on altı

418 65 173
                                    

Uyku ile uyanıklık arasında bir yerde gözlerimi açtım. Kabus mu görmüştüm yoksa beni boğan başka bir şey mi vardı emin değildim, sıçradım. Başımı kaldırdığımda, yüz üstü yatıyordum ve bir ağırlık sırtımdan bana baskı uyguluyordu.

Mecazi anlamda değil.

Başımı mümkün olduğunca arkama çevirdiğimde, Serra'nın sırtımda uyuduğunu gördüm. Dünkü deniz tutmasıyla ilgili her şey yavaş yavaş aklıma geldiğinde, bir nefes soluyarak başımı yastığa geri koydum ama uykum yoktu.

Gözlerimin öylece duvara baktığı bir süre boyunca, şu anda olduğum durumu ve sırtımdaki kızı düşündüm. Onu mutlu etmek söz konusu olduğunda kendimden taviz vermekten çekinmiyordum. Birebir aynı şekilde olmasa da kardeşlerim için de tavizler vermiş biriydim. Bu kızı da onlarla bir tutuyordum ve ona karşı da tavizler veriyor olmak, garip gelmemişti. Ancak, buraya geldiğimizden beri aramızdaki şeyin ne olduğunu ben de tam anlamıyla çözemiyordum. Bu benim ortaya attığım bir teori değildi elbette, yengem ve ailesinin bu konuyu tekrar ve tekrar ele almasıyla ilgili bir kafa karışıklığım oluşmuştu. Bizi; Serra ve beni, kafamda yan yana koyamadığım bir yere koyuyorlardı. Onlar için sevimli bir çifttik. Ben kardeşlerimle benzer bir yere onu oturtmak istiyordum ama son günlerde, bu da kafamı karıştıran başka bir yöne doğru gidiyordu. Ayşe'den sonra herhangi bir kimseyi sevemeyeceğime çok eminim.

Emindim.

Artık tam olarak neyden emin olacağımı bilemiyordum.

Taşıdığım yükün artık fazla geldiğini hissettiğimde, ki burada bahsi geçen yük, sırtımdaki Serra değil, kafamın içindeki düşünceler çöplüğüydü, kalkmam gerektiğini hissettim. Beni sürekli olarak dibe çekmek isteyen düşünceler çöplüğünden nasıl kurtulmam gerektiğini bilmesem de burada yatmaya devam edemeyeceğimi biliyordum.

Serra'yı uyandırmamaya dikkat ederek yerimden kalktım ve tuvalete gittim. Tüm işlerimi hallettikten sonra, üzerime eşofman giyerek, kendimi dışarıya attım. En iyisi biraz koşmaktı sanırım. Beynime biraz temiz hava gittiğinde, çalışmaya başlayacağına emindim.

Dışarıda alacakaranlık bir hava varken, sahile doğru koşmaya başladım. Burası ile sahil arasında ne kadar vardı emin değildim ama kafamı dağıtmak için uzaya kadar koşabilirdim. Sadece birazcık rahat nefes almaya ihtiyacım vardı.

Kafamdaki düşüncelerin birbiri ardına geldiği, bir düşüncenin başka bir düşünceye bağlandığı yaklaşık bir saatlik koşmanın ardından, telefonumun çalmaya başladığını fark ettim. Pazartesi günü buradaki işle ilgili her şeyi bitirip rapor verir gibi annem ve babamla konuştuğumdan beri telefonum çalmadığı için ilk anlamda şaşırtıcı geldi. Bu saatte, işte olmadığım günlerde, birinin araması garip gelmişti.

Telefonu çıkarıp baktığımda, Begüm'ün aradığını gördüm. Begüm; üniversite döneminde benle ilgilenmeyi kendine dert edinen bir arkadaşımdı. Şu, Ayşe'yi rüyamda gördüğüm zaman benim yanımda var olan kişiydi. Aramızda bir şey olmayacağını dolaylı ve direkt olarak söylemiş, kendini bana kaptırmamasını ifade etmiş olmama rağmen bana karşı hisleri vardı. Açıkçası onunla yanı yerde olmamak için İstanbul'da kalmamış, kaçar gibi Giresun'a gelmiştim. Kendisiyle sadece bir gün gerçekten eğlenmiş, daha sonrasında da buna hakkım olmadığını tekrar ve tekrar kendime hatırlatarak onunla arama mesafe koymuştum. Buna rağmen etrafımda olmaktan vaz geçmemişti.

"Efendim, Begüm" dedim nefesimi düzene koyduktan sonra. Çoğu zaman sinirimi bozacak kadar neşeli çıkan sesi yine benzer bir cıvıltı ile bana karşılık verdi.

"Günaydın, Çağlayan. Sana çok güzel bir haberim var" dedi. Altından ne çıkacağını bilemediğim bu güzel haberin benim için pek de güzel olmadığından neredeyse emin olduğum için avcumun içiyle alnımı ve saçlarımı ovaladım.

Artık Hikaye: "Her Şey Hala Biraz Sen"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin