mıydı sahi?
***
Kendisine uzatılan suyu içti Valide Sultan. Güzel kızını toprağa vermiş, lâkin zinhâr kabullenemiyordu. İstirahat etmesi icab ediyordu, herkes daireden çıkmıştı İnşirah Sultan hariç."Her ne kadar iyi anlaşamasak da kardeşimdi validem. Canımdan parçaydı. Sanki ateşler içine düştüm tekrar. Selim'in acısı kalbimi hâlâ kavururken şimdi Şah-ı Huban... Benim güzel kardeşim." Gözlerinden sicim gibi düşüyordu gözyaşları. Müzeyyen Sultan, kızının alnını öptü. "Daha dün gibiydi, küçücüktünüz ikinizde. Rahmetli babanızın hediye ettiği kolyeyi kırdığı için kızmıştım ona. Ağlamaya başladı Şah'ım." Lale işlemeli mendiliyle gözyaşlarını sildi Valide Sultan.
"Karşıma geçtin derhâl. Kardeşimi nasıl üzersiniz? Diye hesap sordun bana. Konuşmamıştın iki gün benimle."
***
"Sultanım, af buyurun. Hünkârımızın acısı büyük. Yanında olmanız daha uygun olmaz mı?" Saçlarını düzeltti Mahpeyker Haseki. "Rum yılanı Efruze bir an olsun ayrılmıyor Hünkarımın yanından." Şah-ı Huban Sultan'ın vefatından 2 ay geçmişti.Edadil, Haseki'sinin elbisesini düzeltiyordu bir yandan. "Aman Sultan'ım, siz hiç kıymetli canınızı sıkmayın. Hünkârımız sizden zinhâr yüz çevirmez."
Bu gece Perşembe gecesiydi. Baş Hasekisiyle geçirirdi bu geceyi, adet böyleydi. Hazırlanarak çıktı dairesinden Baş Haseki. Altın yolda ilerlerken, kalbi yine heyecanla atıyordu. Bu gece gebe kalmak için dua ediyordu Allah'a. Has odanın önüne geldiğinde, ağalara kapıyı açmalarını emretti. Ağalar birbirlerine baktılar tedirginlikle. "Sultanım, Efruze Sultan içerdeler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Devr-i Kadim
Исторические романы"Bu saray ki; cennettir canını feda edene. Bu saray ki; cehennemdir kendini akıllı sanana." Böyle demişlerdi ona. Artık önünde iki yol vardı; ya ölecek ya öldürecek. Ya yok olacak ya yok edecek... Nasya olarak doğmuştu. Kim bilebilirdi ki köylü kız...