ZİNED KARA

1.1K 74 5
                                    

Uzun zaman sonra Fatih’in içindeki ateş tekrar yanmaya başlamıştı. Yeniden annesinin acısını yaşamış ve intikam duygusunu hatırlamıştı. Bundan sonra yapması gereken tek şey Zined Kara’yı yani Deniz’i öldürmekti. Bir zamanlar tek istediği, insanların onu sevdiği ve ona normal biri muamelesi yaptığı bir hayattı. Annesiyle birlikte mutlu, huzurlu bir hayattan daha değerli bir şey yoktu Fatih için. Ama artık yaşamasının tek amacı annesinin intikamını almak olmuştu. Gerçi bir amacı olmasa da yaşamaya devam edecekti çünkü birkaç defa yaşadıklarına dayanamayıp kendisini öldürmek istemişti. Ama vücudu buna izin vermiyordu. Bir yeri kesildiğinde kan dahi akmadan geri kapanıyordu. Onun için ölmek bile yasaktı bu lanetli dünyada.
Fatih ofise gitti çünkü artık Özlem’i görmesi gerekiyordu. Bu hayatta ona huzur veren tek şey oydu. Gülümsemesi âdeta bir ilaçtı Fatih için. Bir de sarılıp öpse “Oğlum ben buradayım,” dese belki de Fatih mutluluktan ölebilirdi. Ama o sadece annesine çok benzeyen biriydi, yine de Fatih için o an dünyadaki en değerli varlık oydu. “Günaydın,” dedi Özlem’in odasından içeri kafasını sokarak. “Günaydın,” cevabını aldı hem de çok mutlu bir gülümsemeyle. “Sanırım güzel bir haberin var. Bu kadar gülümsediğine göre ” evet, dedi Özlem “Konuştuğumuz yazarı buldum. Biraz hayatı hakkında bilgi alayım dedim ama geçmişini sanki tamamen silmiş. Çünkü kimse onun geçmiş hayatı hakkında bir bilgiye sahip değil. Ancak şu an nerede yaşıyor, evli mi, bekâr mı bu tarz bilgileri aldım.”
“Eee tek tek sormamı mı bekleyeceksin yoksa anlatmaya başlayacak mısın? Merak içinde bırakma beni.”
“Tamam tamam,” dedi Özlem. “Kitabı yeni meşhur olmuş. Onun dışında bir gelir kaynağı da yok gibi. Oturduğu ev kendisine ait. O kadar büyük bir ev büyük ihtimalle babasından kalmıştır çünkü hiç kimsesi olmayan bir kadın. Evli de değil. İstanbul’da öyle bir ev almak hiç kolay değil.”
“Belki de birisinin parasını çalmıştır o evi alabilmek için,” dedi ciddi bir ses tonuyla Fatih. Çok sinirlenmişti çünkü o evi annesiyle Fatih’ten çaldıkları parayla aldığı çok açıktı.
“Yok canım neden çalsın kadın? Sadece alması zor dedim, imkânsız demedim. Lafı uzatmadan söyleyeyim. Sen bu kadınla görüşmek istiyordun ya onu da araştırdım. Kadın kimseyle konuşmuyormuş. Kesinlikle evine misafir kabul etmiyor ve yalnız yaşıyormuş. Ondan randevu almak imkânsız. Ancak sanırım birisi onu dışarı çıkmak için ikna etmiş. Çünkü önümüzdeki hafta sonu bir kıyafet balosuna çağırılmış ve gitmeyi kabul etmiş. Nasıl ikna ettilerse artık,” diyerek güldü. Fatih o an planını yapmaya başladı. Üstelik onu ilk defa görmek için kıyafet balosundan daha uygun bir yer olamazdı. Özlem’e dönerek “Bizim için o baloya giriş bileti almışsındır diye umuyorum,” dedi.
“Tabii ki aldım ama ne kıyafet giyeceğimi bilmiyorum. Bir hafta içinde baloya uygun bir kıyafet almam gerekiyor.”
Fatih ciddi bir yüz ifadesi ile “Kıyafet işini bana bırak olur mu? Çok iyi bir fikir var aklımda,” dedi. Fatih’in zevklerine ne kadar güvense de kıyafet konusunda düzgün seçim yapabilir mi emin değildi, o yüzden “Bugün beraber gidip seçelim olmaz mı?” dedi. Fatih “Ben bugün alıp geleyim. Beğenmezsen eğer o zaman senin istediğini alırız,” dedi. Özlem onu hiçbir zaman kırmazdı ve ilk defa bir konuda bu kadar istekliydi. O yüzden bozmak istemedi. “Tabii ki olur, eve geçiyorum ben. Kıyafeti aldığında bize gelirsin,” dedi. Fatih kafa sallayarak odadan çıktı ve evine doğru yola koyuldu. Yapacağı sürpriz çok açıktı. Bu bir kıyafet balosuydu ve herkes tuhaf giyinecekti. Fatih ise annesini kaybettiği gün üzerinde olan o eski yırtık takım elbiseyi giyecek, Özlem’e ise annesin öldüğü gün üzerindeki kanlı elbiseyi giydirecekti. Asıl amacı Deniz’in onları hatırlaması ve o duyguyu yeniden yaşamasıydı. Böylece intikamını almadan önce kendisini hatırlatmış olacaktı.
