EN BÜYÜK GÜNAH

1K 59 12
                                    

Fatih o gün yaratığın söylediklerini anlatırken laneti kaldırmak için 26.06.1999’da doğacak olan bir çocuğun 18 yaşına geldiğinde bedenini ele geçirmesi gerektiğini söylemişti. Ama bu çok tuhaftı çünkü saat 00:00’ı gösterdiğinde çoktan Ağustos’un 17’sine girmişlerdi. Yani bu çocuk doğalı iki ay olmuştu. Özlem önceki gece hiç uyuyamadığı için Fatih onu kendi yatağına yerleştirdi. Dudağından öptükten sonra “Ne olursa olsun seni her zaman çok sevdim ve çok seveceğim,” dedi. Özlem neredeyse gözlerini zor açık tutuyordu. “Ben de seni çok seviyorum,” diyerek uykuya daldı. Fatih de içeriye geçip her zaman yaptığı gibi o gün olanları düşündü. Bu sefer gerçekten de yaptığı her şeyden pişmanlık duyuyordu. En başta olanları Özlem’e anlatmış olsa belki de olaylar çok daha farklı gelişecekti.
Bir süreliğine yaratığın onunla konuştuğu güne geri döndü ve tekrar yaşarcasına hatırlamaya başladı. Verdiği tarihte doğacak olan çocuk kimdi, şu an neredeydi, acaba gerçekten de bir gün o büyük günahı işleyip laneti üzerine alacak mıydı? Eğer böyle bir şey olursa çocuk 18 yaşına gelene kadar normal bir insan olamayacaktı. Aslında hiçbir zaman normal bir insan olmamıştı. Doğduğundan beri insanlar ona bir canavarmış gibi davranıyordu. Yani bu lanet onda pek de bir şey değiştirmeyecekti. Ama kafasına takılan şey bunca yaşadığı olay, tanıdığı insanlar, sevdiği ve kaybettiği insanlar, öldürdüğü insanlar ve uğruna öleceği insanlar… Bunların hepsi bir oyun muydu? Kırmızı gözlü yaratığın Fatih’e lanetini devretmek için kurduğu bir oyun. Bu neredeyse imkânsızdı çünkü hiç kimse bir insanın vereceği kararları tahmin edemezdi. Yani kısacası geleceği görmek mümkün değildi.
Fatih’in hayatı hep zorluklarla geçmişti. Ama her şeye rağmen bu dünyayı çok seviyordu. Belki insanların hepsi kötü olabilirdi ama sadece bir tane insan iyiyse onun için bile olsa sevmeye değerdi bu dünya. Saat neredeyse üçe gelmek üzereydi. Fatih çekmecesinden Özlem’in fotoğrafını çıkardı. Uzun bir süre baktıktan sonra çerçeveden çıkarıp fotoğrafı cebine koydu. Artık Özlem onun hayatının bir parçasıydı. Onu bu fotoğrafa bakarak değil gözleriyle görerek yaşayacaktı. Tam fotoğrafı cebine koymuştu ki bir ses duydu. Birisi Fatih’in evine girmeye çalışıyordu. Fatih hemen evdeki tüm elektriği kesti. Kapının kilidi birkaç uğraş sonra açıldı. Fatih sessiz bir şekilde hırsızın içeri girmesini bekliyordu. Koltuğuna oturup sigarasını yaktı.
Hırsızın merdivenleri yavaş yavaş çıkması Fatih’in onu duymasına engel değildi. Eğer o an içeride Özlem uyuyor olmasaydı Fatih bu hırsıza çok kötü şeyler yapabilirdi. Ancak artık iyi birisi olacağına söz vermişti. Hırsız merdivenleri bitirdi ve Fatih’in bulunduğu odanın kapısını yavaşça açmaya başladı. İçeriye tam giderken bir ses duydu.
“Birisini mi arıyordun? Yoksa yanlış adrese mi geldin?”
Hırsız yakalandığını anladığında kapüşonunu indirdi ve elindeki silahı doğrulttu. Fatih gözlerine inanamadı. Karşısında duran kişi Furkan’dı. Hemen ışıkları geri getirdi. Artık birbirlerinin gözlerine bakıyorlardı.
“Demek sensin he. Bunca sene bütün İstanbul’da ararken… Sen kendi ayaklarınla benim yanıma geldin öyle mi?”
