YALANLAR

811 55 0
                                    

Özlem içeri girdikten sonra etrafı kontrol etmeye başladı. Hiç ses gelmiyordu, bu yüzden çok korkmuştu. Üstelik her yer zifirî karanlıktı. Elektrik henüz gelmemişti. Yavaş adımlarla yürümeye devam etti. Kapının yanına geldiğinde ışık düğmesi aradı. Eline geldiği gibi düğmeye bastı ve yerde yatan kadının cesedi ile karşılaştı. Çığlık atmasıyla kendi ağzını tutması bir oldu çünkü o an cesedin olduğu evdeydi. Eğer birisi duyar ya da görürse polis ondan şüphelenecekti.
Kadının vücudunda hiçbir kan izi yoktu. Sadece cansız bir şekilde yerde yatıyordu. Fatih’in neden böyle bir şey yaptığını anlayamadı. Az önce eve girerken kapıyı bu kadın açmıştı yani yaşıyordu. Fatih’in bu cinayeti işlediğine her ne kadar inanmak istemese de başka bir mantıklı açıklama bulamıyordu. Camdan dışarıyı kontrol ettikten sonra kimse görmeden evden çıkıp arabasına koştu. Arabaya biner binmez gaza bastı ve eve varana kadar hiç durmadı.
Fatih her şeyden habersiz evine gitmişti. Aldığı intikamını düşünüyordu. Artık az da olsa içi rahatlamaya başlamıştı. Furkan ondan annesini almıştı. Fatih de onun kardeşini almıştı. Ama yine de hiçbir canın annesininkine bedel olduğuna inanmıyordu. Sadece annesinin katili de ölürse belki biraz olsun içindeki ateş sönecekti. Artık Furkan’ın karşıda oturduğunu biliyordu. Yapması gereken tek şey onun ismini birkaç yerde aratmaktı. Bu sayede çok kısa bir süre içinde yerini öğrenecekti. Bu aramaları yaparken kesinlikle kendi ismini kullanmamalıydı çünkü eğer Furkan’ın cesedi bulunduğunda bu aramalar ortaya çıkarsa katil olduğunu anlaşılırdı. Sabaha kadar peş peşe sigaralar yakarak Bahar’ın cesedini düşündü. Bir zamanlar güler yüzüyle, tatlı konuşmasıyla ve şakaları ile tanıdığı kişiyi öldürmüştü. Üstelik tek suçu o gün annesi ölürken orada bulunmasıydı ve abisinin arkasından gitmesiydi. Eğer o gün Furkan kaçarken diğerleri orada kalıp yardım etseydi. Belki de annesi ölmeyecekti ve bu olanlar hiç yaşanmayacaktı. Bu yüzden hiçbir zaman orada bulun kimseyi affetmedi ve teker teker hepsini öldürüyordu.
Sabah olduğunda her zamanki saatte Özlem’i aradı. Onun hiçbir şeyden haberi olmadığını düşündüğü için her şey normalmiş gibi davranacaktı ancak defalarca aramasına rağmen telefonu açan olmadı. Çok gerildi. Özlem’in başına bir şey gelmesinden çok korktu. Hızla arabasına atlayıp evine doğru yola çıktı. Son sürat giderek dakikalar içinde Özlem’in kapısının önüne geldi. Kapıyı çaldığında da kimse açmadı. Fatih daha fazla korktu ve kapıyı sert bir şekilde itmesiyle kilit kırıldı. Hızla içeri girdi ve sesleri duydu. Sultan teyzesi “Ne oluyor?” diye bağırıyordu. Odadan içeriye daldı. Gördüğü tek şey Özlem’in annesinin yatağında uyuduğuydu ve telefonun yanında olmadığıydı.
“Ne oluyor oğlum, bu sesler de ne?”
“Çok özür dilerim Sultan teyze. Özlem’e bir türlü ulaşamayınca merak ettim. Başına bir şey gelmesinden korktum. O yüzden bu kadar panikle girdim içeri.”
“Ne olacak oğlum? Uyuyor, görmüyor musun?”
“Çok özür dilerim teyze. Ben sadece panikledim biraz. Çok mu geç saatte uyudu? Normalde bu saate kadar çoktan uyanmış olurdu.”
“Özlem bütün gece hiç durmadan ağladı oğlum. Defalarca sordum neyin var diye ama bana hiçbir şey söylemedi. Belki bir de sen konuşursan sana anlatır ne olduğunu.”
“Dün akşam eve bıraktığımda hiçbir sorun yoktu. Neden sabaha kadar ağlasın ki?”
“Bilmiyorum oğlum zaten çok geç geliyordu eve kaç gündür. Ben de bir sorun olduğunu anlamıştım.”
“Çok mu geç geliyordu? Her akşam aynı saatte bırakıyordum onu eve. Saat de o kadar geç değildi.”
“Evet ama evde durmuyordu ki. Sen gidince hemen arkandan o da çıkıyordu evden. Birkaç kere sordum ‘Nereye?’ diye. ‘Fatih’in yanına,’ dedi. Ben de o yüzden bir şey demedim.”
“Ne diyorsun teyze sen? Ben onu her akşam eve bıraktıktan sonra arkamdan geri mi çıkıyordu?”
“Evet, senin yanına gelmiyor muydu?”
“Hayır teyze, benim yanıma geliyor olsa zaten ben buraya bırakmam, yanımda götürürüm öyle değil mi?”
“O zaman her akşam nereye gidiyor bu kız?” Bana yalan mı söylüyor yoksa? Ben onu çok terbiyeli yetiştirdim. Asla bana yalan söylemez kızım.”
“Ona hiç şüphem yok ancak akşamları çıkıp nereye gittiğini bilmiyorum. Sanırım uyandığında biraz konuşmamız gerekecek.”
“Tamam uyandır, konuşun siz.”
“Yok teyze karışma sen, uyusun biraz daha. Ben kapının önünde bekliyor olacağım. Eğer uyanırsa yanıma gelmesini söylersin olur mu?”
“Tamam oğlum. Ben söylerim uyandığında.”
Fatih kapıya çıkmadan kırdığı kilidi idare edecek şekilde düzeltti. Saha sonra kapıya çıkıp bir sigara daha yaktı. Özlem’in her gece evden çıkıp nereye gideceğini düşündü. Neden bunu Fatih’e söylememişti? O daha önce hiçbir şeyi saklamamıştı. Bu işte kesin bir sıkıntı vardı ancak ne olabilirdi, emin değildi. Kendi kendine düşünürken bir anda başından aşağıya kaynar sular döküldü. Özlem’ in her gece evden çıkıp onu takip ettiğini anladı. Çünkü günlerdir birisi tarafından izlendiğini düşünüyordu ancak kimseyi görmediği için pek de sorun etmemişti bunu. Eğer gerçekten de Özlem önceki gece onu takip ettiyse kesinlikle cinayetten de haberi vardı.
Ne yapacağını bilmiyordu. Eğer Özlem durumu anladıysa söylediği tüm yalanları da öğrenmiş demekti. Artık bu saatten sonra bir daha asla Fatih’in yüzüne bakmazdı. Korku ve panik içerisinde ne yapması gerektiğini düşündü. İlk başta başka bir yalanla üstünü kapatmak istedi ancak yalanların elbet bir gün ortaya çıktığı bir gerçekti. Eğer bu söyleyeceğinin de yalan olduğu öğrenilirse çok kötü olurdu. Çaresiz bir şekilde doğru söylemekten başka yolu olmadığını anladı. Zaman âdeta durmuştu, akmıyordu. Az sonra belki Özlem uyanacak ve Fatih’ten nefret ediyor olacaktı. Hiçbir şey zoruna gitmiyordu ancak eğer bir daha Özlem’i göremezse artık bu hayatta hiçbir amacı kalmayacaktı.
Bir süre daha bu şekilde düşünmeye devam ederken içeriden Özlem’in sesinin geldiğini duydu. Uyanmıştı ancak önceki geceki nefreti ve öfkesi hâlâ üzerindeydi. Bunu hissedebiliyordu. Özlem evden dışarıya bir adım attı. Göz altları uykusuzluğunu belli ediyordu. Fatih ayağa kalkıp bir iki adım atarak yanına yanaştı.
“Dün gece neden geç saate kadar uyumadın? Bu saat oldu, hâlâ uyuyorsun.”
“Bana neden yalan söyledin?”
“Anlamadım.”
“Anlamıyor gibi davranmayı bırak. Bana neden yalan söyledin?”
“Bunu burada konuşmasak olur mu? Gel benim eve geçelim istersen, orada daha rahat konuşuruz.”
“Ne o? Yoksa sıradaki kurbanın ben miyim?”
“Neler söylüyorsun sen Özlem? Lütfen gel, bunu müsait bir yerde konuşalım. İnsanlar bizi duyuyor.”
Fatih arabasının kapısını açtı. Özlem bir süre baktıktan sonra arabaya bindi. Fatih kendi evine doğru sürmeye başladı. Yol boyunca tek kelime dahi etmediler. Özlem yüzüne dahi bakmıyordu Fatih’in. Eve vardıklarında Fatih kapıyı açar açmaz Özlem içeri girip yukarı çıkmaya başladı. Fatih ne olduğunu anlayamadan arkasından takip etmeye başladı. Özlem yatak odasına gidip gizli odanın kapısını açıp içeri girdi. Fatih de arkasından girip ona bakıyordu. Özlem içeri girer girmez konuşmaya başladı.
“Şu odadaki her şeye iyice bir bak. Burada ne görüyorsun?”
“Aşkım lütfen izin ver açıklayayım.”
“Ne görüyorsun dedim.”
“Annem ile yaşadığım kulübeden kalanlar.”
“Peki bu kulübede yaşamanın nedeni neydi?”
“İnsanlar benden nefret ediyordu. Beni ve annemi öldürmek istedikleri için kimsenin göremeyeceği bir yerde yaşıyorduk. Kimse bizi sevmediği ve yardım etmediği için de bu eski eşyalarla yaşamak zorunda kaldık.”
“İnsanlar senden neden nefret ediyordu biliyor musun? Senden korktukları için. İstediğin zaman istediğin yerde onları kolaylıkla öldürebileceğin için senden nefret ediyorlardı. Seninle baş edemeyecekleri için seni öldürmek istiyorlardı. Ama sen bana ne dedin? Ben kötü bir insan değilim, kimseye zarar vermek istemiyorum ve ben kimseyi öldürmem. Ama sırf annen öldürüldüğü gün orada bulundukları için iki masum insanı gözünü kırpmadan öldürdün. Onların tek suçu o gün orada, kulübenin yanında olmaktı ama bu yüzden ikisi de artık yaşamıyor. Şimdi anlıyor musun neden senden korktuklarını ve neden senden nefret ettiklerini? Senin bir gün bir canavara dönüşeceğini hepsi biliyordu ve o gün geldiğinde çok daha kötü olacağı için henüz sen daha bebekken seni öldürmek istediler. Seni öldüremedikleri için annene zarar vermek istediler ama ikiniz de bir şekilde hayatta kaldınız ve belli bir yaşa gelene kadar insanlardan saklandınız. Eninde sonunda bunun olacağı belliydi. Sen güçlerini keşfedecektin ve insanlar artık sana karşı tamamen savunmasız kalacaklardı. Öyle de oldu.”
“Onlar masum falan değildi. Eğer o gün kaçmasalardı, bana yardım etselerdi belki de annem ölmeyecekti. Ama onlar paramızı çalıp annemin katiliyle birlikte kaçmayı seçtiler. En az onun kadar suçlular. Masum olan tek kişi benim annemdi. O kimseye bir zarar vermemişti. Tek istediği oğluyla birlikte insanların yargılamadığı ve nefretle bakmadığı güzel bir hayat yaşamaktı ama bunu bile bize çok gördüler. Bu insanların hepsi ölmeyi hak etti. Ben sadece onlara hak ettikleri cezayı verdim.”
“Peki ya benim ne günahım vardı? Ben kime ne yanlış yaptım? Sadece seni çok sevdim ve tek istediğim seninle mutlu, güzel bir hayat yaşamaktı. Sen de bana bunu çok gördün. Şimdi de ben mi seni öldürmeliyim ya da bir daha asla senin yüzünü görmesem sorun çözülecek mi?
