İLK İŞ GÜNÜ

2.8K 170 14
                                    

Fatih’in işe saatinde yetişebilmesi için en az üç saat erken yola çıkması gerekiyordu. Bu yüzden hava henüz aydınlanmadan yola çıkacaktı. Kaldıkları kulübe ormanın tam derinliklerindeydi. Yani henüz güneş doğmadan bir insanın saatlerce ormanda yürümesi delilikti fakat Fatih sıradan bir insan değildi. Annesi de bunun farkındaydı. Bu yüzden içi rahattı. Fatih’in o zamana kadar tek kazancı koyunlarından sağdıkları sütü satmaktı ve sütten gelen parayla sadece kıyafetle ve birkaç parça yiyecek alabiliyorlardı. Koyunları ise bundan birkaç sene önce ölmüştü. Yani uzun süredir aynı kıyafetlerle yaşıyorlardı. Bir beyaz gömlek ve gri yeleğinin altında gri kumaş pantolonuyla çok şık görünüyordu. Bu kıyafeti İstanbul’a giderken giyecekti ama bu hayali gerçekleştirmek için çok çalışması gerekiyordu. Bu yüzden kıyafetlerini giydi, şapkasını taktı ve uyuyan annesini öperek evden çıktı.
Yolda yürürken tek düşündüğü annesiydi, çünkü onu ilk defa yalnız bırakıyordu. Aslında baya korkmaya başlamıştı. Geri dönmeyi bile düşünmüştü ama işe gitmezse başlamadan bitecekti her şey. Bu yüzden yürümeye devam etti. Saatlerce ormanın derinliklerinde zifirî karanlık bir ortamda yürüyordu fakat özel güçlerini ararken gözlerini, kızmadan ya da ağlamadan istediği zaman kırmızı yapabilmeyi öğrenmişti. Bir an duraksayıp gözlerini kapatıp açtı ve artık gözleri kıpkırmızıydı. Karanlığın ortasında parlıyordu. Gözlerini kısıp bir ağaca doğru bakmaya başladı iyice, ağacın karanlıkta görünmeyen taraflarına doğru. Daha sonra yavaş yavaş görmeye başladı. Havanın aydınlandığını düşündü fakat henüz güneşin doğacağı bir saat değildi. Daha sonra gözlerini tamamen açtı ve artık neredeyse her yeri, her şeyi net görüyordu. Sanki karanlık kalkmış, hava aydınlanmıştı. Emin olmak için gözlerini kapatıp tekrar açtı. Artık gözleri kırmızı değildi ve tekrar her yer zifirî karanlık oldu. Artık karanlıkta görebildiğini de öğrenmişti. Gözlerini kırmızı yaparak yürümeye devam etti.
Kendi kendine daha ne kadar çok bilmediği özelliği olduğunu düşünüyordu, bunları nasıl öğreneceğini. Ama bildiği tek şey, öğrenmek için elinden gelen her şeyi yapacaktı. Kendisi için değil, annesi için bunu yapmalıydı. Köye varmasına az kala güneş doğmaya başladı. Hava artık aydınlanıyordu ve kimse onu öyle görmesin diye tekrar gözlerini kahverengi yapmıştı. Fabrikaya gittiğinde işinin başlamasına daha vardı. İşçilerden kimse henüz gelmemişti. Kapının önünde oturup birilerinin gelip fabrikayı açmasını bekledi. Bir süre sonra birkaç kişi gelip selam verdi ve kapıyı açtılar fakat “Biz ışıkları yakıp makineleri açana kadar dışarıda bekle,” dediler Fatih’e. O da “Tamam,” deyip oturmaya devam etti. Bir şeylerin hayalini kurmaya başlamıştı ki birden onu gördü. Deniz’di bu gelen fakat dünden çok daha güzeldi. Sanki onun için giyinmişçesine parıldıyordu. Fatih nedensizce heyecanlanmıştı. Oysaki uzun süre önce duygularını kontrol etmeyi öğrendiğini düşünüyordu. Deniz, Fatih’in yanına gidip “Günaydın,” dedi. Aynı şekilde Fatih