Herkese merhaba, bu defa her zamanki klâsik girişlerimi yapmayacağım.
Öncelikle burayı okumanızı istiyorum.
İlk baştan beri Pus macerasında benimle olanlar bilirler ki, haftada iki bölüm atıyordum. Bunu haftada tek bölüme düşürdüm ve şu anda tamamen düzensiz.
Watty yazarlarının çoğu kitaplarına bölüm atmak için sınır koyarken ben bunu yapmadım, ama görüyorum ki yanılmışım. Yapmak gerekiyormuş, elinizi vicdanınıza koyup öyle düşünmenizi istiyorum. Attığım bölümler bin kelimelik kısa bölümler değil, yüz elli kişi okuyorsa on beş kişi oy veriyor, yorum desen zaten yok.
Bu bölüme sınır koyuyorum arkadaşlar ve kesinlikle ciddiyim ki çok emek vermeme, çok üzülecek olmama rağmen eğer sınır geçilmezse Pus'u yayından kaldıracağım.
Ha eğer sınırlar geçilir ise düzenli olarak bölüm atacağım, kitabımın kaderi sizin ellerinizde. Belki de bu son bölümümüzdür, belkide bir daha görüşemeyiz.
Kendinize iyi bakın 🖐️
Keyifli okumalar.
OY SINIRI: 30
YORUM SINIRI:30
**********Her gece bir gündüze kavuşurmuş, hiç bir karanlık ebediyete kadar sürmezmiş.
Her kötü bir gün iyilik ile yüzleşir, her gerçek mutlaka bir gün ortaya çıkarmış.Kötülük saklandığı yerden sinsi sinsi gülerken, cesur olanlar er meydanında salınırmış.
Açtığı bahçe kapısından içeriye girerken çalan telefonu ile duraksadı Batur, ekranda görmeyi beklemediği bir isim olunca kaşları çatıldı.
Atlas Han arıyor...
Telefonu kötü bir şey olmamasını umarak açıp kulağına dayadı.
" Atlas kardeşim, bu saatte hayırdır inşallah?"
Karşıdan duydukları ile yumruklarını sıkıp, kaşlarını daha da çattı. Burnundan sert soluklar alıp verirken, ardından gelen adamı bile fark etmemişti.
" Han sen şimdi sakin ol kardeşim, biliyorum zor ama onun iyiliği için sakin olup mantıklı düşünmelisin. Ben şimdi karargaha gidip komutan ile bir konuşacağım, seni arayıp haber veririm. Dikkat et kendine"
Arkadaşının onaylaması ile sıkıntılı bir nefes alıp yüzünü sıvazladı, şerefsiz insan bir yerde değildi ki kökünü söküp atana kadar uğraşsalardı. Her yerdeydiler ve işin kötü tarafı da sürekli mantar gibi çoğalıyorlardı.
Karargaha gitmek için arkasını döndüğünden, elleri ardında birleşmiş tek kaşı havada kendisine bakan Arslan ile karşılaştı. Bu adam ne zaman gelmişti?
" Hayırdır kardeşim ne dikildin zebani gibi?"
Arslan istifini bozmadan Batur'a bakmaya devam etti.
" Sen bu saatte nereye böyle?"
Telefonu cebine atıp bakışlarını kolundaki saate çevirdi genç adam.
00.12
" Karargaha gidiyorum, az bir işim var"
" Kimdi az önce konuştuğun, bir rengin attı"
Bakışlarını karşısındaki arkadaşına çevirdi.
" Atlas aradı şu dün konuştuğum çocuk"
Hafızasını yoklayarak başını salladı Arslan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PUS
ChickLitKaranlık bir örtüydü hayat onların üzerine, derin yaraları vardı ikisininde.Başkalarının açtığı ve sadece birbirlerinin sarabileceği yaralar. Biri mesleğine aşık, hayatı dağlarda geçen tek aşkı vatan ve bayrağı olan onurlu genç bir bordo bereli. Diğ...