“Kardeşimi sen mi öldürdün?”
“Demek kardeşinin öldüğünü öğrendin. Çok yazık oldu, henüz çok gençti. Üstelik şirketini epey bir büyütmüştü. Böyle bir müşterimi kaybetmek çok üzücü oldu benim için.”
“Sen benim hayatımı mahvettin. Yıllarca senin yüzünden saklanarak yaşadım. Deniz, Hüseyin, Bahar… Hepsi benden nefret ettiler. Yıllarca kardeşimi göremedim.”
“Ben de derdim var sanıyordum. Meğer Furkan Bey neler çekmiş neler. Benimle dalga mı geçiyorsun lan sen? Bir poşet para için annemi öldürdün sen. Yıllarca anne özlemiyle yaşadım. Bu dünyadaki en değerli varlığımdı o benim.
Tek istediğim annemle birlikte İstanbul’a taşınıp güzel bir hayat yaşamaktı. İnsanların bizi yargılamadığı ve bizden nefret etmediği bir yere taşınıp sıradan bir hayat yaşamak. Ama senin yüzünden mahvoldu her şey. Şimdi karşıma geçmiş kardeşini neden öldürdüğümü bana soruyorsun. Kardeşini sırf senin yerini öğrenebilmek için öldürdüm. Eğer sen daha önce benim evime gelmiş olsaydın belki kardeşin yaşıyor olabilirdi.”
“Artık kaybedecek hiçbir şeyim yok. Senin korkunla yaşamak zorunda değilim. Şimdi seni öldüreceğim ve tüm bu lanet artık sona erecek.”
“Bunca sene sonra bulabildiğin tek çözüm bu mu? Eline bir silah alıp benim evime geldin ve beni tehdit mi ediyorsun?”
Furkan elindeki silahın tetiğini çekti ve tekrar doğrulttu.
“Artık bitti. Her şey için çok özür dilerim. Hiçbir şeyi isteyerek yapmadım. Ben bir anlığına parayı görünce ne yapacağımı bilemedim ve şeytana uydum. Lütfen beni affet.”
Konuşmasını bitirir bitirmez gözlerini kapatıp silahını ateşledi. Peş peşe sıkmaya başladı. Silahında tek bir mermi kalıncaya dek ateş etmeye devam etti. Gözünü geri açtığında Fatih’in cansız bedeniyle karşılaşmayı bekliyordu ama sapasağlam bir şekilde karşısında duruyordu. Sanki hiçbir mermi isabet etmemiş gibiydi ancak mermilerin vücuduna girme sesini dahi duymuştu.
“Neler oluyor burada, neden hâlâ hayattasın? Az önce sana defalarca ateş ettim. Nasıl hâlâ ayakta olursun?”
“Sence ben silah ile öldürülebilir miyim? Annem öldükten sonra defalarca kendimi öldürmeye çalıştım. Hiçbiri sonuç vermedi. Benim lanetim ölümle kaldırılamaz. Ama asıl lanet seni öldürdüğümde başlayacak.”
“Lütfen Fatih, sana yalvarırım beni öldürme. İki tane çocuğum ve çok sevdiğim bir eşim var. Eğer bana acımıyorsan onlara acı. Sen annesiz yaşamanın ne demek olduğunu biliyorsun, onlara da babasız yaşamayı öğretme.”
“Sen annemi öldürürken gözünü hiç kırpmadın bile. Bu kadın öldüğünde Fatih tek başına kalır, yapayalnız ne yapar demedin. En azından onlara bakabilecek bir anneleri var. Benim ise hiç kimsem yoktu. Ben de o zamanlar çocuktum. Eğer ki doğaüstü yeteneklerim olmasaydı belki de çoktan ölmüştüm senin yüzünden.”
“Ben bir hata yaptım ve yıllarca bunun bedelini ödedim. Herkes uzaklaştı benden, kimsem kalmadı. Eşim ve çocuklarımdan başka kimsem yok. Sen de beni öldürürsen bu acıları çekeceksin, ölene kadar vicdan azabıyla yaşayacaksın.”
“Eğer şu an seni öldürmezsem işte o zaman ölene kadar vicdan azabıyla yaşarım. Artık sonun geldi. Hiçbir güç seni benim elimden alamaz.”
Fatih intikam hırsının verdiği enerjiyle her şeyi unutmuştu ancak bu hatası onun her şeyine mal olacaktı. Furkan silahı kendi kafasına dayadı ve son mermiyi kendisine sıkmak istedi çünkü bu onun için kolay bir ölüm olacaktı. Fatih bu cezaya razıydı çünkü tek istediği onun ölmesiydi. Bunu kimin yaptığı umurunda değildi. Furkan tam ateş edecekken odanın kapısı açıldı. İkisi de o yöne doğru kafasını çevirdi. İşte o an her şeyin bittiği son andı. Özlem kapıdan içeriye girip “Burada ne oluyor?” diye sordu yarı uykulu bir hâlde. İçeriden gelen silah seslerine uyanmıştı ama hâlâ kendisine tam gelememişti.
Fatih’in başından aşağıya kaynar sular döküldü. Özlem’in evde olduğunu bir anlığına unutmuştu. Furkan ise neye uğradığını şaşırmıştı. Karşısında yıllar önce öldürdüğü kadını görünce panikledi ve ne yapacağını şaşırdı. Silahı kafasından çekip Özlem’e doğrulttu. Fatih fark edene kadar son mermi çoktan ateşlenmişti. Bir saniyeliğine zaman âdeta durdu. Özlem, Fatih’in gözlerinin içine bakarak yere yığıldı. Mermi tam göğsüne isabet etmişti. Furkan silahı elinden düşürdü ve panikleyerek evden dışarıya doğru koşmaya başladı. Fatih sadece sessiz bir şekilde “Özlem,” diyebildi. Koşarak yanına gitti ve başını dizlerinin üzerine koydu.
“Aşkım lütfen, lütfen beni bırakma. Şimdi ambulansı arıyorum, gelip seni kurtaracaklar. Lütfen biraz dayan, yalvarırım gitme. Sen gidersen benim bu dünyada kimsem kalmaz. Lütfen.”
Fatih telefonunu çıkarıp ambulansı aradı, bağırarak evin adresini verdi. Özlem’in vurulduğunu ve kan kaybettiğini söyledikten sonra telefonu kapatıp Özlem’e döndü. Yüzünü öptü, saçlarını düzeltti, bir eliyle de yaranın üzerini kapatmaya çalışıyordu. Ancak kan o kadar hızlı akıyordu ki elbisesi tamamen kan içinde kalmıştı.
“Lütfen, lütfen, lütfen, sana yalvarıyorum beni bırakma. Şimdi ambulans gelecek ve seni hastaneye götüreceğiz. Yeter ki biraz daha dayan ne olur. Sen gidersen ben yaşayamam, bu acıya tekrar dayanamam. Yalvarıyorum beni terk etme.”
Fatih gözyaşlarıyla bunları söylerken Özlem kısık sesle bir şeyler söyleme çalıştı. Fatih hemen eğildi, kulağını Özlem’in dudaklarına yaklaştırdı. Özlem’in acı içerisinde son söylediği sözler “Seni seviyorum,” oldu.
Özlem’in kolları sonsuzluğa gidercesine iki yana düştü. Gözlerindeki o parıltı bir anda söndü ve karardı. Artık o güzel yüzü ve bedeni son nefesini verdi. Fatih ne kadar bağırsa çağırsa da artık yapacak hiçbir şey yoktu. Bu dünyada sevdiği iki kadın da aynı kişi yüzünden aynı şekilde Fatih’in kollarında ölmüştü.
Fatih, Özlem’in tüyden daha hafif bedenini yavaşça yere bıraktı. Yüzünde ölümün en acı bakışıyla ayağa kalktı ve olan biten her şey gözlerinin önünden su gibi akmaya başladı. Özlem’i asansörde ilk gördüğü o an, onun fotoğrafını eline ilk aldığı an, onunla ilk defa konuştuğu ve o günden bugüne kadar yaşadıkları her an gözünün önünden bir film şeridi gibi kayıp gitti. Artık Fatih’in bu dünyada yaşamak için hiçbir sebebi yoktu. O an yapması gereken tek bir şey vardı. İki defa sevdiği insanı elinden alan, asıl lanetlenmiş kişiyi yani Furkan’ı bu dünyadan silmek… Artık onu arayarak kaybedecek bir zamanı yoktu. Ve bu dünyada yaşamayı hak eden tek bir insanın bile olmadığını düşündü. O kadar çok sinirlenmişti ki yer titremeye başlamıştı.
