yirmi beş

460 59 1
                                    

Kapının önünde saçma bir şekilde bekliyordum. Oturup düşündüğümde, hatta duyduğumda bile saçma gelen bu öneriye neden kulak asmıştım ki?

Sebebi beliydi gerçi, Serra'dan bu kadar uzak durmaya katlanamamıştım ve soluğu burada, evinin önünde almıştım.

Buraya gelene kadar gelmemek için binlerce sebep bulmuş ama en sonunda buraya gelmeyi ne kadar çok istediğimi fark etmiştim. Şimdi de elimde küçük bir valizle, kapısına bakmakla meşguldüm. Tüm cesaretim buraya kadardı işte, kapıyı çalamamıştım.

Serra, bir haftadır Efekan ile birlikte çalışıyordu, söz verdiğim gibi onu görmeden durabilmiştim ama cuma günü gelirken, aklımda sadece hafta sonu için dinlenme fikri vardı. Buraya gelmeyi, Serra'nın göğsüne sığınmayı, onunla sarılıp uyumayı istiyordum. Serra'nın huzur veren tarafına aşık olmuştum, üstelik daha öce de belirttiğim gibi daha önce çok değer verdiğim birinin ellerimin arasından kayıp gitmesini şahit olmuştum, bunu bir kez daha yaşamak istemiyordum.

Kapıyı çalıp çalmamak konusunda kararsızlığım sürerken, telefonum çalmaya başladı. Çıkarıp baktığımda, Serra'nın aradığını gördüm. Hızla başımı kaldırıp kapıya baktım, burada olduğumu biliyor muydu?

Telefonum çalmaya devam ediyordu, gerilmeme rağmen telefonu açıp kulağıma koydum ve ne diyeceğini bekledim. O da benim ne diyeceğimi beklemiş olmalı ki telefonda her ikimiz de sessizce bekledik ve bu süre boyunca sessizliği dinledik.

"Efendim, Serra" dediğimde, "şey" dedi ve ardından çekingen bir şekilde ekledi: "Gelecek misin?"

"Gelmeli miyim, bilmiyorum" derken bunu gerçekten sorguluyordum. Kapısına kadar gelmiş olsam da kapısını çalıp çalamayacağım konusunda emin değildim, karşılıklı olarak sessiz kaldık.

"Gelmelisin" dedi. Gülümsememe engel olmazken, dudaklarım iki yana genişçe açıldı ve alt dudağımı ısırdım ama ifademi hızla toparladım.

"Neden?" diye sorarken, sesim tutabildiğim en düz halindeydi. Üzerimde bu kadar yoğun bir etkisinin olduğunu göstermekten korkmuş muydum yoksa utanmış mıydım, emin değilim. Belki de sadece oyun oynamak istiyordum. Emin olduğum tek bir şey vardı; o da kalbimin ritmi değişmişti.

"Çünkü seni görmezsem öleceğim hastalığına yakalandım, Çağlayan" dedi ve ardından benim bir şey dememe izin vermeden telefonu yüzüme kapattı. Bu sefer kahkahama engel olamadım. Sanırım engel olmak da istemiyordum. Uzanıp kapıyı çaldım ve elimdeki valizi sıkıca tutarken, kapıyı açmasını bekledim. Bir şeylerin devrilme sesinden, geliyor olduğunu fark edebiliyordum. Ardından da kapı açıldı ve şaşkın bir şekilde gözünü dikerek bana baktı.

"Gel dedin, geldim" derken gülümsüyor ve gülümsememe engel olamıyordum, yüzü hafiften kızarırken, kapıyı açtı ve geri çekilerek geçmem için yer açtı. Ayakkabılarımı çıkarıp, evin içine girdim. Dikkatle beni inceledikten sonra, ara ara yaptığı gibi iğneleyici ifadesiyle konuştu:

"Hep valizinle mi gidersin işe? Sana en yakın çalışanlardan biri olarak bu özelliğini hiç fark edememişim"

"Sen bizi beğenmeyip başkasının yanına geçince kazandım bu özelliğimi, çok yararlı oluyor" dedim, uzanıp valizimi elimden aldı.

"Bu söylediğinden, her akşam başka birinde kaldığını mı anlamam gerekiyor?" dediğinde kaşlarım çatıldı. O ise halime bakıp güldü ve arkasını dönüp yatak odasına doğru ilerledi. O odaya girdiğinde, ben de salona doğru ilerledim. Koltuğa oturduğumda, elindeki valizimle geri geldi.

"Ben bunu aldım da nereye koyacağım?" dedi. Bir cevap vermek yerine ona baktım. Yatak odasına gittiğinde bunu normal karşılamıştım, orada olması doğal gelmişti ama sonuçta burası onun eviydi ve nereye koymak istiyorsa oraya koymalıydı. Beni hayatının neresine koymak istiyorsa orada olmayı kabul edecektim. Zamanla istediğim yeri alacaktım, bunun için bir savaş vermem gerekiyorsa, verecektim. Onun da benzer bir savaşa hazır olduğunu biliyordum, buraya gelmem için bile bir savaş vermişti zira.

Artık Hikaye: "Her Şey Hala Biraz Sen"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin