"Gel delini al"
Bu cümle, Efekan'ın sesinden kulağıma doluyordu ancak aklımın arka köşelerinde, Serra'nın beni resmi olarak terk edişini anlıyordum. Efekan'la telefonda geçirdiğim beş saniyelik bekleme süresinde, kafamın içinde birbirinden bağımsız sahneler yaşanıyordu. Serra, her birinde beni terk ediyordu ve başka bir hayata başlıyordu. Biriyle görüşmesi, hayatını birleştirmesi kafamın içinde yaşanırken, buna ihtimal dahilinde bile katlanamayacağımı fark ettim.
Daha önce ellerimin arasından birinin kayıp gitmesine izin vermiştim, Serra'ya sıkı sıkıya bağlanacaktım. Şu anda gururumda ya da yaralarımdan daha önemli bir şeydi Serra. Aramızda mesafeler de olsa etrafımda olduğunu bilmeye ihtiyacım vardı. Benim iyileşmemi bekleyeceğini bilmem gerekiyordu. Her şey yoluna girene kadar, elimi uzattığımda tutacak uzaklıkta olmalıydı.
"Geliyorum" dedim ve telefonu yüzüne kapatarak yerimden kalktım. "Ben Efekan'ın yanına gidiyorum, Fidan. Serra'yla konuşmam lazım. En iyi ihtimalde Serra'yı ve Tuğrul'u alıp gelirim. Tek gelirsem, bir ay daha kocan olmayacak anlamına gelir" dedim ve kapıya doğru ilerledim.
"Bir ay sonra Serra da gelecek mi peki?" dediğinde, kapının kulpunu tutmuş halimle başımı ona çevirip ona gülümsedim. O, benden daha geniş bir gülümseme ila bana baktı ve hızlı adımlarla yanıma gelip bana sarıldı. "Sayılı gün geçer diyelim. Kendimizi kötüye alıştıralım da iyi çıkarsa daha çok seviniriz"
Fidan'ın annemden daha çok bu ilişkiyi onaylıyor olmasına mı sevinseydim, annemin Serra ve ben arasındaki durumu görememesine mi sinirlenseydim, bilemiyorum.
Fidan ile sarılarak odadan çıktık. O, masasına geçerken, ben de asansöre ilerleyip otoparka geçtim. Zaten yakın olan diğer şirkete geçmem de ortalama on dakika sürdüğünde, arabayı kapının önünde bıraktıktan sonra, hızla asansöre bindim ve Efekan'ın odasının da bulunduğu, idari kata çıktım. Sekreter kız, beni gördüğünde yerinden kalktı ve eliyle idari toplantıların yapıldığı ufak salonu işaret etti. Başımla onu onayladıktan sonra, kapıyı açıp içeriye girdim ve beni fazlasıyla şaşırtan bir görüntü ile karşılaştım.
Serra ve Buse karşılıklı oturmuş, sesleri ve gözyaşları ile ağlıyordu. Efekan ise Buse'nin yanına oturmuş, ona bir şeyler söylüyordu ama salon, onun konuşmasını duyamayacağım kadar hıçkırık sesleriyle kaplanmıştı. Beni il fark eden Serra olmuştu ve bu ağlamasını daha da şiddetlendirmişti. Efekan da bunu fark ederek bana döndü ve yerinden kalkarak hızlı adımlarla yanıma geldi.
"Canımdan bezdim, al götür delini. Herkes kendi delisine sahip çıksın, rica ediyorum" dediğinde, konuyu anlamak için, neler olduğunu sordum, Efekan da kısaca özetledi.
Serra, sabah buraya gelmiş ve buranın çalışanı olduğu için, artık burada çalışması gerektiğini söylemiş. Bunu Efekan'a bildirmişler, o da burada ağırlamaya karar vermiş, Aynı zamanda, işi bana taşımadan çözmesi gerektiğinin de farkındaymış, zira beni aramamasını söylemiştim, ilk etapta bu sözüme kula asmış. Buse ile birlikte, konuyu görüşmek için geldiklerinde, Serra gayet profesyonel bir şekilde olaya yerleşse de konu bana ve benimle arasındaki duruma geldiğinde, Serra da hafiften dağılmaya başlamış. Benim annemlerle konuştuğum arada ortalıkta olmayan Buse, beni görememiş olmanın, hamileliğin ve Serra'ya aşırı derecede hak vermesiyle ona bu dağılmada eşlik etmeye başlamış. İkisinin ağlama krizine girmesi ve bunu yaparken de biz ne kadar kötü insanlarız, temalı birkaç cümleden oluşan bir paragrafı karşılıklı olarak oluşturduklarını da belirtti.
"Karım doğuracak şimdi, ödüm kopuyor. Serra'yla ilişkini de sen bilirsin ama kızın günahı bizimkine kıyasla az abi" dedi mahcup bir şekilde. Başımı salladım, sonra da Buse'nin yanına ilerledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Artık Hikaye: "Her Şey Hala Biraz Sen"
Любовные романыHikayesinin çoktan yazılıp bittiği konusunda emin olan Çağlayan, hayatını ruhsuz bir adam olarak yaşayıp bitirmek konusunda kesin kararlara sahiptir. Belki otuzlu yaşlarının başındadır fakat içindeki adam çoktan altmış yaşını geçmiştir. Her Şey Çok...