İki sene boyunca şirkette beraber çalıştılar ve artık neredeyse birbirlerine tamamen bağlanmış ve çok yakın arkadaş olmuşlardı. Fatih, teyzesinin tüm hastane masraflarını karşılıyor, Özlem ise kazandığı parayla kendi hayatını kurmaya çalışıyordu. Artık kendisine ait bir arabası olduğu için işe yürüyerek gelmesi gerekmiyordu ama gene de çoğu zaman Fatih kendi arabasıyla onu evinden alıp geri evine bırakıyordu. Her şey o kadar güzel ve yolundaydı ki neredeyse kusursuzdu ama hep böyle zamanlarda kötü bir olay geliyordu Fatih’in başına. Şirkete geldiğinde ilk iş olarak Özlem’in odasına gitti. Kapıyı çaldıktan sonra içeri girip, “Günaydın, bugün nasılsın bakalım?” diye sordu mutlu bir şekilde. Özlem ise masasındaki kitaptan bir saniyeliğine kafasını kaldırdı ve “Buna inanamayacaksın,” dedi.
Şaşkın bir şekilde yanına gitti Özlem’in ve “Kötü bir şey mi oldu?” diye sordu. “Bunun iyi mi kötü mü olduğunu bilmiyorum ama çok korkutucu olduğunu söyleyebilirim,” dedi. Fatih aceleci bir tavırla “Söyler misin ne olduğunu? Korkutma beni lütfen. Elindeki kitapla mı ilgili?” dedi. “Evet,” diye cevap verdi Özlem. “Elimdeki kitabı okursan sen de korkacaksın,” diye belirtti oysa Fatih’in korkacağı hiçbir şey yoktu. Aldı elinden kitabı ve kapağına baktı. O an dehşete düştü. Gerçekten de korkmuştu çünkü kitabın ismi “Kırmızı Gözlü”ydü. “Nereden buldun bu kitabı?” dedi hafif bir kızgınlıkla “Bunda korkulacak ne var, alt tarafı bir kitap,” dedi. Oysaki o kitap Fatih için ne kadar çok şey ifade ediyordu. Özlem “Sen bir de içinde yazanları oku. O zaman anlarsın neyden korktuğumu,” dedi fakat Fatih bir an önce konuyu değiştirmek istiyordu. “Tamam, söz eve gidince senin için okurum. Şimdi burada okuyacak hâlim yok ya,” dedi. Özlem de daha fazla uzatmak istemedi ve konuya girdi. “Bak Fatih bana deli diyebilirsin ama bu kitap annemin bana yıllardır anlattığı o kırmızı gözlü yaratığı anlatıyor. Hem de annemin anlattığıyla birebir uyuyor hikâye. Sanırım bu annemin köyünde epey meşhur bir hikâyeymiş ki kitaplara dahi konu olmuş,” dedi.
Fatih çok fazla kişinin kırmızı gözlü hikâyesini anlattığını biliyordu fakat kimsenin bunu kitap yapacak kadar ayrıntıya sahip olduğunu düşünmüyordu ki o an da yazarın ismi gözüne çarptı. “Zined KARA” ve birden çok çok eskilere döndü. Fabrikada çalıştığı ve Deniz’den hoşlandığı o zamanlara. Bir gün gene Deniz ile birlikte öğlen paydosunda yemek yerken “Sana Hitaf diyeceğim bundan sonra,” dedi Deniz. Tabii ki şaşırmıştı bu lafa çünkü ne demek olduğunu bilmiyordu. “Neden bana öyle diyesin yoksa ismimi beğenmiyor musun?” diye sordu. “Hayır tabii ki ismini çok beğeniyorum,” dedi gülümseyerek “ama demek istediğim o değil. Anlamadın mı gerçekten?” dedi Deniz. Hiçbir şey demeden bakıyordu sadece Fatih. Tekrar gülümsedi ve “Senin isminin tersi,” dedi “Fatih, Hitaf.” Sonunda anlamıştı ama hâlâ bir anlam veremiyordu. “Bak,” dedi “ismini tersten yazarsak hitaf oluyor. Benim de eğer ismimi tersten yazarsak Zined oluyor. Çok güzel değil mi?” dedi ve bir anda Fatih kendine geldi. Aradan o kadar uzun zaman geçmişti ki Fatih alması gereken bir intikam olduğunu unutmuştu. Üstelik Özlem yanındayken sanki Fatih’in hiçbir şey yapmasına gerek yok gibiydi. Kitabı eline aldı ve “Bana biraz izin verirsen bu kitabı okuyup bitirmek istiyorum. Hemen getiririm olur mu?” dedi. Özlem hâlâ olayın şokunu atlatamamıştı. Kitapta yazanlar annesinin anlattıklarını doğru çıkarıyordu ama eğer anlattıkları doğruysa Fatih de o bahsettiği yaratık olmalıydı ki bu imkânsızdı. İki yıldır beraber zaman geçirmişlerdi ve hayatında tanıdığı en düzgün, en güler yüzlü insan oydu ve bırak yaratık olmayı neredeyse bir melek gibiydi. Fatih kitabı alıp şirketten ayrıldı ve evine geçti. Hızlı bir şekilde kitabı okumaya başladı.
Sıra fabrikada işe başlamasına geldiğinde ise yazar kendisini ele vermişti bile bunu yazan tek bir kişi olabilirdi, tabii ki de Deniz. O kadar çok sinirlenmişti ki Fatih, neredeyse İstanbul’u da yıkıp yok edecekti. Ama sakin kalmaya çalıştı. İntikam alma zamanı gelmişti. İsmini tersiyle değiştirmek ne kadar akıllıca da olsa yaşadıkları olayı bir kitaba döküp insanlara satmak hiç de mantıklı değildi.
Fatih iyice sakinleştikten sonra annesinin intikamını almanın planlarını yapmaya başladı ve bu planlara elbette Özlem de dâhil olacaktı. Bir süre sonra kapısı çaldı ve Özlem içeri girdi. “Bütün gün gelmeni bekledim hâlâ kitabı okuyamadın mı?” dedi. “Bak sana ne diyeceğim bana bu yazarın adresini bulabilirsen birlikte onu görmeye gideriz. Hem tanışmış oluruz hem de anneni tanıyıp tanımadığını sorarız olur mu?” dedi Fatih. Özlem çok heyecanlandı. Fatih ile bir yerlere gitmekten çok zevk alıyordu çünkü Fatih yanındayken tüm sorumluluk üstünden kalkıyordu, her istediğini yapabiliyordu. Belki de Özlem’in en özgür olduğu an onunla geçirdiği zamanlardı. “Tabii ki bulurum. Yazarla buluşma ayarlamamı ister misin?” dedi. Fatih “Kesinlikle senin iletişime geçmeni istemiyorum. Sen kadını bul, konuşmayı sekretere bırak. O bize en uygun zamanı ayarlar,” dedi. Özlem “Tamam,” diyerek masanın üstündeki kitabı aldı. “İzin verirsen ben de henüz bitirmedim,” dedi. Belki de o kitabı bulması bir tesadüf değildi. Belki hayat Fatih’in intikam almasını istiyordu ya da bunların hepsi kırmızı gözlü yaratığın işiydi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSTENMEYEN
FantasíaHızlı adımlarla sesin geldiği yere doğru yürümeye başladı ve çalıların arasında bir anda koyununu fark etti. Fakat koyunun yanında insana benzeyen ama âdeta geceden daha karanlık bir şey duruyordu. Ne olduğunu anlamak için dalları biraz aralamıştı k...