Bölüm 20

390 29 5
                                    

  Zar zor daldığım uykumdan zilin sesiyle uyanmak zorunda kalmıştım. Gecenin bu vaktinda benim evime kim gelebilirdi ki? Gözlerim saate bakmak için telefonu aradı ama malesef telefonum salonda kalmıştı. Hâlâ ısrarla çalan zilin sesini duymak beni endiselendirsede yavaşça yataktan çıktım. Kapinin ardında kim olduğunu bilmediğim için ışıkları yakmamıştım. O yüzden oldukça yavaş ilerliyor ve bir yere çarpmamak için uğraş veriyordum. Solana girdiğimde sokak lambasının odaya vurması bazı şeyleri daha net görmemi sağlamıştı. Bende bundan yararlanarak hızlıca pencerenin oraya vardım. Hafifçe perdeyi aralayıp bu saatte  kapımda kimin olduğuna farkedilmeden bakmaya çalıştım. Gördüğüm kişiyle hafif bir şok geçirdikten sonra hemen perdeyi çektim. Gitmemiş miydi? Etrafa kısaca göz attıktan sonra koltuğun üzerinde duran telefonuma doğru ilerledim. Gözlerim direk saate takılmıştı. Saat anca bire geliyordu. Demekki uyuyalı fazla olmamıştı. Kapı zili bir kez daha çalınca elimdeki telefonu bıraktım.

  Açmalı miydim? Pek emin değildim açıp açmamakta. Sonuçta ona fazlasıyla kırılmıştım. Ama yinede, neden kapıma gelip ısrarla zilimi çaldığını  merak ediyordum. Sanırım kapıyı acacaktim yoksa bir süre daha zilimi çalmaya devam edecekti. Elimi yavaşça kapı kuluna getirip aşağı indirdim. Zili çalmak için kaldırdığı elini beni görmesiyle tekrar yere indirmişti.

  Yüzüne hiç bakmadan direk konuya girdim.

"Neden buradasın. Ayrıca neden ısrarla zilimi caliyorsun."

"Sana her şeyi anlatıcam."

Bunu demesiyle anında gözlerim onu buldu. Ben az önce doğru mu duymuştum. Peki ben artık her şeyi bilmek istiyor muydum? Yüzümdeki ifadeyi fark etmiş olmalı ki konuşmama musade etmeden kapıdan içeriye girdi.

Bu ani davranışı beni bir kaç saniye afallatsada hemen toparlanıp ona döndüm.

"Hey seni içeriye davet ettiğimi hatırlamıyorum. O yüzden hemen cik evimden."

Küstah! Kendini beğenmiş yaratık! Resmen benim sozlerimi ciddiye almamış rahatca koltuğa oturmuştu. Sinirle kapıyı çarpıp tam onun karşısında durdum.

"Sana diyorum. Duymuyor musun beni."

Yere diktiği bakislarini kaldırıp bana baktığında gördüğüm şeyler karşısında susmak zorunda kaldım. Bu gözlerde yorgunluk,bir usanmislik vardı.

Sinirimi kontrol altına aldığımda hemen yanında duran tekli koltuğa oturdum. Aklıma ışığı açmadığım gelince,ışığı açmak için ayağa kalktım.

"Açma. Böyle kalsın."

Onun sözüyle  kalktığım yere tekrardan oturdum. Hem oda karanlıkta değildi. Sokağın ışığı evin içini aydınlatmaya yetiyordu. O yüzden bu istediğinin üzerinde pek fazla durmadım.

  Neden biranda fikrini değiştirmişti? Ve neden böyle yıkılmış,bir halde karşımda duruyordu. Dağ gibi adamdan eser kalmamıştı resmen. Hoş benimde ondan aşağı kalır yanım yoktu. Ama benim kendimce sebeplerim vardı peki ya onun? Ya bana söyleyeceği şeyler yüzünden bu haldeydi ya da başka birşey olmuştu.

  Daha ne kadar böyle susacaktık. Konuşmak için kapıma dayanan oydu üstelik benden izin almadan pat diye evime girmişti. Bunun aksine konuşmayıp susmasına neye yormalıydım. Kollarımı birbirine bağlayıp sinirle arkama yaslandım. Eğer biraz daha konuşmamaya devam ederse bana gelenler gelecekti.

"Sanırım buraya susmaya gelmişsin?"

Aslında daha sert bir şekilde söylemeyi plânlamıştım ama sesim benim aksime  daha ılımlı çıkmıştı.

YOL (Yeniden Düzenlenecektir)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin