Serra hakkında öğrendiğim ilk ve yıkıcı gerçeği öğrendiğimde, onu almak ve bağrıma basmak istemiştim. Benim, onunki gibi, kafa dağıtacak ya da yol gösterecek cümlelerim yoktu. Benim elimde, aslında, hiç bir şey yoktu. Dümdüz bir adamdım ama ona iyi gelmeyi çok istemiştim.
Elbette beceremedim.
Pazar akşamı, benim hayalini kurabileceğimden de fazlası Tamer olmuştu. Onu ilk önce yengemin bitmeyen sorularından kurtarmış, ardında da yüzünü güldürmeyi başarmıştı. Benim dışımda gelişen olayın sonucunda da Serra yine kendisi gibi davranmaya başlamıştı. Neşesi ve sevecen tavrıyla ailenin tamamını ele geçirmesi de toplamda yarım saat falan sürmüştü. Ailenin en sert duvarı kabul edilen beni bile ele geçirmesi ne kadar sürmüştü ki?
Yemek faslı ve ardından da çay faslı bitip de eve geri geldiğimizde, Serra yüzünü kaplayan bir gülümsemeye sahipti. Ben iç huzursuzluğum ve hala tam olarak toplayamadığım kafamla, mutfağa geçip bir bardak su doldurmuş ancak onu içmeyi unutarak sandalyeye oturup kalmıştım. Ne diye bu kızı bu kadar dert etmiştim? Elbette kötü şeyler yaşamış olması acı vericiydi ama kafama takılan kısım bu değildi. Bana sığınmamış olması, kendini bana açmayışı ve şimdi de ona kol kanat geren kişinin ben olmayışımı dert ediyordum. Neden birinin kahramanı olmaya ihtiyacım vardı ki?
"İyi misin?" diyerek önümdeki sandalyeyi çekip oturan kız, odağımı toplamama yardım etti. Dünyaya geri döndüm, ifadesizce yüzüne bakmaya başladım. "Su dökmüşsün ama içmemişsin. üstelik dalgın görünüyorsun. Bir şey mi oldu?"
Başımı iki yana sallayarak derince bir nefes aldım. "Yorgunum, tam olarak uyuyamadım"
"Ben geldiğimde bayağı derin uyuyordun oysa ki" dedi kıkırdayarak ve uzanıp önümdeki suyu önüne çekti ve içmeye başladı. "İçecek gibi durmuyordun ama" diyerek elindeki bardağı gösterdi. Arkama yaslandım.
"İçmeyeceğim, afiyet olsun" dediğimde biraz daha içti ve bardağı masaya bıraktıktan sonra o da arkasına yaslandı.
"Kabus mu gördün yine?"
Başımı kaşıyarak biraz zaman kazanmaya çalıştım ama o da köşede duran başka bir can sıkıcı konuydu. Kabus görmüştüm ama bu sefer kabusa Serra da dahil olmuştu. Bunu açıklamalı mıydım, emin olamıyordum.
Bu aralar hiçbir şeyden emin olamıyordum.
"İstersen anlatabilirsin, dinlerim" dedikten sonra biraz daha su içti ve konuşmasına devam etti. "Bana sorarsan, anlatma. Ayşe'yi unutmayı reddettiğin için bilinçaltın ona tutunmaya devam ediyor, dile getirdikçe daha da bağlanacaksın"
Gözlerimi dikerek gözlerine bakmaya başladım. Beni anlıyor oluşu, bir şeyler anlatmam için zorlamıyor oluşu ve hatta konuşmadan derdimi anlıyor oluşu garip hissettiriyordu. Bense onun bana bir şeyler anlatmasını istiyordum. İnsanların yıllarca bana yaptığını, şimdi ben de ona yapıyordum. Bir de onu anlayacağımı düşünüyordum, eğer bana anlatırsa. Yıllarca bunun tam tersini insanlardan beklemişken üstelik. İki yüzlü ve bencildim. Hala...
"Özür dilerim" dedim. Elinde tuttuğu bardağı masanın üstüne bıraktı ve kaşlarını çatarak bana bakmaya başladı. Bu dediğime anlam veremiyor oluşu çok belliydi. "Sen benden bir şeyler anlatmamı istemedin, ben anlatmaya karar verdiğimde de dinledin. Bense bana kendin hakkında bir şeyler anlatmadığında kızdım. Seni en çok benim anlamam gerekirken, seni sıkıştırdım, özür dilerim"
Tebessüm ederek uzandı ve elimin üstüne elini koydu.
"Sen ve ben çok farklıyız. Ben ,benim gibi bir sürü çocuk arasında büyüdüm; sen ise mutlu bir ailede büyüdün ve etrafındaki tek acı çeken de sendin. Kendini korumak isterken bir başkasının yaralanacağını hesap etmek zorunda olmadın. Ben, senin için çok farklı bir deneyimim, beni anlayamadığın için kendini suçlama"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Artık Hikaye: "Her Şey Hala Biraz Sen"
RomanceHikayesinin çoktan yazılıp bittiği konusunda emin olan Çağlayan, hayatını ruhsuz bir adam olarak yaşayıp bitirmek konusunda kesin kararlara sahiptir. Belki otuzlu yaşlarının başındadır fakat içindeki adam çoktan altmış yaşını geçmiştir. Her Şey Çok...