Fatih bütün sinirini topladı doğduğu günden o güne kadar ne kadar zorluk yaşadıysa ne sıkıntı çektiyse hepsini düşündü ve hepsinin öfkesini içinde topladı. Son kez arkasına dönüp Özlem’e baktı. Cansız bedeninde hâlâ kapanmamış gözleri ona bakıyordu. Fatih’in gözlerinden yaşlar akmaya başladı ve tüm gücüyle birden bağırmaya başladı. Bu o kadar şiddetli bir haykırıştı ki ilk önce çevredeki tüm evlerin camları paramparça olmaya başladı. Daha sonra yer titremeye ve sallanmaya başladı. Sarsıntının şiddeti öyle yüksekti ki birkaç saniye sonra tüm şehir yerinden oynamaya başlamıştı. Binalar yıkılıyor ve çöküyordu, tam 45 saniye boyunca her yer sallanmaya ve yıkılmaya devam etti. Neredeyse İstanbul’un büyük bir bölümü tamamen yok oldu. İnsanlar uykularından uyanmaya fırsat bulamadan yıkılan evlerin altında kaldılar. Binlerce belki de on binlerce insan hayatını kaybetti. Furkan ise koştuğu yoldaki bir binanın yıkılmasıyla molozların altında kalarak hayatını kaybetti. Fatih kendisine geldiğinde onun bulunduğu ev hariç çevresinde ne varsa yıkılmış ve harap olmuştu. Dışarıdan insanların çığlıkları yankılanıyordu. Herkes binaların altında kalanlara sesleniyordu. Çığlıklardan kulağı patlayacaktı neredeyse Fatih’in.
Artık hiçbir insanın hayatı önemli değildi. O an kıyamet kopsa ve tüm insanlık yok olsa umurunda bile olmayacaktı. Onun için bu dünyada değerli olan son şey de artık yoktu. Özlem’in yanına gidip onu son kez dizlerinin üzerine aldı. Saçlarını okşayıp alnından öptü. Tam o sırada karşısında siyah bir duman belirdi. Kırmızı gözlü yaratık tam karşısında duruyordu.
“Ben sana demiştim. Her şey planlandığı gibi oldu. Sen sevdiğin birisini ilk defa kaybettiğinde insanlardan nefret etmeye başladın ama ikinci defa kaybettiğinde artık tüm insanlığı öldürecek hâle geldin. Benim lanetimi kaldıracak tek şey bir kişiyi benim işlediğimden çok daha kötü bir günah işlemeye zorlamaktı. Ama ben seni zorlamadan bile bunu başardım. Sen on binlerce insanın ölümüne sebep oldun ve bir o kadar insanı sakat bıraktın. Bundan daha büyük günah olabilir mi? Artık benim lanetim sona erdi. Bundan sonra bu beden sana ait, ben ise artık özgürüm. Bekle beni sevgilim, yanına geliyorum.”
Fatih henüz daha bir kelime edemeden bir ışık geldi gözüne o kırmızı gözlü yaratık karanlığın ortasında güneş gibi parlamaya başladı ve ışık söndüğünde o sıradan bir insana dönüşmüştü. Fatih ise olanları anladığında artık çok geçti. Birden vücudunun parçalanmaya başladığını hissetti. Derisi dökülmeye başlamıştı. Ellerinden, bacaklarından, yüzünden et parçaları kopup yere düşüyordu. Işık söndüğünde Fatih’ten geriye sadece simsiyah bir beden ve iki kırmızı göz kalmıştı. İnsana dönüşen o yaratık ise saniyeler içerisinde yaşlanıp yere yığıldı. Fatih’e doğru kafasını çevirdi.
“Her şey için çok özür dilerim. Unutma 18 yaşına geldiğinde o bedeni ele geçirip sıradan bir insan olabilirsin yoksa sonsuza dek bu lanetle yaşamak zorunda kalacaksın.”
Son sözlerini de söyledikten sonra kafasını yere indirdi ve son nefesini verdi. Artık lanetli yaratık ölmüştü ancak onun yerini Fatih almıştı. Bundan sonraki hayatını bir canavar olarak yaşamak zorundaydı. Tabii, eğer o bedeni ele geçirmezse...

İSTENMEYEN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin