Gözlerimi açtığımda havanın tam olarak aydınlanmadığını farkettim. Ellerimle gözlerimi ovaladiktan sonra yataktan çıktım. Sanırım uykumu almıştım yoksa bu saatte kalkmazdım. Uykudan uyanmanın getirdiği sersemlikle lavaboya gittim. İşlerimi hallettikten sonra mutfağa geçip kendime kahve yaptım. Dumanı tüten kahvemle salona geçip koltuğa oturdum. Hala masanın üzerinde duran mektuba gözüm kayınca elime alıp tekrardan okumaya başladım.
Gözümden akan bir damla yaşla satırların arasında kayboldum. Annemin varlığını hissetmek her ne kadar bana iyi gelmiş olsada içimde geçmek bilmeyen bir sızı vardı. Keşke bu kadar zaman tek başıma değilde aile sıcaklığıyla yaşasaydım. Bana bundan mahrum bırakan aileme karşı hiçbir zaman kızgınlığım geçmeyecekti. Içimdeki çocuk ailemin yaşadığı için sessizce sevinç çığlıkları atsada birşeyler eksikti. Tam anlamiyla sevinmemi mani olan yıllarım gibi..bu boşluğu nasıl dolduracaktım inanın bilmiyorum.
Olurda birgün ailemi affedersem içimdeki bu bosluk hiçbir zaman dolmayacaktı ne yaparlarsa yapsınlar kalbimin bir köşesinde hep kocaman bir boşluk olacaktı. Kolay miydi onca sene ailesiz büyümek. Biran aklıma okuldaki anım geldi.
"Öğretmenimiz sırayla herkese annesi ve babasıyla ilgili sorular soruyordu.Bizleri tanımak adına yapılan bu şey benim ödümü koparırdı. Içimden ardı ardına "lütfen bana sıra gelmesin."diye dua ederdim. Korkardım deli gibi! Korkardım o sıranın bana gelmesinden. Çünkü bilmezdim,onlar hakkında hiçbirşey bilmemek geçmek bilmeyen yarama daha çok kanatırdı. O gün şans benden yana olmuştu. Tam bana sıra gelmişken zil çalmıştı. Şu küçük kızın sesini Allah duymuştu ve istediğimi geri çevirmemişti.
Daha bunun gibi nelerle baş etmek zorunda kalmıştım bir bilseler.."Yüzümde oluşan buruk bir gülümsemeyle gözlerimi kapattım. O küçük çocuğun hala canı acıyordu. Eksiklikler kolay kolay kapanmıyordu işte..
Güneşin doğduğunu anlamam ile yavaşça yerimden kalktım. Elimde soğumuş kahve bardağını tezgaha bırakıp kahvaltılık için bir kaç birşey çıkardım. Kahvaltımı yaptıktan sonra yatak odama doğru yol aldım. Komedinin üzerinde duran telefomu elime alıp saate baktım. Dersin başlamasın bir saat daha vardı. Bende bu arada restoranta gidip iş hakkında Cem'le konuşabilirdim. Kendimce bunu onayladıktan sonra dolaptan bulduğum herhangi pantolan ve kazağı üzerime geçirdim.
İşe gelemediğim için üstü kapalı bir açıklama yaptım. Zaten Buse benim durumundan bahsetmişti o yüzden pek bir sıkıntı yaşamadım. Cem'le kısaca iş hakkında konuşmuştuk. Ben her ne kadar Cem Bey diye hitap etsemde biz bizeyken buna gerek olmadığını söylemişti. Buda tabikide Buse'den kaynaklanıyordu sonuçta onun arkadaşıydım. Ders programına göre işe gelecektim. Ki zaten buradaki bir çok kişi benim gibi öğrenciymiş.
Ders saatimin yaklaşmasıyla oradan ayrılmıştım. Dersim bitincede yeni işime başlayacaktım. Daha fazla bekletmemin bir anlamı yoktu.
Buse'ye arayıp bugün işe başlayacağımı söylemiştim. Hemen başlamama biraz kızmış olsada bu işe ihtiyacım olduğunu anlayıp daha fazla diretmemişti. Daha sonrada okulda görüşürüz diyerek telefonu kapatmıştık.
Bana doğru gelen Buse'yle birlikte amfiye girdik. Kafam her ne kadar dolu olsada bunu dersime yansıtmamak için kendimle mücadele vermiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YOL (Yeniden Düzenlenecektir)
Teen FictionBen sigarayı almakla meşgulken Baran bedenini aşağı doğru kaydırdı. Bunu yapması bakışlarımın ona dönmesine yol açmıştı. Keşke bakışlarım hiç onu bulmasaydı. Resmen adamın dibine girmiştim. Yüzümüzde bir iki santim ya vardı ya da yoktu. Ben ne ara...