Son başlayan inşaatını kontrol etmek için, akşam yayladaki evde kalmıştım. Elbette yayla evinin sağına soluna ev ya da tatil köyü yaparak burasını da taşa çevirmek gibi bir düşüncemiz yoktu fakat dağ yolunu değerlendirmeye almıştık ve şehir merkezindeki küçük evim, buraya hayli uzak kalıyordu.
Annem ve babam, dedemlerin şirketini yönetmeye başladığında, buradaki evi bana bırakıp gitmişlerdi. Daha önce bahsettiğim gibi, kardeşlerim de başka şehirlerde yaşıyorlardı ve açıkçası ben de onlar olmadan o evde yaşamayı kaldıramamıştım. Lise bittiğinden beri, birilerinin boşattığı yerlerde kalamıyordum. Sanki her şey üzerim üzerime geliyordu, nefes alamıyor gibi hissediyordum. Elbette bu psikolojik bir şeydi ve elimizdeki tüm imkanlarla bununla savaşıyordum. Annemler, benim başka bir eve çıkmama laf etmemişlerdi, hatta şirket yanındaki sitelerden birine taşınmam için ısrar bile etmişlerdi. Elbette haftanın her günü sağlıklı beslenmem ve en az bir gece babaannemlerde kalmam şartıyla. Sakince bunu da kabul etmiştim.
Sabahın ilk ışıklarında, açık pencerelerden yüzüme yansıyan ışıkla güne başladığımda, mutluydum. Günümün mutlu geçen, sakin gülümsememin yüzümde olduğu nadir anlardan biri buydu. Çoğu zaman ikincisi de olmazdı fakat babaannemlerde ya da Buselere gittiğimde, zoraki gülümsemeleri yüzüme yapıştırırdım. O kadar uzun zamandır bu yalanı yaşıyordum ki yüz kaslarım artık direkt olarak o şekli alıyor ve tüm akşam o halde kalabiliyordum.
Hızla yerimden kalkıp önce yatağımı topladım, sonra ısıtıcıya su koyup tuvalete girdim. İşimi bitirip kendime hızlı bir kahve hazırladıktan sonra, gerinerek vücudumu esnetmeye başladım. Duştan önce yarım saatimi ayırdığım bir egzersiz yapmak psikoloğumun önerdiği bir şeydi. Bu hem kafamı hem de vücudumu rahatlatıyordu.
Sporum biter bitmez, kendimi duşa atıp hızlı bir duş aldım. Sonrasında da anneme verdiğim sözle, hızlı ve güzel bir kahvaltı hazırladım. Üniversitede, yemek yemeyi unuttuğum ve açıklıktan bayıldığım bir dönem olduğu için, annem ağlayarak bu konuda söz vermemi istemişti. Ben de annemi üzmeye hakkım olmadığı için bunu kabul etmiştim. O günden beri en azından iyi bir kahvaltı etmeye dikkat ediyordum. Tabi bu, yalnız eve çıkmam konusundaki sözle de alakalı bir şeydi. Ailemi, kendim hakkında endişelendirmek istemezdim.
Dağıttığım her şeyi yerine geri koyup, bulaşıklarımı da elimde hızla yıkadıktan sonra, evden çıktım. Bir miras gibi, babamdan kalan kırmızı arabayı, park ettiğim yerden çıkarıp dağ yolundaki inşaata doğru yol aldım.
Dağ yolunu kullanma fikri, annemden çıkmıştı. Çocuklarını ya da kocasını düşünmediği her anda işini düşünen canım annem, bir gün uyanmış ve bu fikri bulmuştu. Olduğu günü çok iyi hatırlıyorum çünkü İstanbul'a gitmek için tüm işlerini halletmelerine rağmen, gitme işini iki gün geriye atmışlar ve bagajdaki bavullarla iş yerine gelip çalışmışlardı. Dediğim gibi uyanıp bu fikri ortaya attıktan hemen sonra Dolunay eniştemi aramış ve uzun uzun konu hakkında konuşmuştu. Daha sonra da dağ yoluna gitmişler, fotoğraf çekmişler, analizlerle ilgilenmişlerdi. Elbette işin devam kısmı bana kalmıştı ama babam temel atmaya gelemeyecek diye delirmişti.
Tabi ki geldi. Annem de eksik kalmadı elbette.
Dağın içine gömülmüş bir otel tam olarak bu şekilde hayata geçmeye başladı. Günlerce taş kırdığımız uzun bir temel atma işleminden sonra, otel yeni yeni ortaya çıkmaya başlamıştı. Bu proje muhtemelen, yapımı en uzun süre projemizdi.
İnşaata uğramış, genel değerlendirmeyi aldıktan sonra, ofise geçiyordum. Yoğun bir trafik olması sinirimi bozsa da fazlasıyla merkezde olan şirkette çalışmaya devam etmek benim seçimimdi sonuçta, bu yüzden, sakin kalmaya ve radyoda çalan şarkıları dinlemeye devam ettim. Üstelik telefonum çalıp durmuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Artık Hikaye: "Her Şey Hala Biraz Sen"
RomanceHikayesinin çoktan yazılıp bittiği konusunda emin olan Çağlayan, hayatını ruhsuz bir adam olarak yaşayıp bitirmek konusunda kesin kararlara sahiptir. Belki otuzlu yaşlarının başındadır fakat içindeki adam çoktan altmış yaşını geçmiştir. Her Şey Çok...