Herkese merhaba, yeni bölümle geldim.
Keyifli okumalar 🤗🤗💜
*****************
Küçük bir ışıktı umut, koca karanlığın içinde. Binlerce kötülüğün içinde ay gibi parlayan bir iyilik gibi. Bazen küçük şeyler bağlardı insanı hayata, içten bir gülüş, küçük bir umut ve tatlı bir kaç söz gibi.Nazlı'yı hayata bağlayan ise içinde yeşeren o küçük umuttu. Nasıl cesaret etmişti bilmiyordu ama olmuştu işte. Ellerini birbirine bağlayıp, ürkek bakışlarını camdan dışarıya çevirdi. Evler insanlar birer film şeridi gibi akıp geçiyordu gözleri önünden. Kısa bir süre öncesine kadar üşüyen şimdi ise donmanın etkisiyle cayır cayır yanan ayaklarını birbirine bastırdı. Üşümüyordu artık, korkmuyordu da. Biliyordu ki olabileceği en güvenli yerdeydi o, türk askerinin yanında.
" Ahh ulan ahh, olacak işmiydi bu? Ne güzel elimizin kaşıntısı gidecekti"Sürücü koltuğunda oturan Ergün, direksiyona vurarak dile getirdi sitemini. Yanında oturan Savaş, gülerek arkadaşına baktı. Ardından omuzunun üzerinden, arkada oturan korkuyla şaşkınlıkla etrafına bakan kıza çevirdi.
" Karargaha gidince bize olanları anlat, bu işin sonu kadar başıda önemli." Usulca başını salladı genç kız. Derin bir nefes alıp, bakışlarını tekrar bakışlarını dışarı çevirdi. Şu anda aklında olan tek şey kendi kurtuluşu kadar, babasının yanında bıraktığı küçük kardeşiydi. Yanından ayrılalı az bir zaman olmuş olsada, ona çok uzun bir zaman gibi geliyordu. Ellerini göğsünün üzerine bastırıp, gözlerini kapattı.
" Allah'ım ne olur iyi olsun, bu yaptığım yüzünden ona birşey olmasın Allah'ım ne olur" sessizce dua etti içinden. Biliyordu, Allah mazlumun duasını kabul ederdi.
Arabayı karargaha doğru ilerleten Ergün, aynadan yavaşça genç kıza bakıp dişlerini sıktı. Başını yanındaki arkadaşına çevirip, başıyla genç kızı işaret etti. Ne kadar sert, duygularını gizlemeye çalışıyor gibi olsalar da böyle durumlarda üzülüyorlardı. İkiside arkada sessice dua eden genç kıza bakıp başlarını salladılar, o kurtulmuştu belki ama daha onun gibi haberlerinin olmadığı niceleri vardı.
*****************
Etrafı titreten adımlarıyla, karargahta içeriye girdi genç adam. Yakaladıkları adamlar sorgudaydi şu anda, o ise genç kızın yanına doğru gidiyordu. Verdiği ifadede duyduğu isim oldukça ilgisini çekmişti çünkü. O odasına doğru ilerlerken, elindeki dosya ile Savaş geldi yanına. İki adam yan yana yürürken, birbirlerine değil direkt olarak karşıya bakıyorlardı." Nedir durum?" Komutanın sesiyle elindeki dosyayı sıktı Savaş.
" Kız 24 yaşında, bu üç şerefsiz Denizli'den getirmişler onu." Arslan üsteğmen başını yavaşça Savaş'a çevirdi.
" Ailesi?" Başını yavaşça yere eğdi genç adam.
" Kızı bu pisliklere veren kendi babası zaten komutanım" Tek kaşını kaldırdı Arslan.
" Babası mı?" Yavaşça başını salladı Savaş.
" Evet komutanım, kızı sürükleyerek vermiş bunlara. Annesi iki yıl önce kanserden vefat etmiş, sekiz yaşında küçük bir kız kardeşi var" yavaşça başını salladı genç adam. Dişlerini sıkarken burnundan sert bir nefes aldı.
" Kesik bu işin neresinde?"
" Şurada komutanım, o herifler bu kızı Kesik'e götürüyorlarmış. Kız adamların ağzından duymuş adını, birde onu sınır ötesine geçireceklerini" ufak bir küfür savurdu sessizce Arslan.
" Hay ben böyle işin!" Yönünü yanındaki adama döndü.
" Biz dağlarda o iti arayalım, o sınır ötesinde öyle mi? Bu işte bir bokluk var, bu işte bir bokluk var Savaş" Ellerini birbirine vurup, sert adımlarla odaya doğru ilerledi. Kapının önüne geldiğinde tekrar döndü yanındaki adama.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PUS
ChickLitKaranlık bir örtüydü hayat onların üzerine, derin yaraları vardı ikisininde.Başkalarının açtığı ve sadece birbirlerinin sarabileceği yaralar. Biri mesleğine aşık, hayatı dağlarda geçen tek aşkı vatan ve bayrağı olan onurlu genç bir bordo bereli. Diğ...