👸5👸

529 23 0
                                    

Edadil koşarak hanımının dairesine girdi. "Sultanım, istediğinizi getirdim. Tek damlası hasta eder, birkaç damlası ise kalbini parçalarmış." Mahpeyker Sultan oturduğu yerden yavaşça kalktı. Kızıl saçları mum ışığında parlıyordu. "Bu zehri Şah Sultan'ın yemeğine damlatacaksın. Lâkin sadece bir damla."

Edadil kalfa duyduklarına inanamıyordu. "Lâkin sultanım, bağışlayın bu zehir Efruze hatun için değil miydi?" Aklına daha sinsi bir plan geldi Mahpeyker'in. "Şah Sultan'ın yeni yetme cariye olduğunu her fırsatta söylemesi Efruze'yi sinirlendirmiş belli ki. Sultanımızın canına kast etmiş. Daha fazla dikkatleri kendi üzerime çekemem Edadil. Sen söylediğimi yap, sonra dile benden ne dilersen."

*VALİDE SULTAN DAİRESİ*

"Beni iyice anladın değil mi hatun? Bu gece hatun olarak tüm meziyetlerini kullan, ne yap et hünkâr oğlumun kalbine gir." Nazenin Hatun başını kaldırmadan dinliyordu. "Lakin validem, hünkârımız beni asla kabul etmez. Yine geri yollayacaklar beni. Efruze hatunu istiyorlar." Sinirlenmeye başladı Müzeyyen Sultan. Bu hatun onu zorlamaktan başka bir şey yapmıyordu. "Sen de pek hoş bir hatunsun. Senin için seçtiğim kaftanı giy. Güzelce hazırlan. Merak etme arslanım bu gece seni kabul edecek. Sen gebe kalmaya bak, sabaha kadar has odada kalman şart."

Çok mutluydu Nazenin. Artık altın yoldan geçecekti. Belki de Sultan olacaktı. Validenin gözü önünde hazırlanıyordu. Erguvan rengi bir kaftan geçirdiler üzerine. Saçlarına dahi lavanta kokusu sürdüler. Gözlerinden ise sürme eksik olmadı. Tıpkı bir Melek gibiydi artık Nazenin.

Valide Sultan, müstakbel gelinine baktı. İçine sinmişti. İnce bir gözde tacını kendi elleriyle iliştirdi hatunun saçlarına. Biraz duraklayıp hatunu yeniden inceledi. "Meleksima" Fısıldar gibi söyledi bunu Müzeyyen Sultan. Hatun merakla gözlerini kaldırdı ve kayınvalidesine baktı. "Bundan böyle ismin Meleksima. Melek yüzlü demek." Nazenin validenin ellerini öptü şükranla. Artık halvete gitmek için hazırdı.

***
"Yok, yok işte. Hiçbir yerde yok! Kahretsin! İnşirah fark edip almış olmalı." Şah Sultan dairesindeki aynayı tuzla buz etti. Sinirinden tüm yüzü kıpkırmızı oldu fakat umurunda dahi değildi. Gülşah Hatun sultanına doğru yaklaştı fakat başını asla kaldırmıyordu. "Sultanım, daireye kimse gelmedi bugün. Lâkin..." Kaşlarını çattı Şah Sultan. Badem gözlerinden ateş çıkıyordu adeta. "Lâkin ne Gülşah? Konuşsana!" Bir iki adım geriledi nedimesi korkudan. "Bugün sizi görmek için Efruze Hatun geldiler. Burada olmadığınızı söyledim lâkin yine de içeride beklemek istedi, çok durmadı yangından mal kaçırır gibi hemen gitti." Yutkundu Şah Sultan. Demek mektup gelinindeydi. Lâkin bu ne cesaretti böyle? Henüz Sultan bile değildi. Neyine güveniyordu bu hatun? Hem bunu nerden biliyordu da almak istemişti?

O sırada Şah Sultan için son akşam yemeği hazırlanıyordu. Cariye elleri titreyerek zehirden bir damla döktü, şişeyi derhâl kuşağın sakladığı gibi yola devam etti. Kapıdaki cariyeler, elinde tepsi olan kıza baktı ve derhâl kapıyı açtılar. Genç kız hiçbir şey söylemeden tepsiyi bıraktığı gibi şüphe çekmemek için çıktı daireden.

Şah Sultan biraz daha dolandı odasında. Hata yapmamak için düşünüyor ve plan kurmak istiyordu. Yemeği görmezden gelerek çıktı dairesinden. Hızlı adımlarla gelininin dairesine girdi. "Sultanım." diyerek ayaklandı Efruze. Gülçiçek kalfa vardı yanında, hasbihal ediyorlardı. Şah Sultan bakışlarıyla gönderdi onu daireden. Sinirle nefes aldığı her hâlinden belliydi. Göğsü hızla inip şişiyor, elleri kasılıyordu. "Bugün dairene gelmişsin. Onu sual etmek istedim." Sahte bir tebessüm peydah oldu Efruze'nin yüzünde. Tane tane ve kendine güvendiği her hâliyle belli olan bir ses tonuyla cevapladı görümcesini. "Sizinle hasbihal etmek istemiştim sultanım. Harem lakırdılarıyla beni yanlış tanımanızı istemem zira."

Devr-i KadimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin