39. Bölüm

17.1K 769 142
                                    

Instagram: dolunaayyz

Karanla barıştığımız günün sonrasın da tekrardan aynı düzenimize kaldığımız yerden devam etmiştik. Abimin bebeğine karşı olan ekstra bunaltıcı hal de bizi bayan şeylerini yok sayarsak günlerimiz güzel ve neşeli geçiyordu. Kızlarla her zaman oturduğumuz bankta oturmuş çekirdek çitlerken alya telefonundan bir şeylere bakıp bana döndü.
"Kız asel, en son attığın fotoğraf vallahi bomba!Yorumları felan bir görsen."
"Yalnız fotoğraf baya iyi."
Sosyal medya ya aylar sonra karan'ın yırttığı elbiseyle fotoğraf çekilip atmıştım. Elbisemin son anısı o fotoğraf olmuştu. Ah canım elbisem.

Aselin attığı fotoğraf

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Aselin attığı fotoğraf

"Neymiş o fotoğraf?"
Karan'ın sesiyle bizimkiler yanımıza çökerken dudağımı dişleyerek alya ya göstermemesi adına gözlerimi büyüterek baktım. Sakın alya sakın!
"Aaa hoşgeldiniz beyler."
Damla şirince sırıtarak abimle karan'a baktı. Kaan göreve gittiği için aramız da değildi malesef.
"Hoşbulduk hayatım."
Karan'a gülümseyerek bakıp başımı omzuma yasladım. Kolu belimi sararken fotoğrafı unuttuğu için şükrediyordum.

"Alya şu fotoğrafı göster bakalım."
Erken konuşmamak lazımmış..
Alya korkuyla telefonu karan'a uzattığın da karan telefonu eline alarak gözlerini fotoğrafa dikti. Gözlerimi gözlerine çıkardığım da sırtımın açık olduğu elbisemle verdiğim pozu dikkatle izliyordu.
Karan sosyal medya kullanmadığı için bu fotoğrafları görmüyordu. Bu hiç iyi olmamıştı. Diğer fotoğraflarıma bakıp yorumları okurken kaşları an be an daha da çok çatılıyordu. Hadi hayırlısı...

"Hayatım biz beraber içeriye geçelim mi üşüdüm ben?"
"Tamam canım gidelim, hadi görüşürüz."
Damlayla abime el sallayıp gülümsedim. Karan onlara tepki bile göstermeden fotoğraflarıma bakıyordu.
"Ben de gideyim şey yapayım, hastaları kontrol edeyim."
Alya telefonunu unutarak koşarak yanımızdan gittiğin de karan yavaşça telefonu masa bırakıp beni kendine çevirdi.
"O fotoğrafı kaldırır mısın güzelim?"
Soğuktan kıpkırmızı olmuş burnuma öpücük kondurup başında ki bereyi çıkartarak saçlarıma örttü.

"Kaldırmasam? "
Masumca gözlerimi kırpıştırarak ona baktığım da kaşlarını havaya kaldırıp başını olumsuz anlam da salladı.
"Aramızın bozulmasını istemiyorum doktor."
Bu demek oluyordu ki eğer silmezsen kavga çıkacak. Kaos kokusu alıyorum..
"Tamam ama bak diğer fotoğraflarımı kaldırmam."
Derin nefes alıp gözlerini gökyüzüne çevirip başını olumlu anlam da salladı.
"Peki güzelim, ona da tamam."
Kıkırdayarak dudaklarımı şah damarına bastırdım. En büyük tutkum bu olabilirdi.

"Biraz yürüyelim mi?"
Güzel olabilirdi aslın da. Ayağa kalkarak elimden tuttuğun da geçen yaptığım gibi başımı omzuna yasladım. Kolunu omzuma atıp başını başıma yasladığın da sisli yol da yürümeye başladık.
Onun çocukluğunu çok merak ediyordum. Ama sormaya da bir o kadar çekiniyordum.
"Sor bakalım."
Düşünceli sesiyle kendime gelirken gözlerimi ona çevirmeden kaşlarımı çattım.
"Nasıl anladın demeyeceğim, alıştım artık."
Kendine has kıkırtısı kulaklarıma dolarken elini tutup okşadım.
"Bana çocukluğundan bu yana neler yaptığını anlatır mısın?"
Demek istediğimi o da anlamıştı. Annesi ve babasının ölümünden sonra ne yaptığını çok merak ediyordum.

"Annem ile babam defnedildikten sonra bir yurda gönderildim. Bana bakacak ne bir akrabam vardı, ne de bir şeyim. Kimsesiz kalmıştım, iliklerime kadar yalnız hissettim kendimi. Artık yokluklarını hissettiğim, beş dakika bana gözüken annem ile babam yoktu. O ranzaya yatıp günlerce, haftalarca, aylarca o yataktan çıkmadım. Ne yemek yedim, ne su içtim. Serumlarla ayakta duruyordum. Ağlamak istedim, deli gibi hıçkıra hıçkıra ağlayıp, anne baba beni bırakmayın demek istedim. Ama diyemedim, yine sustum. Susarak acımı içim de yaşadım. Orada ki bir sürü kişi benimle iletişim kurmak istedi. Sessizce gitmelerini bekledim. Gece olduğun da herkesin uyuduğuna emin olup usulca akıttım göz yaşlarımı. Ağzımı elimle kapatıp ağladım, olur da birisi duyar diye, kendimi tutamam da hıçkırarak ağlamaya başlarım diye. Gel zaman git zaman artık oraya alıştım. Güçlü olacaksın karan dedim kendi kendime. O yurt artık benim evim olmuştu, yurdun sessiz çocuğuydum ben. Orada yıllarım geçti, kimseyle doğru dürüst konuşmuşluğum olmadı. Reşit olduğum da yurttan ayrıldım, bu sefer de asker yurtların da kalmaya başlamıştım. Eğitimler gördüm, elim de her şeyim vardı asel, arabam, evim, param, ama en önemli şey yoktu. Huzur yoktu, mutluluk yoktu, sonra çat kapı sen geldin. Huzurum oldun, mutluluğum oldun, yuvam oldun, kıymetlim oldun."

Yolun ortasın da durmuş gözlerimiz dolu dolu birbirimize bakıyorduk. Masum karan hâlâ buradaydı. O ölmemişti, onu kimse öldüremezdi. Benim sevdiğim adam çocukluğunu yaşayamamıştı. Bizim masumluğumuzu, çocukluğumuzu elimizden almıştılar. Ama biz birlikte olup çocukluğumuzu yeniden yaşatacaktık. Masumluğumuzu yeniden yaşatacaktık. Ona sımsıkı sarılarak başımı boynuna gömüp kokusunu içime çektim. Bir daha hiç soluyamayacakmış gibi dakikalarca kokusunu derin derin çektim ciğerlerime.

"Belki sana içimde ki duyguları belli edemem, ama onun yerine sımsıkı sarılırım, saçlarını okşarım, seninle birlikte hıçkıra hıçkıra ağlarım, seni göğsüm de uyuturum, benden öyle süslü laflar bekleme komutan. Sen beni her türlü anlarsın,
her zerrem her zerrene aşık fırtına."
Kollarını sıkılaştırarak beni daha da çok sarmalarken ağlamamak için savaş veriyordum. Sessiz kalıp birbirimize sarılı bir şekil de durmaya devam ederken ıssız yolu sessizlikten kurtaran silah sesi olmuştu. Bedenim sarsılırken ikinci silah sesi duyuldu, bedenim tekrardan sarsılmıştı. Karan'ın kolları arasın da olan bedenim kaskatı kesilmişti. Nefes alamazken boş yolda karan'ın kaykırışı yankılandı.

"ASEL!!"
Karan yere düştüğün de gözleri yarı açık ona bakarken zorlukla nefes alıyordum. Gözlerim kendini karanlığa hapsetmek için uğraşırken inatla direniyordum. Başım karan'ın dizine yaslı dururken karan'ın hıçkırığı ıssız yolda yankılandı.
"Bırakma beni, gitme! Gitme, ne olur gitme! Gidersen yapamam gitme! Yalvarırım gitme asel'im gitme! Kapatma gözlerini kapatma!!"
Ağzımı konuşmak için açmaya zorlarken karan'ın göz yaşları yüzümü ıslatıyordu.
"En güzel hayalimdin fırtına."
Nefesim tükenirken gözlerimi sonsuz karanlığa hapsettim. Yolun sonuna gelmiştik...

Karandan

"Gitme, gitme ne olur gitme."
Gitme...gitme..bir tek gitme diyebildim sana..daha fazlasını diyemeden kapattın gözlerini, ışığımı söndürdün. Asel kucağım da koşarak askeriyenin önüne geldiğim de etrafı sarsacak derece bağırdım.
"Yardım edin! Yardım edin çabuk arabayı hazırlayın! Hastaneye gitmemiz lazım çabuk!!"
Askerler benim bağırışımla telaşla arabaya giderken alya bağırarak yanıma geldi.
"Ne oldu asele! Ne oldu!"
"Alya bir şey yap kurtar onu, yaşasın o alya!"
Yalvararak ona bakarken hıçkırarak bana baktı.
"Ben bir şey yapamam, büyük hastaneye gitmesi lazım."

"Komutanım!Araba hazır!"
Koşarak arabaya gidip dikkatlice bindiğim de asel'in saçlarını okşayıp fısıldadım.
"Gidemezsin, izin vermem gidemezsin.."

☘️☘️☘️

Hastaneye geldiğimiz de asel'i direk ameliyathaneye almışlardı. Akın, damla, alya, sessizce durup ağlarken gözlerimi ameliyathane kapısına dikmiş ağlamamak için savaş veriyordum. O yaşayacak. Biz beraber ağlayacağız, o bana sarılacak, biz beraber güleceğiz, o benim saçlarımı okşayacak, beraber uyuyacağız, biz yaşlanıp beraber kol kola yürüyeceğiz. Gitmeyecek, beni bırakmayacak, benim kıymetlim beni bırakmaz ki..benim mutluluğum beni bırakmaz...

Doktorun ameliyathaneden çıkmasıyla yavaşça yerimden kalkarak yanına gittim.
"Asel iyi mi?"
Umutla doktora bakarken sıkıntıyla bize bakıp konuştu.
"Geldiğin de çok kan kaybetmişti, iki kurşun derin yara açmıştı."
Gözlerini hepimizin üzerinde dolaştırarak bana döndü.
"Başınız sağolsun."

Sarsılarak gerilerken damlaların haykırışları kulağımda uğulduyordu.
Başınız sağolsun...

Bana sövmeyin olur mu?
Haftaya görüşmek üzere
Kendinize iyi bakın
Sizleri seviyorum
Hoşçakalın🤍☘️

FırtınaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin