(Bölüm Şarkısı/1: MS MR - Painted)
"Tutkulardan intihar. Günlerden çarşamba. Ve ölmekten bir sayfa. Sayfa..." Giray, Tutku'nun etrafında saçma sapan hareketler eşliğinde dans edip şarkı sözlerini mırıldanırken aynı, dişisini etkilemeye çalışan arizona kertenkelesine benziyordu. Birinin bunu ona söylemesi gerekiyordu. Çünkü itici olması yanı sıra kendini, komik duruma düşürüyordu ve muhtemelen bunun farkında değildi.
Sanırım, aşık olunca böyle oluyordu. Ama aşık olundu diye de kişinin olmadığı bir kişi gibi davranması ya da öz kimliğini yitirmesine gerek yoktu. Her şeyden önce, kendi öz benliği, hem kendine hem de karşı tarafa olan saygısı, sevgisi ve kendi olarak var olmalıydı, o aşkın içinde. Aşktan gözü kör olmamalıydı. Yoksa, farkında olmadan hayatında çok şey kaybedip kaçırabilirdi, insan...
Tutku, derin bir nefes alıp sakince Giray'a döndü. "Giray."
"Evet."
"Defol!"
"Kırdın beni, God damn it." Elini, kalbinin üstüne koyup başını, sanki acı çekiyormuş gibi geri götürdüğünde Giray, "geri zekalı." Diyip, göz devirdi Tutku.
"Bu aşkın katili sensin." Diyip, omuz silkti Giray ve umursamazca oynamaya devam etti.
Gülüp başımı umutsuzca iki yana sallayarak bakışlarımı etrafta gezdirdim. Gördüğüm görüntüyle gözlerimi kısıldı. Öfkeli bakışlarım Jonas'ı ve tam karşısında ona gülerek bir şeyler anlatan kızıl güzeli buldu. Neye bu kadar öfkelenmiş ve rahatsız hissetmiştim?
Evet, ondan hoşlanıyordum ama bu, uzun zaman önceydi. Hatta, katil olduğuna şahitlik edince bu duygulardan tamamen arındığıma emindim. Sonuçta, ben hukuk fakültesi öğrencisiydim. Hayatımda suçlulara ve adalete karşı olanlara yer yoktu. Ama sanırım, kalbe de söz geçmiyordu. Tanrım! Bana bir şeyler oluyordu...
Sinirle ayağımı yere vurdum ve elimdeki kokteyli tek dikişte bitirdim. Alkol kullanmıyordum. Çünkü hemen sarhoş oluyordum ve yanımda güvenebileceğim kişiler olmayınca da başıma bela açıyordum. Hele de son yaşananlardan sonra...
"Tutkunu olduğum, Tutku'm sen bana neden böyle yaparsın? Halimi görmezsin? Sesimi duymazsın? Kalbimin sana depar atışlarını hissetmezsin? Sen üç milyar yedi yüz elli milyon, sen, milyar, milyon... Ben sana ne yaptım?" Birileri çoktan kafayı bulmuş diyeceğim ama Giray'ın normal hali de sarhoş hali gibi olduğundan diyemiyorum.
"Abdülhamit'i savundun." Diyen Martha'yı duyan tek kişi ben olmuştum. Göz göze gelince de ister istemez gülmüştük. Sanırım, Giray'a fazla maruz kalıyordu ki pek çok Türk esprisine hakimdi.
"Savunmadım."
Tutku, gözlerini devirip Giray'a döndü. "Uza, Giray." Ardından kolunu Giray'dan kurtarıp omuz atarak yanımızdan uzaklaştı.
Bakışlarım yeniden Jonas'a kaydığında bedenim gerildi. Şu an, nedenini bilmediğim bir sebepten ötürü, fazlasıyla öfkeliydim. Bu yüzden Tutku'ya hak vermiştim ve olayı farklı bir yere bağlayarak hem bir suçlu hatta, birden fazla suçlu hem de saçma bir gerekçe arıyordum. Sanırım, bulmuştum da.
Giray, suça ortaklık edip katil Jonas'a yardım ve yataklık yapmıştı. Resmen, evimizde bir, çevremizde üç zanlı vardı. Giray. Pamir. Jonas. Ama ben, her şeye rağmen, yine de Giray'a kızamıyordum. Çünkü doğrumla yanlışımla her zaman yanımda olmuş, beni korumuştu. Bir nevi o, benim ailem olmuştu. Bazen, aile olmak için kan bağına gerek yoktu. Bazı şeyler sevgi ile de oluşurdu. Yine de tüm bunlara rağmen aramızdaki bağ, eğer suçluysa zamanı gelince onu kodese tıktıracağım gerçeğinin önüne de geçemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİRSAM | YARI TEXTİNG
RandomHayatı oyun sanıp belli planlar ve kurallar dahilinde yönetmeye çalışırken farkında olmadan aslında, kendi içimizde kaybolup oradan oraya sürükleniyor, doğru ile yanlışı aynı mantık çerçevesi içinde arıyorduk ama unuttuğumuz bir şey vardı. Biz, birb...