44. BÖLÜM- 🌑

3K 56 50
                                    

Günlük'
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Ben iyileşmek istiyorum artık. Kabuslarım neden bitmiyor? Silahlar, kavgalar... Adnan'dan kurtulamıyorum. İzlerinden arınamıyorum. Her an peşimde, benimle. Demir'in dilinden düşmüyor, acaba ondan mı uykularımı bana bırakmıyor... Artık bitsin istiyorum. Bir yıl geçti ama her gün mezarına gidip, dönmeyeceğini kendime anlatmaktan yoruldum. Adnan'dan kurtulmam lazım benim. Öldü ama ya ölmediyse? Kabuslarımın bu kadar gerçek olması beni korkutuyor. Birazdan gün doğacak ve ben yine mezarına gideceğim. Umarım bu son gidişim olur.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

DÜN GECE BAĞ EVİ

Artık kaç dakikadır telefonun rahatsız edici sesine maruz kaldığını hesap edemiyordu Karaca. Tıkılıp kalmıştı buraya. Yine bir akşam oluyordu ve artık bu karanlığa karışıp yok olması gerekiyordu. Ama Demir'le geçirebileceği her anı da değerlendirmek geçiyordu içinden. Belki de ona dedesini tanıdığını, her şeyi şeffaf bir şekilde anlatmalıydı...

Ama yapamazdı ki.

Masanın üstünde bulunan kağıtlara mı vedasını yazsaydı da gitseydi, yoksa sonsuza kadar bu adamın yolunu mu gözleseydi. Krem rengi duvarlarda raflar ve bir sürü de kitaplar vardı. Hünkar'ın kitap zevkini de çözmüştü bu bir kaç günlük süreçte. Her yeri kurcalamıştı ama o kahrolasıca Züleyha onlardan önce davranıp kaseti açığa çıkarmıştı. Artık buna da kaderin cilvesi derlerdi.

Patron'un kızması da boşunaydı. Er ya da geç, ortalığa saçılacaktı hakikat. Ha ilk öğrenen olsun, ha son...

Puslu ve kötüye çalışan aklına Demir düştü. Kalbi yumuşadı birden. Hayatında ilk defa bir erkeğe karşı farklı bir çekim hissetmişti ve deyim yerindeyse kalbi kafesini zorlamıştı. Onun kollarında hiç olmadığı kadar rahat ve güvendeydi. O an ölmeyeceğine o kadar emindi ki, duası bile hayatta kalmak değil, Demir'le birlikte anın içinde kaybolmak olmuştu. Uzaklaşıp görünmez olmak artık daha da zorlaşacaktı. Keşke Patron bir an önce gelseydi de, her şey açığa çıksaydı.

Ama her türlü Karaca gidecekti.

Belki de bir daha görmeyecekti onu.

İçini kaplayan derin hüzünle ahizeyi yerine bıraktı ve masadaki kağıtlarla bakıştı. Yarası sızlamıyordu artık ama yüreği bir başka burkuluyor, ufalıyordu.

Aniden ağaç kapısının vurulmasıyla mavi gözleri irileşti. Gitme vakti gelmiş miydi? Yavaşça açtı kapıyı. Gelen tahmin ettiği kişiydi. ''Pamir?'' Ona sarıldı adam, ''Nerede kaldın? Gelmeyeceksin sandım.'' dedi kaşlarını iyi bir oyunculukla büküp, sesini ağlamaklı hale getirirken.

''Kızım on kere yolumu kaybettim. Ebesinin şeyinde bu bağ evide, ha...'' Sinirliydi ve burnun ucu kızarmıştı. Ellerini birbirine sürterek omzundan itti Karaca'yı ve içeriye daldı. "Dondum!"

Yanan sobaya avuçlarını uzatıp ısıtmaya başladı. Karıncalanan hissiyat sarmıştı bedenini. ''Konuştun mu Patron'la?'' Şüpheyle baktı mavi gözlü kadına.

Yaralanan ayağına yük vermeden adımlayıp sandalyeye oturdu Karaca. Üçüncü çayını içiyordu artık. ''Aradım ama açmıyor, ya da... biliyorsun işte.'' Manalıca bakınca, başını iki yana salladı Pamir.

''Hala mı o rus kadınla? İşlerimiz aksıyor elin orospusu yüzünden. Bilse kiminle birlikte olduğunu, ardına bakmadan kaçar.'' Karaca'nın yüzünü buruşturmasıyla gözlerini devirdi, ''Her neyse kızım. İyi ki çıkmamış telefona.''

DİĞER YARIM 「DY」Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin