Serra'nın babaannemle tanışması, yaklaşık on beş dakika sürmüştü. Kapıdan yan yana girmemizden önce bile bizimkiler, benim için özel olan biriyle geleceğimi biliyorlardı. Malum, önümüzden bir haberci ekip göndermiştik. Onlar da ne yaşamış etmişsek uzun uzun anlaşmış olmalılar. Sonuçta tüm gün onları yalnız bırakmıştık. Bu arada biz de, Serra ile, gün boyunca nikah işlemleri için gerekli evrakları hazırlamıştık. Gerçi, aynı gün içinde tüm işleri bitirmiştik de. Belediye başkanı da dahil olmak üzere herkes devreye girdiğinde, işler tahmin ettiğimizden bile hızlı olmuştu. Hiç hesapta yokken, önümüzdeki hafta cuma gününe nikah tarihi almıştık. Cuma günü olmasını, sadece istemiştik, pazartesiyi tercih etsek, onu da ayarlaya bilirdik.
Geriye sadece ailelere alelacele evleniyor oluşumuzu açıklamak kalmıştı.
Bu etapta da devreye ilk önce babaannemlere açıklamak geliyordu. Muhtemelen akşama annemler arar, diğer bilgileri öğrenirlerdi. Babaannem, Serra'yı sıkıca sarıp salona davet ettiğinde, ben de peşlerinden gitmiş ve Doğa'nın yanına oturmuştum. Serra'yı evin içinde dolaştırmasına izin vermiştim, çünkü Giresun'da yaşama ihtimali olan tek torun olarak burayı bana bırakmak gibi bir hayali vardı. Babaannem, evin güzelliği konusunda Serra'yı tavladığında, beni de kakalaya bileceği gibi bir düşünceye sahipti. Neredeyse bir çiftlik olarak geçen ev, ahır, depo ve bahçe bütününün, sadece üç katlı ev kısmını göstereceğini düşündüğüm için, üst katları gezdirişine sessiz kalıyordum. Kızı çoktan tavladığımı anlatmak için biraz daha bekleye bilirdim.
"İçecek bir şey ister misiniz?" diyerek süren gergin bekleyişin arasına daldım. Dedem, yüzüme tükürmek ister bir ifadeyle bana bakarken, çoktan hazır olan masaya ilerleyip bir bardağa su doldurdum ve kalktığım koltuğa geri oturdum. Ben bunları yaparken, onlar da çoktan üst katta kaybolmuş babaannem ve Serra'nın arkasından merdivenlere bakmaya devam ediyorlardı.
"Haftaya cuma müsait misiniz?" diye soruşuma, Doğa başını çevirerek baktı. Belirsiz yüz ifadesine ters bir şekilde yumuşak bir sesle konuştu: "Benim iznim pazartesi bitecek. Tekrardan izin alabilmem için dünyaya meteor falan çarpması gerek"
"Anladım" dedim ve suyumdan bir miktar içtikten sonra beni sallayan tek kişi olan kardeşimle konuşmama geri döndüm. "Nikahım vardı ama sıkıntı yok"
Hepsinin ilgisi sonunda, bana döndü. Dedem ve Sevil, durumu idrak etmeye çalışırken, Doğa yerinden fırladı ve omzuma hafif olduğunu sandığı bir yumruk attıktan sonra elindeki telefonla odanın çıkışına ilerledi: "Sikmişim dünyasını, abim damat oluyor"
"Ne demek nikahın var? Haftaya cuma bir de" diye şaşıran Sevil'in sorusuna vereceğim cevabı, dedem de bekliyordu.
"Bu sabah evlenmeyi teklif ettim Serra'ya, kabul etti. Aslında sadece hazırlık yapacaktık ama işleri hızlandırmak için herkes seferber oldu" dedim bir miktar mahçup halimle. "Bu kadar hızlı olacağını düşünmemiştim"
"Hızlı olacağını düşünmemiştin, demek" diye alaycı ifadesiyle konuşmasını sürdürdü. "Belediye başkanı dahil tüm iş hızlandıracak insanları tanırken mi?" diyen sevgili dedem, babandan da salaksın, bakışıyla bana bakıyordu. Evet, karısı olacak insanı ilkokulda kendine küstüren kişi olan dedem.
"Ne bileyim, onu hesaplayamamışım işte. Aklım karışmış" dedim. Sevil'e bu pek inandırıcı gelmemiş gibiydi.
"Serra hamile mi?"
"Oha! Bi de yeğen mi geliyor?" diyen Doğa, resmen evin içinde bağırmıştı. Bir tilki kadar iyi duyan babaannem, üçüncü katın merdivenlerinden kafasını uzattı.
"Bu şimdi mi söylenir? Yordum hep kızımı" dedikten sonra başını geri çekti, muhtemelen asansörle ineceklerdi. Ben de bu aralıkta durumun giderek kötüleşmesini şaşkınlıkla izliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Artık Hikaye: "Her Şey Hala Biraz Sen"
RomanceHikayesinin çoktan yazılıp bittiği konusunda emin olan Çağlayan, hayatını ruhsuz bir adam olarak yaşayıp bitirmek konusunda kesin kararlara sahiptir. Belki otuzlu yaşlarının başındadır fakat içindeki adam çoktan altmış yaşını geçmiştir. Her Şey Çok...