👸6👸

496 19 1
                                    

"Senin adın Mehmet, senin adın Mehmet, senin adın Mehmet." Sultan Murad, evladını annesinin kucağına verip diğer bebeği sardı kollarıyla. "Senin adın Selim, senin adın Selim, senin adın Selim."

Efruze artık bir hatun değil, Haseki Sultan olmuştu. İki şehzade birden doğurmuştu. "Tebrik ederim, Efruze. Allah analı babalı büyütsün." İnşirah Sultan ellerini tuttu gelininin. Araları gayet iyiydi. Bebeklere birer altın takarak geri çekildi. Valide Sultan dualarla torunlarını öptü, Efruze'ye takılar hediye etti ve daireden çıktı.

Şah-ı Huban Sultan ise elindeki küçük kutuyu açarak bir yüzük çıkardı. Yakut taşlı iri bir yüzüktü. "Allah devletimize bağışlasın." Daha fazla konuşmadan kendi dairesine çekildi. Haremde hem lokmalar dağıtılıyor hem de Gül Ağa tarafından yeni havadis tebliğ ediliyordu. Gül Ağa hareme eski saraydan gelmişti. Güvercin Ağa ile pek anlaşamazlardı. "Duyduk duymadık demeyin. Bundan böyle Efruze Hatun artık Haseki Sultanımızdır. Kendisine yapılan herhangi bir hakaret, saygısızlık cezasız kalmayacaktır."

Meleksima Hatun, hasetle karnını okşadı. 7 aylık gebeydi. Şanslı hatundu, ilk geceden gebe kalmıştı lâkin talihi o güne kadardı ki; başka hiçbir gün gidememişti has odaya. Sultan Murad bazı vakitler hâlini hatrını sormak için yanına gidiyordu sadece.

***
Efruze oğullarını emziriyordu. Analık duygusu içinde daha gebeyken filizlenmiş, şimdiye ağaç olmuştu. Evlatları için daha şimdiden gerekli tedbirleri alıyordu. "Gülçiçek bana en güvendiğin iki cariyeyi getir. Valide Sultan'ın seçtiği hatunlara güvenip evlatlarımı teslim edemem. İlaveten daireme benden habersiz kuş dahi girmeyecek."

Gözlerini kaçırdı Gülçiçek Kalfa. Yerlere kadar eğildi hemen, onaylarcasına. "Peki Sultanım, Şah-ı Huban Sultan için ne yapacaksınız. Mektup meselesi kapandı gitti." Kaşları çatıldı Efruze'nin. Gebeyken dahi hakaretlerinden kurtulamamıştı Efruze. Onun için de bir şeyler düşünecekti lâkin sırası değildi.

***

İnşirah Sultan'a bir saray tahsis edilmişti. Artık kendi sarayında kalıyor fakat sık sık ailesini görmek için hareme geliyordu. Şah-ı Huban Sultan ise haremde kalmaya ve entrika peşinde koşmaya devam ediyordu. Efruze tahmin etmediği şekilde güçlenmişti. Onun tek olmadığını hatırlatması icab ederdi. Önceden seçtiği cariyeyi, validesinin de onaylaması için dairesine gitti. En saygılı hâlini takındı ve eğilerek validesinin dizinin dibine oturdu. "Validem, nasılsınız?" Müzeyyen Sultan, bugünkü takılarını seçiyordu. "Hoşgeldin Şah'ım. Keyfim yerinde sen nasılsın?" Boğazını temizledi Şah Sultan. "Nicedir bir hatunu izlerim validem. Şevkefza Hatun. Epey saygılı, edepli, sessiz ve sakin bir hatun validem." Valide Sultan gülümseyerek karşıladı kendisini.

"Suzan, bize kahve getirin." Ardından seçtiği yakut yüzüğü parmağına geçirirken konuştu. "Âlâ gelsin ben de göreyim şu hatunu. Hünkâr oğluma layık mı görelim." Şah Sultan memnundu. Hatunu bizzat kendisi yetiştirecek, zamanı gelince onu silah olarak kullanacaktı. Ardından kahveleri geldi ve sohbet etmeye başladılar.

***
"Sultanım, isterseniz biraz dinlenin. Biz ilgileniriz şehzâdelerimle." Tek kaşını kaldırdı Efruze. Bu hitap gururunu okşuyordu. Bakışlarını Gülçiçek Kalfa'nın üzerinde gezdirdi. "Merak buyurmayın Sultanım. Nazlı Hatun ve Kevser Hatun layığıyla hizmet edeceklerdir sizlere." Efruze Sultan, Gülçiçek Kafa ile birlikte daireden çıkmak için hazırlanıyordu. Bu akşam şehzadeler için eğlence vardı zira henüz şehzade Kasım için de eğlence yapılmamıştı. Efruze Sultan, Valide Müzeyyen Sultan'ın dairesine adımlarken bir yandan da Gülçiçek ile konuşuyordu. "Şehzadelerimi bırakmakla iyi mi ettim dersin Gülçiçek? Sen derhâl geri dön. Ben Eycan hatun ile gideceğim eğlenceye."

Devr-i KadimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin