(Bölüm Şarkıları: Ashes Remain - End Of Me, Danity Kane - Stay With Me*)
Kulağımda moduma uygun bir melodi eşliğinde sokaklar boyunca yürüdüm. Yürüdüm. Yürüdüm. Sonra durdum. Düşündüm. Ağladım. Üzerimdeki bakışları umursamadan, kendim ve düşüncelerim arasında kaybolarak. Yaptıklarımı tartarak. Yapılanları anlamaya çalışarak. Kim olduğumu arayarak. Bir sonuca varamayarak... Sessizce akan gözyaşlarım eşliğinde otelden içeri girdim.
Hırsla odaya girince bir an da gelen sinir boşalmasıyla çantamı yere fırlattım. Masanın önündeki eşyalarımı elimin tersiyle devirdim. Yatağın üstüne çıkıp tepindim. Bütün yatağı bozup elime aldığım yastığa yüzümü bastırdım ve birkaç kez kuvvetli bir şekilde çığlık attım. Nefesim tükenince yüzümü yastıktan kaldırıp yatakta cenin pozisyonu aldım. Akan gözyaşlarım, yorgun bedenim ve bitik ruhum eşliğinde uykuya daldım.
Uyandığımda hava kararmıştı. Çalan telefonumla irkildim. Yataktan doğrulup dağınık olan odanın içinde telefonumu ararken yatağın köşesine sıkışmış olan çantamı fark ettim ve uzanıp içinden telefonu çıkardım. Elime telefonu almamla çağrının sonlanması bir oldu. Arayana baktım. Kayıtlı olmayan bir numaraydı. 19 cevapsız arama vardı ve hepsi kayıtlı olmayan numaraya aitti. Kaşlarımı çattım. Kimdi bu? Tam arama tuşuna basacakken aynı anda telefonum yeniden çalmaya başladı. Birkaç saniye bekleyip tedirgince gelen çağrıyı yanıtladım.
"Alo."
"Merhaba, Mahur."
"Merhaba. Siz kimsiniz?"
"Kim olduğum önemli değil. Önemli olan senden ne istediğim." Kaşlarımı çattım.
"Pekâlâ. Ne istiyorsunuz?"
"Flaş belleği."
"Flaş belleği mi?"
"Evet."
"Anlamadım. Ne flaş belleği?"
"Bence gayet iyi anladın."
"Telefon şakası falan mı bu? Eğer, öyleyse hiç komik değil!"
"Ben şaka yapmam!"
"İyi! Ben de şakalardan hoşlanmam, zaten!"
Sinirle telefonu adamın yüzüne kapatıp geri yatağa uzanacakken bir an da patlayan silahlarla ve yere inen camlarla kendimi aynı hızla yere attım. Yatağı kendime siper alıp kafamı koruyarak cenin pozisyonuna geçtim. Tanrım! Neler oluyordu? Yeniden çalan telefonumla elimin birini başımdan çekip ekrana baktım. Arayan yine aynı numaraydı. Korkuyla aramayı cevapladım.
"Şaka yapmadığımı anlamışsındır."
"Ne?"
"Flaş belleği saat 23.00'da iskelenin oradaki çöp kutusuna bırakacaksın. Eğer birine bir şey söylersen olacaklardan ben sorumlu olmam."
"Bahsettiğiniz flaş bellek ne bilmiyorum, bile."
"Ufak bir ipucu. Değerli taşlar, göz önünde ama görülmeyecek şekilde saklanmalı."
"Bu da ne demek?"
"Kim bilir?"
"Dalga mı geçiyorsunuz?"
"Aramaya başlasan iyi olur. Yoksa, geçen sabah olduğu gibi kardeşlerinin yakından bir fotoğrafını daha yollayabilirim sana. Ya da arkadaşlarının veyahutta sevgilinin. Bulman konusunda yardımcı olurlar, belki sana. Hâ? Ne dersin?"
"O. O sen-din. O sabah, Jonas'dan ayrıldığım sabah ondan ayrılmam için bana mesaj atıp tehdit eden pislik sendin! Benden uzak durması için onu incitecek iğrenç kelimler kullandım! Senin yüzünden! Hepsi senin yüzünden! Lanet olsun! Adi pislik! Şerefsiz!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİRSAM | YARI TEXTİNG
RandomHayatı oyun sanıp belli planlar ve kurallar dahilinde yönetmeye çalışırken farkında olmadan aslında, kendi içimizde kaybolup oradan oraya sürükleniyor, doğru ile yanlışı aynı mantık çerçevesi içinde arıyorduk ama unuttuğumuz bir şey vardı. Biz, birb...