on bir

447 64 73
                                    

Hala pijamalarıyla olduğu için bir miktar gergin olan Serra, arkama saklanmaya son vermiş olsa da benden çok uzakta durmuyordu. Hemen yanımda valizini beklemiş, uzansa elimi tutacağı kadar uzakta durmaya da özen göstermişti. Sanırım uçaktaki herkes aramızda bir şey olduğuna kanaat getirmişti. Benim tavrımdan mı yoksa görünüşümden mi bilmiyorum, Serra'nın pijamasıyla dolaşmasına kimse ses etmemiş hatta görmezden gelmişti. Muhtemelen onların bu davranışından dolayı Serra da rahatlamıştı. Elbette bu, Adnan Menderes'e gelince değişmişti. Burada, yine beni ve onu tanımayan bir sürü insan vardı.

Valizleri almadan önce telefonumu kontrol etmiş ve bizi almaya Tayanç'ın geldiğini, otoparkta bizi beklediğini belirten mesajı görmüştüm. Tayanç, pek sabah insanı değildi ve ben bu görevi Tamer'in alacağını düşünmüştüm. Elbette önemli olan birinin bizi almaya gelmiş olmasıydı.

Valizleri aldıktan sonra, ben önde Serra arkada, otopark bölümüne indik ve Tayanç'ın gönderdiği mesajda yazan blok numarasını aramaya başladık. Buraya gelip gitmekten tahmini olarak yerleri bulabiliyor olsam da vakitle unutuyordum. Kısa sürede arabanın olduğu yere geldiğimizde, ön koltuğu yatırmış, içeride uyuyan kuzenimi seçebildim. Dilenci gibi davranmak istemesem de valizleri ve Serra'yı bagajın yanında bıraktıktan sonra camı tıklattım. Önce bunu önemsemese de ısrarlı çalışımla gözünü açıp nerede olduğunu idrak etti.

"Hoş geldin, kuzen. Açıyorum bagajı hallet sen" dedi ve camı geri kapattıktan sonra bagaj kapağını açtı.

"Sığır" diyerek bagaj yanına geri döndüm. Serra, daha küçük duran valize uzanmıştı. "Hallederim ben, geç sen" dediğimde, kaşları çatıldı. "Serra, yorma beni" dememle valizi bırakıp biraz geri çekildi. Arabaya binmeyeceğini fark ettiğimde, onunla uğraşmak yerine valizleri bagaja koyup kapağı kapattım.

"Gel hadi" dedim ve beline uzanıp ona yön gösterdim. Arka kapıyı açarak binmesini sağladıktan sonra, ben de yanına bindim.  

"Selam, Tayanç ben" diyerek dikiz aynasından Serra'ya bakan Tayanç'a selam, diyerek karşılık verdikten sonra ismini söyledi. "Hoş geldin. Kusura bakma geleceğinden haberim yoktu, ondan şaşırdım" dedi ve arabayı çalıştırdı. Serra, gergin duran bir ifade ile bana baktı. Ben de kısaca ona baktıktan sonra sırtımı koltuğa yaslayarak boynumu rahatlatmaya çalıştım. Sebebini bilmediğim bir şekilde, ben de gergin hissediyordum. Belki Serra'nın sızmasıyla başlayan bir gece beklemediğimdendi, belki de yolculuk sarsmıştı. Sadece yorgun hissediyordum ve bir duş alıp uyumak istiyordum.

"Eee, Serra. Sen de İzmir'i görmeye mi geldin?" diye soran Tayanç'a nasıl cevap vereceğini sakince beklerken, elime dokunan bir el hissederek başımı yasladığım yerden kaldırarak arkama yaslandım. Serra, benim yerimde dikleşmemden güç bulmuş olmalı ki konuşmaya başladı.

"Çağlayan Bey bana eğitim veriyor, ihaleye ve şehir dışındaki bir işi halletmek hakkında bir şeyler öğrenebilmem için beni de getirdi yanında" dedi. Tayanç, dikkatle önüne bakıyordu, dikiz aynasından da yüzünün şekli hakkında bir fikir edinemiyordum.

"Çağlayan pek kimseyi peşinde dolaştırmaktan hoşlanmaz, o yüzden şaşırdım açıkçası ama iyi olmuş" dedikten sonra kısa bir süre bekledi ve ekledi: "eğitimin açısından elbette"

"Sen neler yapıyorsun? Hala önüne gelen kızla yemeğe çıkıyor musun?" diye sordum konuyu benden ve Serra'dan uzaklaştırmak için. Bir süre sessiz kaldıktan sonra, hmmm, dedi.

"Önüme gelen her kızla yemeğe gitmiyorum, çoğu zaman seçiciyim ama elbette birilerini tanımaya çalışıyorum" dediğinde, gülümseyerek Serra'ya döndüm.

"Tayanç; aşkın hala mümkün olduğuna inanan bir romantik. Bu çoğu yönden kabul edilebilir olsa da önüne gelen her kızı tanımaya çalışıyor ki aşkı elinden kaçırmasın"

Artık Hikaye: "Her Şey Hala Biraz Sen"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin