Deniz tüm dikkatiyle kulübeyi inceliyordu çünkü daha önce hep Fatih’in evini görmek istemişti. Kim bilebilirdi bu şekilde göreceğini? Furkanlar etrafı kolaçan ediyor, Bahar ise yaşadığı şokun etkisiyle hareketsizce duruyordu. Görünüşe göre kulübede kimse yoktu. Ne Fatih ne de Özlem evdeydi. Furkan daha fazla dayanamayıp “Bir şeyi kontrol etmem lazım,” dedi. Hüseyin neyden bahsettiğini bilen tek kişi olduğu için “Bence bunu yapmamalısın, biraz daha durur gideriz,” dedi. Furkan kafasına koymuştu. “Hemen geleceğim,” diyerek kulübeye yaklaşmaya başladı. Deniz de arkasından yürümeye başladı ve hep beraber kulübeye doğru yürüdüler.
Furkan merdivenlerin yanına gitti ve geçen sefer gördüğü şeyin doğru olup olmadığını kontrol etmek istedi. Deniz ne yaptığını sorduğunda, “Bunu görmeniz gerekiyor,” diyerek merdiveni kaldırdı. Deniz ve Bahar gözlerine inanamadılar. Merdivenin altı para doluydu. Neredeyse hepsinin hayatını kurtarmaya yetecek kadar çok para vardı. Deniz şaşkınlığı biter bitmez “Kapat hemen orayı,” dedi “o para bize ait değil,” diye kızdı. Bahar ne diyeceğini bilmiyordu. Furkan’sa iyice gözleri dönmüş bir şekilde sessizce Deniz’e bakıyordu. Tam Furkan ellerini paraya atmıştı ki bir anda Özlem’in sesi duyuldu.
“Deniz ne yapıyorsunuz burada, neden eşyalarımızı karıştırıyorsunuz?” dedi. Deniz mahcup bir şekilde ne diyeceğini düşünürken Özlem hızla Furkan’ın yanına geldi ve “Kapat orayı lütfen,” dedi “onlar bize ait. Oğlumla İstanbul’a taşınmamız için biriktirdik o parayı.” Ama Furkan’ın gözü dönmüştü artık parayı almak için uğraştı. O sırada Özlem elindeki parayı almak istedi ve tam bunu başaracakken bir anda bir inleme sesi yükseldi.
Fatih uzaktan gördü. Deniz’i ve annesinin sesini duyunca âdeta donmuştu. Furkan arkasını döndüğünde Fatih’le göz göze geldi. Özlem’den uzaklaştığı anda Fatih o kahrolası gerçeği gördü. Furkan, annesinin göğsüne devasa bir bıçak saplamıştı. Herkes şaşkınlık ve korku içerisindeydi. Deniz’in dili tutuldu âdeta. Bahar gözyaşları içinde “Abi!” diye bağırdı. Hüseyin ise hâlâ olayın gerçekliğini sorguluyordu. Fatih gözleri dolu bir şekilde annesine bakıyordu. Saniyeler içerisinde tüm hayatı mahvolmuştu âdeta. Furkan paranın olduğu poşeti alıp koşmaya başladı. Hüseyin, Bahar, Deniz ne yapacaklarını bilemediler. Onlar da koşmaya başladı. Fatih hemen Özlem’in yanına koştu. Annesinin göğsünde kocaman bir bıçak saplıydı ve bunu yapan en samimi arkadaşı Furkan’dı. Özlem gözlerinden yaş akarken oğluna baktı. “Oğlum,” dedi sesi titreyerek “özür dilerim, seni yalnız bırakacağım için çok özür dilerim,” dedi. Fatih delirecek kadar sinirliydi, ne yapacağını bilmiyordu. Onlarca özel gücü olmasına rağmen annesinin kanamasını durduramıyordu. “Anne lütfen beni bırakma!” diye bağırdı.
Özlem neredeyse son nefeslerini vermek üzereydi. Fatih’in gözleri kan kırmızısına dönmüştü, gözlerinden yaşlar süzülüyordu ama elinden hiçbir şey gelmiyordu da. Özlem oğlunun yanağına elini uzattı, belki de son kez dokunuyordu ona. Bütün hayatı zorluklarla geçmişti ve her şeyi Fatih için yapmıştı. Tam o sırada Fatih’in arkasında bir kişi belirdi. Bu fabrikanın sahibi yaşlı adamdı. Özlem’e doğru gülerek bakıyordu. Özlem artık konuşamayacak hâldeydi. Fabrikanın sahibi yanına yaklaşıp “Beni hatırladın mı?” diye sordu. Bir anda gözleri alev kırmızısına döndü. Özlem’in gözünden yaşlar akmaya devam ediyordu ama sesi dahi çıkmıyordu. Fatih ise annesinden başka hiç kimseyi görmüyordu.
Fabrikanın sahibi kılığındaki o yaşlı adam aslında her şeyin başlangıcı olan o gecede Özlem’in gördüğü kırmızı gözlü yaratıktı. Özlem’e iyice yanaşarak, “Bugüne kadar oğluma baktığın için teşekkür ederim ama o bir insan değil, o benim oğlum. O da benim gibi lanetlenmiş bir yaratık. Bütün hayatı boyunca hep insanlar ondan nefret edecek ve o da insanlardan nefret edecek. Çünkü insanlar seni ondan aldılar. Emin ol intikamını çok güzel bir şekilde alacak,” dedi hafif bir gülümsemeyle. Özlem, Fatih’e bakarak oğlunun o kan kırmızısı gözlerinin içine bakarak onu uyarmak istedi ama tüm çabasıyla söyleyebildiği tek kelime “İNTİKAM,” oldu. Cümlenin devamını getiremeden hayata gözlerini yumdu. Fatih annesinin artık hareket etmediğini görünce tüm dünyası başına yıkıldı. Bütün gücüyle bağırmaya başladı “Anne!” diye.
Öyle güçlü bağırmıştı ki, öyle sinirlenmişti ki bir anda bütün köy sallanmaya başladı. Öyle sallanıyordu ki çok şiddetli bir depremden daha da etkiliydi. Bütün ağaçlar köklerinden sökülmeye başladı. Binalar yıkılıyor, insanlar etrafa koşmaya başlıyordu. Furkanlar ise sallanmanın etkisiyle dengelerini kaybetti ve her biri bir yere düşüp kaldı. Birkaç dakika boyunca sallanmaya devam etti. Tüm şehir hissediyordu bu sallanmayı. Fatih’in sesi kısılacaktı neredeyse, sakinleşemiyordu. Annesinin son sözleri ise “İNTİKAM,” olmuştu. Furkanlar köylerine döndüklerinde neredeyse tüm evler yıkılmıştı. Tüm köylüler köylerini terk ediyor, şehre doğru kaçıyorlardı. Furkanların gidecek hiçbir yerleri yoktu artık.
Furkan “Ya benimle İstanbul’a gelirsiniz ve hayalinizdeki hayatı yaşarsınız ya da Fatih hepinizi öldürür. Görmüyor musunuz bütün bu depremleri yapan o. Hepimizi öldürecek. Benimle gelin. Bu para hepimizi kurtarmaya yeter!” diye bağırdı. Herkes panik hâlindeydi ve ne yapacağını bilmiyordu. Fatih gerçekten çok sinirlenmişti. Bütün köyü yerle bir ettiyse onlara kim bilir ne yapardı? Çaresizlik içinde hepsi Furkan’la İstanbul’a kaçmayı kabul etti. Yanlarına hiçbir şey almadan yola çıktılar. Ailelerini, her şeyi geride bırakmak zorunda kalmışlardı ve hepsi para içindi. Bundan sonraki zamanda hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Ne Denizler için ne de Fatih için...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSTENMEYEN
FantasiaHızlı adımlarla sesin geldiği yere doğru yürümeye başladı ve çalıların arasında bir anda koyununu fark etti. Fakat koyunun yanında insana benzeyen ama âdeta geceden daha karanlık bir şey duruyordu. Ne olduğunu anlamak için dalları biraz aralamıştı k...