Eve geldiğinde gizli odasına girdi. Bu oda doğduğu ve büyüdüğü o kulübeden toplayabildiği her şey ile doluydu. Zaten pek bir şey de yoktu çünkü o zamanlar durumları iyi değildi. Ancak annesine ait kıyafetler, kendi döşeği, yastığı, annesinin yorganı… Kısacası o kulübeden kalan her şey bu odadaydı. Annesinin öldüğü gün üzerindeki kıyafeti eline aldı, gözleri kıpkırmızı oldu. Yıllar geçse de her gün hava kararıp yalnız kaldığında uyuması gereken saatlerde annesini düşünüyor ve o kötü günü tekrar tekrar yaşıyordu. Son iki senedir Özlem yanında olduğu için biraz olsun geceleri annesinin öldüğünü düşünmüyordu ta ki Deniz karşısına çıkana kadar. Hemen annesinin elbisesini terzisinin yanına götürdü ve bu kıyafetin birebir aynısını gün içinde bitirmesi gerektiğini söyledi. Terzi mümkün olmadığını söylese de işe koyuldu. Aradan birkaç saat geçti. Neredeyse akşam olacaktı. Bir an telefon çaldı, arayan terziydi. “Kıyafet hazır efendim,” dedi. Fatih “Hemen geliyorum,” diyerek evden çıktı. Terziden kıyafeti aldıktan sonra Özlem’in evine doğru yola koyuldu.
Kapı zili çalar çalmaz Özlem koşarak kapıyı açtı. Karşısında Fatih’i görünce çok sevindi. “Bir an hiç gelmeyeceksin sandım,” dedi. “Özür dilerim, sana kıyafet arıyordum. Sonunda buldum,” dedi.” Ne yani bana yakışan bir kıyafet bulmak bu kadar zor mu?” dedi yarı kızgın yarı güler bir yüzle. Fatih gülümsedi ve “Bu dünyada senin üzerine yakışmayacak bir kıyafet yok. Ben sadece baloya yakışacak bir kıyafet aradım,” dedi. Özlem utancından kıpkırmızı olmuştu. Bu cevabı beklemiyordu ama söylediği için Fatih’i öpmek istiyordu. “Tamam ver hadi, denemek istiyorum,” diyerek kıyafet paketini elinden alıp odasına geçti. Fatih ise teyzesi Sultan’ın yanına gidip muhabbet etmeye başladı. Aradan birkaç dakika geçti ve “Ben hazırım,” diye bir ses duyuldu. Evet Özlem gerçekten de hazırdı ama Fatih buna hazır mıydı emin değildi. Özlem içeri girdiğinde Fatih ayağa kalktı ve bir anda gözleri yanmaya başladı. Kendisine hâkim olmaya çalışıyordu ama bu neredeyse imkânsızdı. Karşısında annesinin öldüğü gün üzerindeki elbiseyle annesine tıpatıp benzeyen Özlem duruyordu. Bu gerçek olamazdı. Bu annesiydi. Aslında son iki senede onun annesi olmadığını kabullenmişti ve onu gerçekten arkadaşı olarak seviyordu ama o an her şey farklıydı. Bu, kollarında ölürken hâlâ parıldayan gözleriyle oğluna bakan ve elini suratına koyan annesiydi. Sultan kızına doğru baktı ve “Ne kadar da ona benziyorsun,” dedi. “Tıpkı Fatih’in annesi gibi oldun. Çok güzelsin. Bu elbise sana çok yakıştı,” dedi. Özlem buna hiç sevinmese de “Teşekkür ederim anne,” dedi. Ama Fatih daha fazla dayanamadı. “Bana biraz izin verir misin?” dedi ve odadan çıktı.
Koşar adımlarla evin balkonuna çıktıktan sonra bir sigara yaktı. Uzun zaman sonra ilk defa gözlerinden yaş geliyordu. Kötü bir şey olmasından korkuyordu ama yapabildiği tek şey bir duman daha almaktı. Özlem bir süre sonra arkasından geldi ve “İyi misin?” diye sordu. Fatih gözlerini sildi ve “Hayatımda gördüğüm en güzel kadınsın. Büyüleyici bir güzelliğin var ve aynı güzellikte zekâya sahipsin. Bu kadar kusursuz olman çok güzel,” dedi. Özlem iltifatlara alışmıştı ama o an söyledikleri ona bile şaşırtıcı derecede iyi geldi. Kollarını açtı ve sarıldılar. Özlem’in omuzlarından Fatih’in kıpkırmızı gözleri gecenin karanlığını aydınlatırken “İntikam zamanı geldi,” dedi içinden...

İSTENMEYEN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin