48. Bölüm

12.2K 672 53
                                    

Instagram: dolunaayyz

Geçirdiğim sinir krizinden sonra sakinleştiriciler ve serumlarla ayakta kalmıştım. Soğuk kanlılığımı yine de koruyarak hastalarıma bakmıştım. Akşam olduğun da eve gitmek yerine hafize teyzenin yanına gelmeyi tercih etmiştim. Ona her şeyi anlattığım da ikimiz de göz yaşları içinde birbirimize sarılmıştık. Anne şefkatini 29 yıllık hayatım da ilk defa hissetmiştim. Hafize teyze benim annemdi, ilk ve tek annem.

Dizinde yatmış sessizce yanan ateşi izlerken saçlarımı okşayarak beni okuyordu.
"Yavrum nasıl da zayıflamışsın, yorgun düşmüşsün, kıyamam ben sana. Sabır kızım, senin ilacın sabır. Karan'ım elbet hatırlayacaktır seni."

Sessizliğimi korumaya devam ederken gözlerim saatte takılı kaldı. Kaç saattir burdaydım ben?
Ayağa kalkarak hafize teyzeye tekrardan sarılıp anne kokusunu içime çektim. 
"Ben gideyim artık hafize teyze. Bir ihtiyacın olursa çekinmeden ara beni, sen benim annemsin."
Gülümseyerek yanaklarımı öpüp saçlarımı okşadı.
"Yavrum sen iyi ol, bana yeter."

Montumu ve ayakkabımı giyinerek kapıdan çıktığım da soğuk kasvetli havayı ciğerlerime çekerek sessizce yürümeye başladım. Eve girmek yerine sitenin sessiz köşesine geçip oturdum. Karanla ilk tanıştığımız yere.

Aylar sonra ilk defa ağzıma sigara sürecektim. Yaralı ellerimin müsade ettiği kadar sigaramı yakıp giden dumanı izledim. Karan bir türlü aklımdan çıkmıyordu. İçimde ki tarif edilmez acı bir türlü dinmiyordu. Sevmek bu kadar zor muydu? Sevmek bu kadar acı mıydı? Sevmek acı çekmek demek mi?
Sevmek göz yaşı demek mi?

Gözlerimi kapatarak beni en çok rahatlatan şeyi yaptım...

"Vazgeçtim, gözlerinden
Vazgeçtim, sözlerinden

Bir ah de yeter
Sessizce, kimsesizce
Gönderdim dudaklarımı
Öpme al yeter

Hiç tanımaz tenim ellerini
Bilmez yüreğim, bilmez yüreğini
Ah bu koku, bu ten bu dokunuş
Ah bu delilik sarsar bedenimi
Yok olmak, amadır şimdi"

Göz yaşlarımla birlikte gözlerimi açtım sinirle elimde ki sigaramı fırlatıp hıçkırarak ağladım.
Artık o kadar güçsüz hissediyordum ki kendimi, öyle çaresiz ve güçsüz hissediyordum ki, tek yapabildiğim şey hıçkırarak ağlamaktı.

"Vazgeçemiyorum! Yapamıyorum! Neden ya neden!Neden sürekli bir şey oluyor! Dayanamıyorum artık, gücüm kalmadı! Ben neden mutlu olamıyorum."

Kavgam karanla değildi, kendimleydi.
Kızgınlığım karan'a değildi kendimeydi...
Yorgunca ayağa kalkıp başım eğik bir şekilde evime doğru yürüdüm. Senin hayatın bu işte asel.
Senin hayatın sadece acı! Senin hayatın sadece acı!

♥️♥️♥️

Dünden sonra kendimi biraz daha toparlamıştım. Siyah çorap çizmelerimi ayağıma geçirip mini siyah eteğimi de üzerime giydim. Siyah saten gömleğimi eteğimin içine sokup siyah deri ceketimi üzerime geçirdim.

Ne? Siyah giyinmeyi seviyordum. Kapıyı kilitleyip evden çıktım. Yeterince geç kalmıştım. Yerler her zamanki gibi buzluydu. Dikkatli bir şekilde yürüdüğüm için kendimi tebrik edeceken ayağımın kaymasıyla korkuyla çığlık atıp gözlerimi kapatırken belime ve bacaklarıma sımsıkı sarılan kollar yere düşmemi engellemişti.

Bu koku..keskin nane kokusu. Gözlerimi açtığım da aşık olduğum kahvelerle karşılaşmamla kalp atışlarım hızlanırken şaşkınlık içinde ona bakıyordum. O da benden farksız değildi.
"Dikkat edin."
Benimle bir yabancı gibi konuşmasına içim acısa da yok saydım. En azından yok saymaya çalıştım. Kucağından aşağı indiğimde saçımı düzeltip karan'a döndüm.

FırtınaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin