Özlem hazırlandıktan sonra arabaya doğru hareket etmeye başladılar. Yola çıkmadan önce şirkete uğramaları gerekmişti. Bu yüzden ilk oraya gittiler fakat beklemedikleri bir şey oldu. Şirkete geldiklerinde polis Fatih’in odasını arıyordu. Sinirle bağırdı birden “Odamda ne arıyorsunuz, size bu izni kim verdi?” diye. Polisler onu görünce hemen ellerindeki bırakıp yanına gittiler ve durumu anlattılar. Bir kişi balo gecesi Deniz’in bunları görünce bağırarak kaçtığını polise anlatmış ve bu şüpheli durum üzerine polisler arama izni ile Fatih’in odasına girmişlerdi. Fatih çok sinirli bir şekilde konuşmaya başladı.
“Çabuk odamı terk edin, bu yaptığınız çok yanlış. Ben Türkiye’nin sayılı, zengin iş adamlarından birisiyim. Benim adımı bu şekilde kirletemezsiniz.”
“Kusura bakmayın Fatih Bey, biz sadece işimizi yapıyoruz. Gerekli izinler elimizde mevcut, izin verin aramayı bitirelim. Daha sonra sizi de ifadenizi almak için karakola götürmemiz gerekecek.”
“Ne ifadesinden bahsediyorsunuz siz? Hayatımda sadece bir kere gördüm o kadını. Nasıl onu öldüreceğimi düşünürsünüz?”
“Dediğim gibi biz sadece işimizi yapıyoruz. Burada işimiz biter bitmez karakola geçeceğiz. Bu arada sanırım siz de Özlem Hanım oluyorsunuz. Sizin de ifadenizi almamız gerekiyor.”
“Siz ne dediğinizin farkında mısınız? Benim sorumluluğumda olan bir çalışanımı bu şekilde karakola götürmenize müsaade edemem. Biz kendimiz geliriz ifade vermek için. Siz aramanızı tamamlayıp çıkın odamdan.”
“Üzgünüm ama bunu yapamam. Bizimle birlikte gelmeniz gerekiyor.”
“Tamam Fatih sakin ol, sinirlenme. Memur Bey siz arama işlemlerinizi tamamlayın, biz gelmeye hazırız.”
Fatih sinir krizi geçirmek üzereydi. Onu katil olarak gösterecek hiçbir şey yoktu ama polisler nasıl olduysa şüphelenmişlerdi. Özlem bir süre Fatih’i sakinleştirmeye çalıştı ve polislerin işini yapmasını beklediler. Arama tamamlandıktan sonra beraber karakola geçtiler. İkisi de ifade için avukat tutmak istemedi çünkü suçsuz olduklarını söylüyorlardı. En azından aksini kanıtlayacak hiçbir şey yoktu. Polis Fatih’e olayın gerçekleştiği gece nerede olduğunu sordu. Fatih hiç düşünmeden, “Kız arkadaşımı evine bıraktıktan sonra ben de kendi evime geçtim,” dedi. Özlem de aynı şekilde eve geldikten sonra bir daha çıkmadığını söyledi. Sonuç olarak hiçbir mantıklı delil bulunmadığından ikisi de serbest bırakıldı ancak Bursa tatili çoktan iptal olmuştu bile. Eve giderlerken Fatih bir kenara çekip Özlem’e doğru döndü.
“Neydi bu saçmalık? Yarın ilk işim avukatımla birlikte polislere dava açmak olacak.”
“Neden böyle bir şey yapasın? Zaten biz suçlu değiliz sadece şüpheli göründüğümüz için ifade verdik. Abartmasan daha iyi olur.”
“Ya adamlar benden habersiz odama girip her yeri aramışlar. Nasıl sakin olmamı bekliyorsun?”
“Anlıyorum seni ama onlar da görevini yapıyor. Neden polislere kızıyorsun?”
Fatih derin bir nefes aldı. Çok fazla tepki verdiğini fark etti ancak olanları hazmedemiyordu. Biraz duruldu ve “Tamam geçti sinirim, hadi eve gidip dinlenelim olur mu? Zaten sana verdiğim sözü tutamadım, çok üzgünüm. Söz veriyorum ilk fırsatta gideceğiz,” dedi. Özlem’in de morali çok bozulmuştu ancak bunu belli etmemeye çalışıyordu.
Bir süre geçti aradan ve delil yetersizliğinden olay intihar olarak kayıtlara geçti. Fatih ile Özlem aklanmışlardı. Ancak Özlem olayın peşini bırakmış gibi görünmüyordu. Sürekli olarak aynı şeyleri sorup duruyordu. Kim öldürmüş olabilir, bizimle ne alakası var konunun, neden bizi gördüğünde o kadar korktu, gibi bir şüphe oluşmaya başladı içinde. İlk başta hiçbir anlam verememişti olanlara ancak evde geçirdiği sürede biraz ayrıntılı düşünmeye başladı. Fatih’le tanıştığı ilk gün eve geldiğinde odadaydı ve annesi ile sohbet ediyordu. Daha sonra kapının açık olduğunu söylemiş, merak ettiği için içeri girdiğini söylemişti ancak öyle olmamıştı çünkü akşam Özlem kapıyı kilitlemek istediğinde kapı kilidinin kırık olduğunu görmüştü. Bu sıradan bir insanın yapabileceği bir şey değildi. Daha sonra annesinin onun kırmızı gözlü olduğunu söylemesi ve yaratığın isminin de Fatih olduğu aklına geldi. Fatih kırmızı gözlü olamazdı çünkü onu iki senedir tanıyordu.
