Dudaklarımı, dudaklarının üstüne kapatmışken sıkıca kolunu tutuyordum. Hangimizi yerinde tutmaya çalışıyordum, emin değildim. Onun mu kaçmasından korkmuştum, yoksa benim mi?
Aramızdaki şey öpüşmek değildi, öpmek bile sayılır mıydı emin değildim zira dediğim gibi sadece dudaklarımı dudaklarının üstüne bastırmış, onun dışında ikimizden de bir hareket gelmemişti. Tam olarak ne yapacağımdan emin değildim ama kalbimin atmaktan ziyade ağzımdan çıkıp gitmek için uğraşıyor olduğunu fark ettiğimde, dudaklarımızı ayırdım ve elimi kolundan çekip bir adım geri çekildim. Yüzü şaşkınlık ifadesine sahipti ama bir şeyler daha vardı. Benim onu öpeceğime mi inanmamıştı yoksa başka bir şey mi vardı, bilmiyorum.
An itibarıyla hiçbir şey bilmiyor ve hiçbir şeyden emin değildim.
Garip olan ise onun da en az benim kadar ne yapacağını ya da ne diyeceğini bilmez bir şekilde bana bakıyor oluşuydu. Beni zorlayan kendiyken, bir şeyler söylemesi gereken de o olmalıydı, değil mi?
Gözümü gözüne dikip dikkatle ona bakmaya başladım. İkimiz de ilk konuşan olmamak için inat etmiş gibiydi. Herhangi bir hareket de etmiyorduk. İçimde uyanmış bir yan, Serra'yı gerçekten öpmemi istiyordu. Serra'nın bana karşı olumlu bir hareketi olsa, bana bir adım atsa, onu sırtlayıp kaçırmamdan ufacık korkmaya başlamıştım. Aramızda var olduğunu alttan alta hissetsem de asla dile getirmediğim elektrik aramızda cızırdıyordu.
Serra'nın herhangi bir hareket yapmayacağına sonunda emin olduğumda gözlerim gözlerinden çekip başımı önüme eğdim.
"Su ister misin?" dedim inadımı bir köşeye bırakarak. Ciğerlerim yanıyor gibi hissediyordum, susamış olmalıydım. Serra'nın bir tepki vermesini beklemeden yanında ayrılıp mutfağa girdim ve bir bardağa su doldurup hızlıca içtim. Ciğerimdeki yangın bitmemişti ama boğazımdaki kuruluğa iyi gelmişti. Ciğerimdeki yangını söndürmek için Ege Denizi'ni içmem gerekiyordu sanırım.
Ellerimi sandalyenin sırtına koyup sessizce ofladım. Her gün başıma başka bir iş açılıyordu bu kızla ve ben hiçbirinden de şikayetçi değildim. Beni zorlamaları falan, o kadar zevk alıyordum ki Ayşe'yi aşmamı bile sağlıyordu.
Belimde bir el hissettiğimde, sıçrayarak arkamı döndüm, Serra gelmişti ve gözleri kendinden emin duruyordu. Ben dönünce boşa çıkan elini uzatıp sağ elimi tuttu ve aramızdaki mesafeyi kapattı.
"Kaçmaktan yorulmadın mı?" dedi. Yutkundum, tüm vücudum alev almak üzereydi. "Beni sadece eğittiğin biri olarak görmediğinin farkında değil misin?"
Eli, elimin üzerini okşadı, başımı çevirerek ellerimize baktım. Elleri ellerime karışmışken, ne kadar da güzel duruyordu.
"Benim bir kadın olduğumun farkında değil misin?" derken, eli, kolum boyunca yavaş yavaş ilerlemeye başladı. Gözümle elinin hareketini izliyordum. Kolum ve kasıklarım arasında bir bağ olduğunu hayatım boyunca ilk defa hissetmiştim. Bu dokunuşun üzerimdeki etkisinin bağımlısı olabilir ve bu dokunuşu alabilmek için önünde diz çöküp yalvarabilirdim.
"Bana sorarsan farkındasın"
Gözlerimi, elinden ayırıp gözlerine baktım ve ona itaat ederek, başımı aşağı yukarı salladım. Tebessüm etti. Sevimli ve seksi olabilmek mümkün müydü bilmiyorum ama o, yapabiliyordu. Eli, kolumdaki yolculuğunu bitirmiş ve boynumu da geçtikten sonra yanağıma gelmişti. Elini yavaşça yanağımdan çektiğini hissettiğimde, dokunuşunun devam etmesi için, ona doğru eğilmeye başladım. Burunlarımız birbirine değene kadar hareketlerimiz devam etti ama sınıra geldiğimizde, ikimizde de ufak bir tereddüt olmuş gibiydi. Beni yöneten Serra tereddüt etmişti daha çok. Son adımı atanın ben olmam gerektiğine karar vererek, uzandım ve onu bu sefer gerçekten öptüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Artık Hikaye: "Her Şey Hala Biraz Sen"
RomanceHikayesinin çoktan yazılıp bittiği konusunda emin olan Çağlayan, hayatını ruhsuz bir adam olarak yaşayıp bitirmek konusunda kesin kararlara sahiptir. Belki otuzlu yaşlarının başındadır fakat içindeki adam çoktan altmış yaşını geçmiştir. Her Şey Çok...