20. BÖLÜM- SON. b a h a r.🍁

763 86 93
                                    

Herkese merhaba! Keyifle okumanız dileğiyle! Hep sevgiyle kalın!😻
Lütfen vote ve yorumlarınızı esirgemeyiniz. Hep çok özeller, hep... Haydi bakalım⚡️

Okuduğunuz saat?🕯

BÖLÜM ŞARKISI (🖤):
LP- Lost On You🍁

FEKELİ KONAĞI

Ali Rahmet yüzünde gülümsemesi, burnunda sevda kokusu ile hızla konağa ulaşmıştı. Gelişi güzel durup arabasından indiğinde korumlarla selamlaştı ve derin bir nefes çaldı Çukurova'nın sabahından.

Etrafına göz gezdirdiğinde sonbaharın belirtisi olan sarı ve turuncu rengin bin bir tonunu yansıtan yaprakların tüm bahçeyi esir aldığını fark etti, rüzgarda çarpışmalarından meydana gelen melodi kulaklarını tırmaladı. Bazıları ise rüzgara direnemiyor, dallarından koparılıp, yer çekiminin etkisi ile yere doğru yavaşça süzülüyordu. Aslında bu görüntü ilham verici olabilirdi, adama şiir bile yazdırtırdı ama Ali Rahmet tepki vermeden öylece durdu.

Derler ki hayat, sonbahardaki çıtırdayan yapraklardan sonra yeniden başlar. Gerçekten değişen bir şey olacak mıydı bu hayat denilen dipsiz imtihanında?
Elini saçına daldırıp tıpkı zihni gibi karışık olduğunu fark ettiğinde, yatıştırmaya çalıştı. O sırada konağın kapısı açıldı ve Yılmaz yüzündeki sırıtışla, birer ikişer merdivenleri yok edip babasına ulaştı.

"Günaydın, baba!" dedi kuşlar gibi neşe saçarak. Bu Ali Rahmet'i ancak mutlu ederdi.

Elini saçından çekip pantolonunun cebine sokuşturduğunda, aynı içtenlikle cevap verdi:

"Günaydın, evlat! Geç kalmadım değil mi?"

"Yok, yok. Müjgan'lar geleli çok olmadı zaten, bende seni soracaktım Çetine. Nazire abla akşam gelmedi o dedi." Kafası mı karışıktı, heyecanına mı yenik düşüyordu bilmiyordu, lakin sürekli konuşası geliyordu.

Ali Rahmet dudaklarının kıvrılmasını gizlemeden başıyla Yılmaz'ı onayladı. Ona bekletmeden içeri geçmelerini söylecekti ki, bahane üretmesini gerekticek sorularla karşılaştı.

Yılmaz iki elini de beline atmış, babasını baştan aşağı süzdükten sonra sordu:
"Hayrola sabah sabah? Nereden geliyorsun böyle?"

Şairane yönünü diline dökerek söylendi Ali Rahmet:
"Baksana şu güzelliğe," dedi etrafı göstererek "Sanki beni bugün Çukurova çağırdı. Bende takıldım peşine. Ben Çukurova'yı dinledim, Çukurova beni dinledi...Gezdim dolaştım işte. Fazla mı güzel ne bugün benim memleketim?"

Yılmaz ellerini birbirine dolayıp, imalı imalı baktı ilk önce, sonra lafını esirgemedi babasından:
"Aşka geldin yani?"

"Hee, aşka geldim! Sonra, aşka gittim...Çukurova'nın öyle bir kokusu varmış ki, Allah'ım."

Son cümlesini iyice Yılmaz'a yakınlaşarak söylediğinden yârinin üstüne sinen kokusunu o da çekti burnuna istemsizce. Bıyık altında gülümseyerek:

"Belli baba, belli! Kokusu üstüne sinmiş Çukurova'nın."

Birden geriledi Ali Rahmet. Belli etmemeye çalışarak kendi üstüne sinen kokuya daldırdı burnunu. Anında gözleri doluverdi, sanki Hünkâr'ı yanındaymış gibi bir his çöreklendi yüreğine.

Yılmaz fark etmedi babasının durumunu ve alayla sordu:

"Ee baba, kokunun sahibi sarışın mıydı, yoksa esmer mi?"

DİĞER YARIM 「DY」Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin