Günlük'
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
20 yaşım; 1960, Berlin
Adnan hasta, daha doğrusu duygularu hasta. Onu ben bile iyileştiremem. Demir'e baba olmak için bana yalvarıyor. Daha senin karnındayken ben onun babasıydım dedi. Merhametini hiç esirgemiyor ondan ama benim merhametimi çöpe atıyor....
Sevda zaten Adnan'a aşık. Gözünün bebeğinden görüyorum bunu. Ama o benim aşkımı zorla istiyor, duygularımı çalmak için an kolluyor. Sevda'nın aşkına şartlar koydu, benim hayatıma sınırlar koyduğu gibi... Kurtuluş yok. Şaşırmıyorum artık. Tek yaptığım boyun eğmek;
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~RUHUN RUHUMA...
Yeni güne başlamak gittikçe zorlaşıyordu. Yılmaz çok sıkılmıştı Hünkar'ın varlığından. Babasına hissettirmese de bu kararından zerre memnun değildi ve mesafeli ilişkilerinin de farkındaydı. Bu eve yerleştiği günden bu yana, Demir'in nasıl razı geldiğini, hır gür çıkarmadığını çözmeye çalışıyordu. Şahsen o kendi annesini babasının katiliyle evlendirmezdi. Asla!
Yamanlar'la muhattabı Züleyha yüzünden olmuştu. Onu yarı yolda bırakıp serveti seçen Züleyha yüzünden. Yılmaz'a geri dönmek istese bile, bu saatten sonra olmazdı. Müjgan vardı. İyi geliyordu ona, iyi. Güzel seviyordu, yormadan ve kırmadan. En önemlisiyse konuşabiliyordu onunla.
Kahvaltı masasında yanına oturduğunda saçlarına kısa bir öpücük kondurdu. Nöbetten yeni gelmişti. Kızaran gözleri uykusuzluğunu ortaya sererken kendine özel muayenehane konusunda ısrar etmeyi aklına koydu.
"Günaydın evlat!" dedi baş köşeye otururken Ali Rahmet. Soluna, Yılmaz'ın karşısına ise Hünkar kurulmuştu. Ağzının içinden o da Ali Rahmet'i taklit etti.
"Günaydın! Erkencisiniz." dedi imayla Hünkar'a bakarken. O ise göz devirdi ona ve Gülsüm'ün servis ettiği çaydan yudumladı.
Ama haklıydı Yılmaz. Bu kadar erken kalkmıyordular normalde. Yılmaz'ın ayakta olma sebebi ise Müjgan'ı karşılamak ve onunla daha fazla vakit geçirmekti. Karısıydı sonuçta.
"Mersin'e gideceğiz. Hayırlı bir işimiz var." dedi bir bacağının bileğini diğerinin dizine yaslarken Ali Rahmet.
"Hatip ağanın kardeşi için mi baba?" Merakla sordu Müjgan. Dün evde değildi ama hastahaneye kadar yayılmıştı Hünkar'la aralarında geçen bir küçük tokat meselesi. Hünkar'ın bu yüzü korkutmuştı Müjgan'ı. Zaten hep ciddi bakıyordu ve hiç gülmüyordu, çekiniyordu.
"Evet! O mesele." dedi Hünkar'a bakışları döndüğünde Ali Rahmet. Yeni uyanmalarına rağmen yorgun görünüyordu. Zümrütlerine dalabilme şerefine nail olduğunda önündeki tabağı işaret etti ona.
"Hala depoda mı baba Hatip ağamız?" Son kelimesini uzatarak söyledi Yılmaz ve çatalına domates sapladı.
"Akşam yanına gitmeye zamanım olmadı, eğer soğuktan donmadıysa-"
"Ali Rahmet!" Kaşlarını çatarak uyardı onu Hünkar. Müjgan'nın irice açılan gözlerini görmemişti kocası.
"Bizim çocuklar ısıtmıştır onu baba. Alev alevidir o şimdi." Güldü Yılmaz.
"Canım, neler diyorsunuz siz böyle!? Ne yapacaksınız adamcağıza?" Çekingen tavırlarından ödün vermiyordu Müjgan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİĞER YARIM 「DY」
Romansa"Sarıl, sımsıkı sarıl bana Hünkar! Öyle bir sarıl ki kokun sinsin üstüme. Sinsin de gelmeyeceğini bildiğim halde umut olsun bana sen kokan ben." 💫 "Ben... sen diye diye kendimi kaybetmişim Ali Rahmet! Ben seni gecenin en karanlık saatinde gözlerim...