Efruze Haseki, lacivert kaftanının eteklerini sürüye sürüye yürüyordu, mum ışığının aydınlattığı koridorda. Sonunda tekrar sevgilisine kavuşma vakti gelmişti. Has odanın önüne geldiğinde içeri girmek için bir adım attı.
"Sultanım, sizi içeri alamayız. Hünkârımız ailesiyle birlikteler." Efruze bir adım geri çekildi. "Valide Sultanımız mı içerideler?" Ağa başını kaldırmadan cevap veriyordu. "Haseki Mahpeyker Sultan ve evlatlarıyla birlikteler Sultanım. Hünkârımızın kesin emri var. İçeri kimseyi alamayız."
Efruze gözleri dolu dolu ilerledi dairesine doğru. Onların başka ailesi yoktu ki. Göz yaşları akmadan toparlandı. Derin bir nefes aldı. Ağlamayacaktı zirâ nihâyetinde gidecekti en büyük rakibesi. O kadar mühim değildi. Hem çocuklar yalnızca Mahpeyker'in değildi bundan mütevellit hiçbir şey söylemeye hakkı yoktu. Dairesine girdi ve küçük şehzadesi Cihangir ile âlâkadar oldu. "Hâlâ neden uyumadı şehzadem?" Nazlı hatun hiç başını kaldırmadan konuştu. "Sultanım, sizi bekledi şehzademiz. Annem gelsin diye sayıkladı durdu."
El işareti ile gönderdi cariyeyi Efruze. "Hünkârımız ailesi ile birlikteymiş Gülçiçek. Neyse, günler çuvala girmedi. Yarın giderim. Gülnigâr Sultan ne vakit geliyormuş?" İçerden koşarak gelen küçük sultanları böldü konuşmayı. Öyle ya, nicedir beraber vakit geçiremiyorlardı.
"Selim ve Mustafa da gelsin Gülçiçek. Bu gece evlatlarımla meşgul olacağım."
***
Mahpeyker Sultan ve Sultan Murad hasbihâl ediyorlardı. Şehzade Osman ve Kaya Sultan az evvel dairelerine çekilmişlerdi."Kaya'nın nişan akdinden vazgeçtim Mahpeyker. Biraz daha kalsın benimle ay yüzlü kızım. Sinirle verilmiş bir karardı zirâ."
Mahpeyker'in yüzünde birden güller açmaya başlamıştı. "Allah sizden razı olsun hünkârım." Sultan Murad masasının önünde durup bir gerdanlığı aldı eline. Zümrüt taşlı, elmaslarla bezeli bu gerdanlık şüphesiz ki eşsizdi. "Bu senin. Sana pek yakışır." Hasekisinin boynuna iliştirdi gerdanlığı sahiden de pek yakışmıştı. Daha sonra elinden tutarak terasa götürdü. Birlikte şerbet içip, sohbet ediyorlardı.
"Biliyorum Kasım'ın acısı zinhâr dinmeyecek Mahpeyker. Lâkin iki evladımız daha var. Onların her ne olursa olsun dik duran bir valideye ihtiyaçları var. Şehzade Osman'ın haberlerini alıyorum. Ahali çok memnunmuş." Mahpeyker gülümseyerek karşıladı hünkârını. Gül şerbetiyle ağzını ıslattı.
"Sizin desteğiniz şehzademe güç veriyor hünkârım. Sizi Manisa'da ağırlamak isteriz. Her uyandığımda aklıma geliyor. Sizin benim için hususi tadilat yaptırdığınız dairede kalıyorum. Sizinle nice muhabbetli vakitlerimiz geçmişti o dairede." Gözlerinden bir yaş süzüldü Mahpeyker'in. Murad, elleriyle okşadı yüzünü. Göz göze baktılar bir müddet. Ay ışığı terasa vuruyordu. Mahpeyker birden dudaklarını bastırdı Murad'ın dudaklarına. Sultan Murad geri çekildi ve ayaklandı. "Sen burada kal. Ben yan dairede yatacağım. Hayırlı geceler."
Mahpeyker Sultan, kolunu tuttu Murad'ın. "Lütfen cariyenizi bu gece yalnız bırakmayın hünkârım." Murad arkasına baktığında Mahpeyker'in gözleri dolu doluydu. Mahpeyker hızlı bir şekilde geri çekildi ve içeriye koşar adımlarla girdi. Sultan Murad bir müddet dışarıda bekledikten sonra kendisi de içeri girdi. Mahpeyker Sultan yatağın ucuna oturmuş Sultan Murad'ı bekliyordu. Lâkin Murad hafifçe gülümseyerek, yan taraftaki daireye girdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Devr-i Kadim
Historical Fiction"Bu saray ki; cennettir canını feda edene. Bu saray ki; cehennemdir kendini akıllı sanana." Böyle demişlerdi ona. Artık önünde iki yol vardı; ya ölecek ya öldürecek. Ya yok olacak ya yok edecek... Nasya olarak doğmuştu. Kim bilebilirdi ki köylü kız...