“Lütfen, bak senin bir suçun yok. Sana yalan söylediğim için çok özür dilerim ancak o gün toplantı salonunda Bahar’ı gördüğümde bunun bir işaret olduğunu düşündüm. Sence de kendi ayaklarıyla benim şirketime gelmesi bir tesadüf müydü? O ölmeyi hak etmişti. Abisi bunu öğrendiğinde belki biraz olsun benim yaşadıklarımı anlayabilir.”
“Sen nereden biliyordun o gün Bahar’ın toplantıya geleceğini? Hiçbir zaman toplantılara katılmazdın ne oldu da o gün içeri girdin ve onu gördün?”
Fatih artık her şeyi anlatması gerektiğini anladı. Çünkü Özlem’in bunu öğrenmeye hakkı vardı. Yanındaki koltuğa oturdu ve o gün yaşadıklarını anlatmaya başladı. Yaratığın gelip Fatih’e her şeyi anlatması, tüm olanların onun bir oyunu olduğunu ve sonunda çok kötü bir günah işleyip yaratığın lanetini alacağını söyledi. Özlem çılgına dönmüştü böyle bir şeyi nasıl ondan saklardı? Üstelik yaratığın lanetini almak için elinden gelen her şeyi yapmıştı âdeta.
“Sen bunu benden nasıl gizlersin? Üstelik her şey apaçık ortada. Eğer insanları öldürmeye devam edersen sonunda yaratığın lanetini üzerine alacaksın. Nasıl bu kadar aptal olabildin?”
“Ben asla o laneti üzerime almayacağım.”
“Bu şekilde yaparak mı bunu sağlayacaksın? Sen çoktan kendini bu lanete kaptırmışsın bile eğer ki Hüseyin’i ya da Furkan’ı öldürecek olursan lanet senin üzerine geçecek anlamadın mı?”
“Bana onun yaptığından çok daha büyük bir günah işlemem gerektiğini söyledi. O yüzlerce cadıyı ve onların soyundan gelen herkesi öldürmüş. Ben iki kişiyi öldürdüğüm için mi onun lanetini alacağım?”
“Bak Fatih belli ki o yaratığın farklı bir planı var ve eğer sen böyle yapmaya devam edersen onun bu planı gerçekleşmiş olacak. Lütfen, sana yalvarıyorum insanları öldürmeyi bırak. Sen katil değilsin.”
“Bitti zaten yemin ederim ben daha kimseye zarar vermeyeceğim. O benden annemi aldı ben de ondan kardeşini aldım. Artık intikam yeminim sona erdi. Bir daha asla kimseye böyle bir şey yapmayacağım, sana söz veriyorum.”
“Lütfen böyle olsun. Eğer bir kişiye daha zarar verirsen seni asla affetmem ve bir daha asla benim yüzümü göremezsin.”
“Bir daha asla ama asla böyle bir şey olmayacak. Ben bundan sonra yalnızca seninle olmak istiyorum. Eğer beni bu berbat hayattan kurtarmak istiyorsan lütfen benimle gel, gidelim buralardan. Ölene dek mutlu yaşayabiliriz. Sultan teyzeyi de yanımıza alırız. Kimseye ihtiyacımız yok. Ölene dek bize yetecek kadar param var, yeter ki sen kabul et.”
Özlem hâlâ olanların etkisindeydi. Fatih iki kişiyi öldürmüştü. Her ne kadar annesinin intikamını almak için de olsa bu kabul edilecek bir yanlış değildi. Yine de Fatih’i o kadar çok seviyordu ki onunla birlikte yepyeni bir hayat kurmak ve insanlardan uzakta yaşamak gerçekten çok iyi bir hayaldi. Üstelik eğer kabul ederse gerçek olacaktı.
“Lütfen bunu kabul et yoksa ben gerçekten de o yaratığın istediği bir canavara dönüşeceğim. Ben lanetlenmek istemiyorum, seninle güzel bir hayat yaşamak istiyorum. Tek istediğim bu.”
Özlem de bir tek bunu istiyordu. Gözyaşlarıyla birlikte koşarak Fatih’e sarıldı. Bu çok uzun bir sarılmaydı. Sessiz bir şekilde “Beni hiç bırakma olur mu?” diye kulağına fısıldadı. Fatih iyice sarıldı. “Seni asla bırakmayacağım,” dedi.

İSTENMEYEN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin