19. Bölüm

28.5K 1.1K 103
                                    

Instagram:dolunaayyz

Çaresizlik çok kötü bir şeydi, acınası, sinir bozucu çaresizlik.

Bir saat olmuştu. Ateşi hiç bir şekil de  inmezken titremesi de durmuyordu. Bunu her ne kadar yapmak istemesem de karan'ın kollarından tutup zorda olsa kaldırdım,
"Hadi fırtına."
Mırıldanarak ona söylendiğim de az da olsa gözlerini açıp zar zor adımlar atarak banyoya geldik. Karan'ın bedenini küvete bırakıp suyu soğuk dereceye ayarladığım da içim acıya, acıya, üzerine tuttum. Balık gibi çırpınarak gözlerini açtı.

"Doktor ne yapıyorsun?"
Elimden fıskiyeyi almak için uğraşsada müsade etmeyerek onu geriye doğru tutup suyu saçlarına, vücuduna, yavaş yavaş, gezdirmeye başladım. Kenarda ki şampuandan saçına döküp yavaş yavaş köpürterek yıkamaya başladım.
"Kapat şu suyu doktor."
Sabır dilercesine yukarıya bakıp saçını çektim.
"Sus bir be! Senin için uğraşıyoruz burada."

Saçlarını kuruladıktan sonra vücuduna baktığım da titremesi geçmişti. Genişçe gülümseyerek karan'ın yüzünü ellerimin arasına aldım. Gözleri eskisinden daha canlı bakıyordu.
"Gel bakalım koca bebek? seni odana bırakacağım. Üzerini giyindikten sonra bana seslenirsin tamam mı?"

"Ne koca bebeği doktor. Koskoca askerim ben."
Gözlerimi devirip başımı alayla salladım.
Onu odasına bırakıp su damlalarını temizledikten sonra tekrardan kapının önüne gelip seslendim.
"Karan giyindin mi?"

"Evet."
İçeriye girip baktığım da yorganını üzerine örtmüş gözleri kapalıydı. Yavaşça elimi anlına koyup ateşine baktığım da düştüğüne emin oldum.
"Çok şükür."
Yanına oturup sırtımı yatağın başlığına dayadım.
"Git uyu doktor,yoruldun."
Gözlerimi açıp başımı karan'a çevirdim. Gözlerini açmış beni izliyordu.
"Uyu komutan, nöbet tutacağım. Alışkınım ben."
Tereddüt etse de gözlerini kapatıp derin bir uykuya dalmıştı. Başımı ona doğru çevirip gülümsedim.

O sert yüzü gitmiş yerine masum bir bebek gelmiş gibiydi...

🌺🌺🌺

Olayların üzerinden bir hafta geçmişti, karan'ın yarası tam iyileşmese de işine geri dönmüştü. Ben de aynı şekil de hastaneye geri dönmüş yoğun tempoyla çalışıyordum. İki haftadır hastane de olmadığım için epey hasta birikmişti haliyle.

"Size ağrı kesiciyle antibiyotik yazıyorum. Gün de bir kere ağrı kesici, sabah, akşam, antibiyotik olacak."
Elimde ki reçeteyi genç kadına uzattığım da gülümseyerek teşekkür edip odamdan ayrıldı. Başımı geriye yaslayarak dinlenmek amaçlı gözlerimi kapatmıştım ki telefonumun çalmasıyla kimin olduğunu görmeden açtım.

"Ne! Ne var kardeşim! Sabahtan beri yüz kişi geldi başım çatlıyor, huzur verin de dinleneyim be!"
Duyduğum erkeksi kıkırdamayla telefonu kulağımdan çekip arayana baktım. Karan!
Bir insan kaç kere rezil olurdu aynı kişiye.
"Kusura bakma doktor rahatsız ettik."
Elimi enseme atıp başımı eğdim.
"Imm şey iş stresi, kimin olduğuna bakmadan bir anda açıverdim de."

"Tamam dışarıya gelsene iki dakika."
Yerimden kalkıp karan'a cevap verdim.
"Geliyorum."
Telefonu kapatarak elimi önlüğümün cebine sokup yavaş adımlarla hastanenin önün de bekleyen karan'ın yanına gittim.
"Geldim."

"Hoşgeldin."
Gergin duruyordu sanki. Gözlerimi kısıp kaşımı havaya kaldırdım.

"Evet, bir şey diyecektin heralde?" Gergince derin nefes alıp verdi. Onun bu halleri beni de geriyordu.
"Ben göreve gidiyorum doktor."
Kaşlarımı çatıp atabildiğim kadar adım atıp dibine girdim. Bu adam beni çıldırtacak!
"Yaran hâlâ iyileşmedi fırtına!"
Sert bakışlarım ve sesimle ona baktığım da başını yana yatırıp elini belime koydu.
"Bu benim görevim doktor, gitmek zorundayım."

FırtınaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin