yirmi üç

270 39 2
                                    

Başım önüme düşmüş bir şekilde ağlamakla meşgul olduğum için nerede olduğumuzu ya da nereye gittiğimizi idrak edemiyordum. Burak, yanımda arabayı kullanıyordu, her üç saniyede bir ofluyordu. Tam olarak neyle baş edemediğini çözememiş olsam da benim ağlamamla ya da direkt olarak benimle uğraşmaktan canının sıkkın olduğunu tahmin edebiliyordum. Yüzümün kırmızısı fark edilmesin diye saçlarımla yüzümü kapatıyordum, bir an önce eve gitmek ve yatağıma saklanıp orada buharlaşıp yok olmak istiyordum.

"Gidip şu adamın ağzını burnunu kırayım bari içim rahatlar" dediğinde hızla saçlarımı açtım ve ona baktım. Çatallaşmış sesimle konuştum:

"Hayır" dedim ama boğazım acıdı. Burak kenara çekti bunun ardından ve bana bir şişe su uzatıp içmemi izledi. "Benim suçum hepsi zaten, hiç girmemeliydim hayatına. Ne bileyim ben böyle olacağını" dediğimde pek dinmemiş gözyaşlarım tekrardan akmaya başladı.

"Gel buraya" diyerek kollarını açmış arkadaşımın göğsüne yaslandım ve beni sakinleştirmesine izin verdim.

Burak ve Arda, en başından bu olayları biliyordu. Çağdaş hanım bunu önerdiğinde, Burak hiç bulaşmamamı söylemiş, zengin bebesiyle uğraşılmaz, demişti. Arda ise beni gaza getiren taraf olmuştu. Birinin hayatına dokunmamanın mükemmel bir şey olacağını söylemişti. İkna edilmek için bir yandaş ararken, böyle bir şey duymuş olmak beni mutlu etmişse de Burak ikimize de göz devirmiş ve ağlamak istediğimde onu aramamamı söylemişti. Ben ise beni yayla evinden alması için onu aramıştım. Şimdi de göğsünde ağlıyordum.

Çağlayan'a iyi gelmek için başladığım bu yolculukta, Çağlayan da beni değiştirmiş olmalı ki birilerinin önünde ağlayabilir olmuştum. Şimdiye kadar dertlerimi sırtıma alıp gezdiğimden, birinin yamacına sığındığımda, bir derdi bile taşıyacak kuvvetim kalmamıştı. Şimdi de Burak'ın yanında ağlıyordum. Bu gidişle, Arda'nın da yanında ağlardım. 

Çağlayan, dün akşam beni balo salonunda çıkardıktan sonra konuşmak için yayla evine götürmüştü. Beni daha iyi anlayabilmesi için, başımdan geçen her şeyi anlattığımda, durumu mümkün olan en sakin haliyle karşılamış ve benden son bir akşam istemişti. Yayla evinde birbirimize sarılarak uyuduğumuz gecenin sabahında, Çağlayan uyanmadan; Burak'ı aramış ve onun yanından çıkmıştım. Onunla yan yana olmak istesem de buna hakkım olmadığının farkındaydım. 

O başkasına aitti. Bir başkasına ait olmasa bile bana ait değildi ve bu, diğer her şeyden daha çok canımı acıtıyordu.

Çağlayan, bana sarılarak ağladığı gece boyunca içime oturan tek bir cümle etmiş, başka da bir şey ne sormuş ne de söylemişti: "Ben şimdi kime güveneyim?"

Bu aklıma geldikçe ağlamam daha da artıyordu. Biraz duruyor gibi oluyordu ama ardından daha da şiddetle ağlama krizim geri geliyordu.

"Bu böyle olmaz, bize gidiyoruz. Arda seni pamuklara sarsın, sen tek kalma" dedi ve itirazlarıma kulak asmadan arabayı çalıştırdı. Ben de koltuğumda oturup boşluğa bakmaya devam ettim.

Çağlayan Saylan

Arabayı, ailemle birlikte yaşadığımız evin önüne park ettiğimde, güneş ışıkları sokağı yeni yeni dolduruyordu. Serra yanımdan kalkıp, kaçar gibi beni terk ettiğinde uyanmış ama gitmesine izin vermiştim. Şu anda halletmem gereken o kadar çok şey vardı ki onun yaralarını saracak kadar iyi hissetmiyordum kendimi. Kendi yaralarımı bile saracak kadar iyi hissetmiyordum kendimi ama yüzleşmem gereken birçok şey varken, o dağın başında oturmam mümkün olmamıştı.

Derin bir nefes aldım ve tüm gücümü bacaklarıma verdim. Arabadan inip kapıya doğru ilerdim. Bu oyundan haberi olmayan herhangi biri var mıydı acaba?

Artık Hikaye: "Her Şey Hala Biraz Sen"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin