Fatih işe başlayalı neredeyse üç yıl olacaktı. Büyük miktarda para biriktirmişti. Deniz’le olan ilişkisi de epey bir ilerlemişti. Fabrikada Deniz dışında samimi olduğu üç arkadaşı daha vardı. Bunlar Bahar, onun abisi Furkan ve Furkan’ın köyden arkadaşı Hüseyin’di. Bu beş arkadaş sürekli beraber takılmaya başlamışlardı. Birbirlerine tüm sırlarını söylüyorlar ve yaşadıkları olayları anlatıyorlardı. Tabii Fatih onlar kadar rahat değildi ve tüm sırlarını söylemiyordu. Hatta evinin nerede olduğunu bile hâlâ bilmiyorlardı. Fatih çoktan gidebilirdi İstanbul’a fakat arkadaşlarından hemen ayrılmak istemiyordu. Bu yüzden maaşını her aldığında bir kısmını yaşadığı kulübenin tadilatına harcıyordu. Artık o eski yıkık dökük kulübeden eser kalmamıştı. Öyle ki o anki hâliyle bir köşkü andırıyordu yaşadıkları yer. En azından Fatih ve annesi için böyleydi. Çünkü onlar hiç bu kadar güzel bir evde yaşamamışlardı. Ne kadar uğraşsa da yakın zamanda gitmek zorunda olduğunu biliyordu. Çünkü artık para harcayacak bir şey kalmamıştı. Biriktirdiği para da bir hayli artmıştı. Gene de Özlem bir şey söylemiyordu çünkü bu kararı Fatih’e bırakmıştı.
Bu sırada Fatih’in fabrikadan arkadaşları olan Furkan ve Hüseyin buluşmuşlardı. Muhabbet ediyorlardı. Nasıl olsa komşulardı. Birbirlerine gidip geliyorlardı sürekli. Furkan bir ara duraksayıp “Fatih neden bize evinin nerde olduğunu söylemiyor acaba? Bizden sakladığı bir şey mi var?” diye sordu. Hüseyin hiç tereddüt etmeden “Fatih’in daha önce yalan söylediğini hiç görmedim ama ben de merak ediyorum nerede yaşadığını,” dedi. Furkan daha fazla dayanamadı ve “Yarın akşam iş çıkışı takip edelim. Bakalım nerede oturuyormuş bu çocuk,” dedi. Hüseyin ilk başta buna hiç sıcak bakmasa da o da çok merak ediyordu. “Tamam olur,” dedi “ama eğer Fatih bizi fark ederse bir daha asla eskisi gibi bize güvenmez haberin olsun,” dedi.
Ertesi akşam iş çıkışı herkes vedalaştı ve evlerine doğru yürümeye başladı. Fatih ise her zamanki gibi Deniz’le sarıldıktan sonra ormana doğru yürümeye başladı. Bir süre sonra Furkan ve Hüseyin peşine takıldı. Nerdeyse bir saat olmuştu. Hâlâ gizlice takip ediyorlardı Fatih’i. Hava iyice kararmıştı. Ateş olmadan bir yeri görmek mümkün değildi sanki ama Fatih hiç takılmadan ve yorulmadan yürümeye devam ediyordu. Daha fazla dayanamadılar ve geri dönmeye karar verdiler. En iyisi bu işi hava aydınlıkken yapmalarıydı. Bu yüzden maaş gününü beklediler. İki hafta sonra herkes maaşını aldı ve öğlen saati paydos ettiler. Tabii Fatih’in eve erken dönmesi için Deniz’in işi olmalıydı. Bu yüzden Bahar’a o gün için Deniz’le takılmasını söylemişlerdi ve öyle de olmuştu. Fatih, Deniz’in de işi olduğunu duyunca erkenden eve gitmek için yola koyuldu. Furkan ve Hüseyin de arkasına takıldı. Aralıksız iki saat yürüdüler. Bir anda Fatih durdu. Tabii ki bunlar da durdular. Fark ettiğini düşündüler ama Fatih bunun için durmamıştı. Hemen ayağının önünde kocaman bir yılan duruyordu. O kadar büyük bir yılandı ki neredeyse Furkanlar çığlık atacaklardı. Bir süre yılan havada durarak Fatih’in gözlerinin içine baktı ve daha sonra Fatih eliyle yılanı ittirdi. Furkan ve Hüseyin çok şaşırmıştı. Çünkü devasa bir yılana bunu kimse yapamazdı. Fatih yürümeye devam etti ve biraz uzaklaşınca yılanın yanına gittiler. Daha çok şaşırmışlardı çünkü yılan ölmüştü. Az önce havaya kalktığında Fatih’in boyuna gelen dev yılanı bir itişte nasıl öldürebilmişti? Hemen koşup Fatih’e yetiştiler. Hâlâ evini bulamamışlardı. Bir saat kadar daha yürüdüklerinde bir kulübe gördüler. Bu kocaman ormanın en derin kısmında böyle güzel bir kulübenin ne işi vardı anlamadılar. Ama daha sonra Fatih kulübenin kapısını çaldı, kapıyı açan Özlem’di. Bir süre az önce yaşanan olayı düşündüler ve Fatih’in iki seneden fazladır her sabah ve akşam nasıl bu kadar uzun ve tehlikeli bir yolu geldiğini merak ettiler. O sırada Özlem kulübeden dışarı çıktı ve hemen kapı merdivenlerinin yanında yere eğildi.
Furkan ve Hüseyin tamamen odaklanmış bir şekilde Özlem’i izliyorlardı. Özlem ise merdivenin yanındaki kapağı kaldırdı ve oradan büyük bir poşet çıkardı. Gözlerine inanamadılar. Çünkü poşetin içi para doluydu senelerce yetecek kadar para vardı içinde. İkisi de sessizce bekledi. Özlem poşete bir şey koyup içeri girdi. Furkanlar hemen oradan uzaklaşıp geldikleri yolu takip ettiler. Saatlerce yürüdükten sonra ancak fabrikaya varabilmişlerdi. Hemen köylerinin yolunu tuttular. Dönerken o dev yılanı da yanlarında götürdüler. Köye vardıklarında bütün köylü yanlarına koştu. İki kişinin zor taşıdığı bu yılanı nasıl öldürdüklerini sordular. Furkan hemen “Bize saldırdı ve cezasını verdik,” dedi. Aslında o da biliyordu bunu yapacak güçleri olmadığını fakat eline bir fırsat geçmişti ve bunu kullanmak istedi. Bütün köylü hayranlıkla onlara bakıyordu. İkisi de yılanı öldürdükleri hakkında farklı farklı yalanlar söylediler. Yılanı ormana atıp Furkanların evine geldiler. Bir odaya geçip yaşanan olayları gözden geçirdiler. Yaptıkları hiç doğru bir hareket değildi, bunu biliyorlardı ama artık geri alamazlardı. Bahar’a ya da Deniz’e hiçbir şey anlatmadılar. Fatih ise her şeyden habersiz annesiyle birlikte akşam yemeğini yiyordu. Bundan sonra yaşanacak her şeyden habersiz...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSTENMEYEN
FantasyHızlı adımlarla sesin geldiği yere doğru yürümeye başladı ve çalıların arasında bir anda koyununu fark etti. Fakat koyunun yanında insana benzeyen ama âdeta geceden daha karanlık bir şey duruyordu. Ne olduğunu anlamak için dalları biraz aralamıştı k...