Tam rahatlamış hissediyordu ki gözüne o kitap takıldı. Zined Kara’nın yazdığı kitap. O zamana kadar fark etmemişti ama kitabı daha önce hiç bitirmemişti. Henüz yarısına geldiğinde Fatih’e söylemiş ve o da kitabı alıp kendisi okumuştu. Geri verdiğinde ise okumaya üşenmiş, dolaba kaldırmıştı. Hemen alıp kaldığı yerden okumaya devam etti. Okudukça daha da korkmaya başladı çünkü yazar kitapta iki sene boyunca Fatih ile çok güzel zaman geçirdiğini ve hiçbir şey fark etmediğini söylemişti. Üstelik tam Fatih ile ciddi ilişki yaşamaya başladığı sırada onun gerçek kimliğini öğrendiğini ve olan diğer şeyleri yazmıştı. Özlem’in tüyleri diken diken oldu. Neredeyse kitapta yazanlar onunla Fatih’in ilişkisini anlatıyordu. Ne yapacağını bilemedi çünkü eğer Fatih gerçekten de kırmızı gözlüyse yazarı gerçekten de o öldürmüştü. Üstelik bunu öğrendiğimi fark ederse aynısını bana da yapabilir, diye düşündü.
Özlem sabaha kadar uyuyamadı. Sadece olabilecek şeyleri düşünerek bir sağa bir sola dönüyordu. Tam uykuya dalmak üzereydi ki birden kapı zili çaldı. Özlem korkarak kalktı yataktan ve saate baktı. Çoktan sabah olmuştu. Hızlı adımlarla kapıya gidip delikten dışarı baktı. Fatih kapıda bekliyordu. Hiç düşünmeden kapıyı açtı.
“Günaydın.”
“Günaydın.”
“Gözlerine ne oldu böyle? Bütün gece uyumamış gibisin.”
“Uyku tutmadı sanırım. Saatin de farkında değildim.”
“Hâlâ o olayı mı düşünüyorsun?”
“Evet, özür dilerim bir türlü kafamdan çıkmıyor. Kendimi de pek iyi hissetmiyorum. Bugün işe gelmezsen sorun olur mu? Buraya kadar da geldin zahmet edip.”
“Hayır, neden sorun olsun ama istersen seni bir hastaneye götüreyim. İyi görünmüyorsun.”
“Yok sadece biraz dinlenmem gerekiyor o kadar. Sen beni merak etme. Benim işlerimi de yaparsın umarım.”
“Sen işleri kafana takma, iyi ol yeterli. Ben her şeyi yaparım. Eğer izin verirsen akşam bir şeyler alıp yanına geleyim, biraz sohbet ederiz.”
“Tamam ben de o zamana kadar uyurum belki. Akşam görüşürüz o zaman.”
“Görüşürüz.”
Özlem tam içeri girecekken Fatih yanaşıp yanağından öptü ve “Seni çok seviyorum,” dedi. Özlem biraz şaşırmış, biraz utanmış ve çok mutlu olmuştu. “Ben de seni çok seviyorum,” diyerek kapıyı kapattı. Fatih arabasına binip uzaklaşana kadar kapının deliğinden onu izledi ve daha sonra odasına geri döndü. Hâlâ onun bir şeytan olup olmadığını bilmiyordu ancak kesin olarak bildiği bir şey vardı, onu gerçekten de çok seviyordu. Fatih durumdan rahatsız olup işe gitmedi ve sekreterini arayıp Özlem’e ait tüm işlerin tamamlanmasını istedi. Evinde şömine başına oturup düşünmeye başladı. En başından beri yaptıklarını ve insanların ona davranışlarını. Hiçbir anlam veremiyordu. Neden insanlar bu kadar korkaktı ve neden korktukları zaman bir şeytandan daha kötü olabiliyorlardı?
Bir süre Özlem’i düşündü. Ona hâlâ gerçeği söylememişti. Tıpkı Deniz’e yaptığı gibi ve bir gün onun da gerçek kimliğini öğrendiğinde korkup yanlış bir şey yapmasını istemiyordu. Bu yüzden o öğrenmeden kendisi söylemek istiyordu. Karşısına çıkıp “Kırmızı gözlü benim ve hikâyede anlatılan her şey gerçek. Ağlayarak depremler yapabiliyorum, yemeye ve içmeye ihtiyacım yok, aynı şekilde uyumaya da. Hayvanları sadece bakışlarımla öldürebiliyorum ki bu bir güç değil lanet bence. Ama her şeye rağmen iyi bir insanım, tek istediğim annemle güzel bir hayat yaşamaktı ve bunu bile bana çok gördüler,” demek istiyordu. İçinden geçirirken takılmadan anlatıyordu ancak bunu gerçekten Özlem’in yüzüne bakarken yapabilecek miydi? En kısa sürede her şeyi Özlem’e anlatmaya karar verdi ve kendisini buna hazırlamaya başladı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSTENMEYEN
FantasyHızlı adımlarla sesin geldiği yere doğru yürümeye başladı ve çalıların arasında bir anda koyununu fark etti. Fakat koyunun yanında insana benzeyen ama âdeta geceden daha karanlık bir şey duruyordu. Ne olduğunu anlamak için dalları biraz aralamıştı k...