Henüz birkaç gün geçmişti ama yanına aldığı yiyecekler bitmişti bile. Eğer bir şeyler yemezse çocuğunu emzirmekte zorlanacağını biliyordu. Köylü ise yaşadıkları bu anormal olayı tüm çevre köylere yaymıştı. Yani Özlem’in sığınacak hiçbir yeri yoktu. Sultan gördüğü o anları uzun süre aklından çıkaramadı. Her ne kadar kötü bir olay gibi gelse de asıl kötü olan Özlem’in yeni doğmuş bebeğiyle birlikte ormanda hayatta kalamayacağını bilmesiydi. Bir süre nereye gitmiş olabilir diye düşünmeye başladı. Aklına hiçbir yer gelmiyordu. Daha doğrusu aklını bir türlü toparlayamıyordu. Bir anda durdu ve emin olmak istercesine duvara baktı. Daha sonra “Evet,” dedi kendi kendine. Babasının kulübesi vardı. Babaannesi bir keresinde Sultan’ı da yanında götürmüştü ve bu üçü dışında kimsenin kulübeden haberi yoktu yani Özlem gitse gitse buraya gitmiş olabilir diye düşündü. Yanına alabildiğince yiyecek ve bir battaniye bir kaç eski elbisesini de alıp yola koyuldu.
Birkaç saat yürüdükten sonra kulübeye ulaştı fakat içeride olduklarından emin olmak için uzaktan “Özlem!” diye bağırdı. “Ben Sultan. Yanımda kimse yok. Buraya geldiğimi de kimse bilmiyor. Eğer içerideysen sana yiyecek bir şeyler getirdim.”
İlk başta kimse yok gibi gözüküyordu fakat gene de evin çevresindeki çöpler içerinin temizlendiğini gösteriyordu. Yavaşça cama doğru yanaştı ve içeriye bakmaya başladı. Bir anda çığlık attı. İçeride kocaman bir yılan, bebeğin baş ucunda ona bakıyordu. Çığlığı duyan Özlem korkuyla uyandı. Sultan da koşarak içeri girdi. İkisi birden çığlık atmaya başladı çünkü yılan devasa büyüklükteydi. Üstelik bebeğin çevresini tamamen sarmıştı. Yani yılanı geçmeden bebeği almak imkânsızdı. Özlem hemen sert bir cisim bulmak için etrafına bakındı fakat Sultan “Dur!” dedi “Görüyor musun?” Özlem bir an duraksayıp bebeğine baktı. Gözleri tekrar kırmızı olmuştu. Oysaki sadece ağladığında bu hâle geliyordu gözleri. Yılansa tamamen odaklanmış bir şekilde bebeğe bakıyordu, gözlerinin içine. Üstelik ne hareket ediyor ne de ses çıkarıyordu. Özlem duvarın dibinde duran sandalyenin kırık bacağını eline alıp tüm gücüyle yılana vurdu. Hâlâ hareket etmiyordu yılan. Bu durumdan ne kadar korksa da koşarak bebeğini kucağına aldı ve Sultan’ın yanına geri gitti. Sultan, Özlem’e dışarı çıkmasını söyledi. Kırık parçayı eline alıp yılana doğru birkaç defa vurdu fakat yılan çoktan ölmüştü. Asıl şaşırtıcı olansa daha önce ölmüşse nasıl havada asılı duruyordu? Üstelik bu kadar büyük bir yılan içeri girdikten sonra nasıl olur da bebeğe zarar vermeden sadece izlerdi? Daha sonra yılanın ölümünden bebeğin sorumlu olduğu anlaşıldı. Çünkü o sıradan bir bebek değildi. O doğaüstü yeteneklere sahip bir bebekti.
Yılanı dışarı çıkardıktan sonra Sultan’la birlikte içeri geçtiler ve olayın şokunu atlatana kadar konuşmadılar. Daha sonra Özlem onu nasıl bulduğunu sordu ve neden yardıma geldiğini… Sultan’sa o gece çok korktuğunu ve bu yüzden çok pişman olduğunu söyledi. Babaannesinin bir keresinde onu da buraya getirdiğini hatırlattı. Getirdiği yemeklerden bir sofra kurup Özlem’in yemesini bekledi. Kendisi bu yemekten yemedi çünkü Özlem’i birkaç gün idare etmesi gerekiyordu. Kendisi eve gidince tekrar bir şeyler hazırlayıp yiyebilirdi.
Özlem yemeği yedikten sonra Sultan’ın ilk sorusu şu oldu. “Bebeğe hangi ismi verdin?” Özlem hiç duraksamadan “Fatih,” dedi. Bu, çocuk yaşta kaybettiği babasının ismiydi. Çocukken hep bir oğlu olursa ismini Fatih koymayı hayal etmişti ve bu hayali pek istediği gibi olmasa da gerçekleşmişti. Uzun bir sohbetten sonra geç olmadan eve dönmesi gerektiğini söyleyerek ayağa kalktı. Sultan mümkün olduğunca uzun aralıklarla da olsa yiyecek ve giyecek ihtiyacı için tekrar uğrayacağını söyledi. Tabii gelemediği zamanlar Özlem’in başının çaresine bakması gerekiyordu. Ellerinde sadece bir koyunla ve koyundan sağdıkları sütle nasıl yaşayacaklarını bilmiyorlardı ama pes etmeye de hiç niyetleri yoktu. Sultan evden ayrıldıktan sonra Özlem, Fatih’i de alıp yılanın yanına gitti. Hâlâ inanamıyordu. Nasıl olmuştu da o kadar büyük bir yılanı hiçbir şey yapmadan öldürebilmişti? Acaba daha bilmediği ne kadar çok özel gücü olabilirdi, diye düşündü. Daha sonra kulübeye geri dönüp yılanın girdiği deliği buldu ve kapattı. Hatta herhangi bir hayvanın girebileceği bütün delikleri kapattı. Hava kararmadan odun toplayan Özlem soğuğu hisseder hissetmez ateşi yaktı ve karşısına geçip oğluyla birlikte geleceğe dair güzel hayaller kurmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSTENMEYEN
FantasyHızlı adımlarla sesin geldiği yere doğru yürümeye başladı ve çalıların arasında bir anda koyununu fark etti. Fakat koyunun yanında insana benzeyen ama âdeta geceden daha karanlık bir şey duruyordu. Ne olduğunu anlamak için dalları biraz aralamıştı k...