Sabaha baş ağrısıyla uyanmaya alışmıştım ancak buna bir de kapı gürültüsü eklenmişti. Sabahın köründe yumruklanan kapı ile yastığı kafama bastırdım ancak telefonum da aynı anda çalmaya başladı. Başımı yastıktan ayırıp telefonuma uzandım, annem arıyordu.
"Efendim anne?" diyerek cevap verdiğimde, kapıyı açmamı istedi ve telefonu kapattı. Kapıdaki ses de kesilmişti. Ayaklarımı yere indirip başımı ellerimin arasına aldım ve derince bir nefes aldım. Bu baş ağrımı geçirmiyordu ama hiç yoktan iyiydi.
Ayaklarımı sürüyerek kapıya ulaştığımda, en az üç gün sürecek bir koşuşturmaya kendimi hazırlamaya çalıştım ve kapıyı ardına kadar açtım. Babam önden geçti ve kısa bir sarılmadan sonra gülümseyerek salona doğru ilerledi. Ardından annem geldi. O sarılma işini biraz uzun tutmuş, ardından da birazcık geri çekilerek bana bakmıştı.
"Kilo mu verdin yine sen?" diye söylendi.
"Hayır, aynı kilodayım anne" dedim, inanmamış gibi baktı bana. "Gözlerinin altı çökmüş" dedi. Başımı salladı hafifçe, biraz başım ağrıyor, dedim. İkna olmamıştı ama başını sallayarak içeriye doğru ilerledi ve sıra Begüm'e geldi. Sabahın köründe neden buradaydı, neden annemlerle birlikte geziyordu tahmin edebiliyordum ama burada olmamasını tercih ederdim.
"Günaydın" dedi kapıdan içeriye girdiğinde. Başımı salladım ve elimle içerisini gösterdim.
"Günaydın. Hoş geldin" dedim. O kapıdan çekildiğinde de kapıyı kapattım. "İçeriye geçelim" derken elimle içerisini işaret ettim. Başını sallayarak ilerledi ve annemin yanına oturdu. Babam ortalıkta görünmüyordu, ben de ilerleyerek tekli koltuğa oturdum.
"Begüm'ü de aldı gelirken. Çok severim Begüm kızımı, bilirsin. Sana hep göz kulak oldu üniversitede, benden yeri çok başkadır" derken eliyle de sırtını sıvazladı Begüm'ün. Bu konuşmaya bir kez daha maruz kalmak zorunda mıydım gerçekten?
"Biliyorum anne, ben de oradaydım. Begüm; benim de çok sevdiğim bir arkadaşımdır ki kendisi de bilir bunu" dediğimde, ikisinin de yüzü bir miktar bozuldu ama hızlıca toparladılar.
"Bu evde yemek pişmiyor mu, Çağlayan?" diye belli ki mutfaktan gelen babam ile, konu bir anda değişmiş oldu. Gerçi bu da çok tercih edeceğim bir konu değildi ama Begüm konusuna tercih ederdim.
"Aç gezmiyorum" dedim anneme bakarak. Kendisinin kırmızı çizgisi buydu zira. "Genellikle bir arkadaşımda yiyorum. Bazen babaannemlerde oluyorum. Arada da dışarıdan bir şeyler yiyorum" diyerek tane tane açıkladım.
"Buselere mi gidiyorsun?" diye araya giren Begüm'e zoraki gülümsemelerimden birini vererek konuştum.
"Hayır, başka bir arkadaşımda yiyorum" Buselere en son ne zaman gittiğimi hatırlamıyordum. Gerçi Serra ile de bir süredir yemiyordum ama şimdilik bundan bahsetmek istemiyordum. Begüm bir şey söylememeyi tercih etse de babam araya girdi.
"Kahvaltıya gidelim o zaman, ne yiyeceğiz?" dedi. Bir şey demeden önce uzanıp telefonuma bakmayı tercih ettim, şirkete kaçmayı yeğlerdim. Saatin sekizi biraz geçtiğini fark ettiğimde, ancak her zamanki kahvaltımı yapacak kadar vaktim olduğunu fark ettim. Giyinip hazırlandıktan sonra bu kargaşadan kurtulmuş bir nefes alabilirdim.
"Benim şirkete geçmem lazım, siz kahvaltıya gidin, ben evdekilerle yaparım" dediğimde, annem ters ters bana bakmaya başladı.
"Saçmalama istersen, Çağlayan. İstanbul'dan kendi kendimize vakit geçirelim diye mi geldik? Yüzünü göremedikten sonra, ne anlamı var?" dedi. Haklıydı ama ben de yıllardır bu haldeydim. Ne yapmamı bekliyorlardı ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Artık Hikaye: "Her Şey Hala Biraz Sen"
RomanceHikayesinin çoktan yazılıp bittiği konusunda emin olan Çağlayan, hayatını ruhsuz bir adam olarak yaşayıp bitirmek konusunda kesin kararlara sahiptir. Belki otuzlu yaşlarının başındadır fakat içindeki adam çoktan altmış yaşını geçmiştir. Her Şey Çok...