de “Günaydın Deniz,” dedi gülümseyerek. “Ne zamandır burada bekliyorsun?” diye sordu Deniz. Fatih de çok uzun süre olmadığını söyledi. “Henüz daha işin başlamasına var o zamana kadar konuşabiliriz,” dedi Deniz. “Tabii ki,” diyerek biraz yana çekildi Fatih, Deniz oturabilsin diye. Daha sonra oturur oturmaz çantasından bir şey çıkardı ve ateşle bunu yakarak içine çekmeye başladı. Fatih “O elindeki de nedir?” diye sordu. Deniz şaşkın bir şekilde “Hayatında hiç sigara görmedin mi? Nerede yaşıyorsun sen, cennette falan mı?” diyerek gülümsedi. Fatih “Hayır cennette yaşamıyorum. Orada yaşayabileceğimi de pek sanmıyorum ama pek fazla dışarıya çıkmadım ve bazı şeyleri hâlâ bilmiyorum. Mesela kızlarla nasıl konuşmam gerektiğini,” dedi. Deniz gülümseyerek “Bugün yeterince konuşacaksın benimle, merak etme,” dedi “ben sana öğretirim.” Deniz sigarasını içerken dumanı içine çekip üflemesini izliyordu Fatih. Âdeta bir mucize gibiydi her hâliyle. Sigarası bitince yere atıp üzerine bastı ve “Hadi girelim artık,” dedi.
Birlikte içeriye geçtiler. Her şey Fatih’in aklındaki gibiydi fakat bazı şeylerin yeri değişmişti. Deniz kendi çalıştığı bölüme geçmeden bir odaya girdi ve “Bekle beni,” dedi. Daha sonra bir önlükle çıktı. Bir tane de Fatih’e getirmişti. “Al bunu giy, üzerin kirlenmesin,” dedi ve daha sonra işleri nasıl yaptığını tekrar anlattı. Bu sefer Fatih de yapıyordu. Bir süre devam ettikten sonra Fatih artık işi öğrenmişti. Üstelik Deniz’den daha seri yapıyordu çünkü Deniz sıradan bir insandı. O kadar hızlı çalışırsa çok çabuk yorulurdu fakat Fatih’in yorulma gibi bir sorunu olmadığı için uzun süre son sürat çalışmaya devam etti. Öğlen olduğunda birlikte yemek yemeye gittiler. Sıraya girip yemek alması gerekiyordu Fatih’in fakat o ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Deniz bunu fark edince Fatih’in yerine de yemek aldı ve aynı masaya oturdular. Fatih hayatında hiç bu kadar çok fazla çeşit yemek yememişti hatta çoğunun ne olduğunu dahi bilmiyordu. Yemekten sonra tekrar Deniz bir sigara yaktı ve bir süre sohbet ettiler ona yemeklerin ismini sordu ve çok beğendiğini söyledi. Tekrar işe başladıklarında artık işi öğrendiği için Deniz’e sormadan yapıyordu. Akşama kadar böyle devam etti ve akşam olduğunda bir zil sesi geldi. Tıpkı öğlen yemek saatinde olduğu gibi… Deniz “Hadi bırak, bugünkü işimiz bitti,” dedi. Fatih ellerini yıkadı ve üzerindeki önlüğü tekrar Deniz’e teslim etti. Birlikte fabrikadan çıktılar. Deniz masmavi gözleriyle Fatih’e bakıp “Ne tarafta sizin ev? Ben bu yoldan gidiyorum,” dedi. Fatih geldiği orman yoluna bakarak “Ben ormandan gidiyorum, biraz uzakta yaşıyorum,” dedi. Deniz “O zaman yarın sabah tekrar görüşmek üzere,” dedi. Fatih “Görüşürüz,” dedi. Tam Deniz arkasına dönecekken “Bir de bugün bana yardımcı olduğun için çok teşekkür ederim, söz veriyorum çabuk öğreneceğim,” dedi gülerek. Deniz de aynı şekilde yüzünde bir tatlı tebessümle “Rica ederim, sana inanıyorum,” dedi ve ayrı yollara doğru yürümeye başladılar.

İSTENMEYEN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin