yirmi altı

394 45 2
                                    

Yıllarca küçük bir odada kaldıktan sonra büyük bir odaya geçmek insanın üzerinde birçok etkiye neden oluyordu. Evet, ferahlamış hissediyordunuz ancak diğer yandan bu durum gözünüzü de korkutuyordu. Aslında, bu hissi bir süredir yaşıyor olduğumu da tam olarak babamın odasına yerleştirilmiş masamda otururken fark etmiştim. Günlerden pazartesiydi ve ben Serra ile yan yana olduğum ilk zamanlardan beri böyle hissediyordum. Belki de kendimi hapsettiğim o mezardan beni çıkarıp derin bir hava almamı sağlamsıyla alakalıydı bu durum. Bugün, tekrardan onunla çalışmaya başlayacağım gündü.

Kapı çalındığında, başımı saçma bir tebessümle imcelediğim anlaşma metninden çevirip kapıya bakarken, ekranı kapadım.

"Gir"

Kapı yavaşça açıldı ve Serra, alışkın olmadığım bir ciddiyetle odaya girdi. Dediğim gibi bugün günlerden pazartesiydi ve teknik olarak bugün ona küs olmam gerekiyordu. Ancak gelin görün ki yüzümdeki tüm kaslar onu gördüğü ilk anda gevşeyerek sevimli bir tebessüme dönüşüyordu. Bir an sonra Serra'nın da elini tutup dağ tepe koşacak gibi hissediyordum. Elini tutup dünyayı fethedesim vardı ve bana gergin bir ifadeyle bakıyordu.

"Bana öğretmeniz gereken şeyler varmış, Fidan sizin odanıza gelmemi söyledi" dedi. Başımı sallayarak onu onayladım ve yüzüme bu saçma tebessümü silmesi için uyarı gönderdim fakat beni çok da sallayacak gibi durmuyordu.

"Evet, anlaşma metinleri üzerinde çalışman gerekiyor. Aslında benim anlatacaklarımdan çok kendin okuyarak öğreneceksin ama anlaşma metinlerini avukatlarımız dışında kimseyle paylaşmayız ve onları yönetici odasından çıkarman yasak olduğu için benim yanımda çalışman gerekecek" dediğimde anlayışla başını salladı. Elimle masanın önündeki tekli koltukları işaret ettim.

Serra'nın daha öncesinden de tanıdığı, ikimiz için yeterli gelen masanın önündeki sandalyeler yerine tekli koltuklar konulmuş, aynı koltukların üçlü versiyonu da masanın tam karşısına konulmuştu. Masa hala sade bir halde dursa da odanın büyüklüğünden yaralanmak adına üçlü koltuğun arkasına dört adet çizim masasına dönüşebilen bir masa ve her köşesine de diğer odamdaki sandalyeler gibi rahat sandalyeler konulmuştu. Ben çizim yapacak değildim ama çizim yapmak için fazladan yerimiz olması fikri hoşuma gitmişti. Diğer yandan bu odada sürekli kalmak gibi bir amacım yoktu, Hazal yengem, ondan istediğim mobilyaları gönderdiğinde bu odayı bu halde bırakıp eski odama dönecektim. Bu odayı da yine çalışanların hizmetinde kullanılacak bir şekilde Tuğrul'a bırakmayı planlıyordum.

Serra, tekli koltuklardan bana göre solda kalanına oturduğunda, hala gergin bir şekilde parmaklarıyla oynuyordu.

"Hafta sonu nasıl geçti? Ablanla Giresun'u gezme imkanınız oldu mu?" dediğimde gülümseyerek başını salladı.

"Üniversiteyi de burada okuduğumdan daha önce de gezmiştik. Ali babama uğradık, Buraklarla falan vakit geçirdik biraz. Zaten sadece Pazar günü tektik, cumartesi siz de vardınız" dediğinde, başımı salladım. Cumartesi günü beni kahvaltıya davet etmişlerdi, daha çok Sevil davet etmişti. Ben de davete icabet etmiştim elbette. Gün içinde de havadan sudan konuşma şeklinde geçip gitmişti ve ben eve giderken, saat pek de erken sayılmazdı. Sevil ile aramız güzeldi. Her ikimizin de odak noktası Serra'ydı ve bunu da belli ediyorduk. Allahtan evin içinde bir yerlere düşmemişti zira Serra düştüğünde yerden kaldırıp kucağıma aldığımda, bunu tam olarak nasıl açıklayabilirdik emin değildim.

"Ali babanla ne zaman tanışacağım?" diye sorduğumda Serra gözlerini dikip boş bir şekilde yüzüme bakmaya başladı.

"Ben ne zaman senin ailenle tanışırsam" dedi. Ailemle zaten tanışıyor olduğunu unutmuş muydu acaba?

Artık Hikaye: "Her Şey Hala Biraz Sen"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin