(Bölüm Şarkısı/1: Benny Blanco & Halsey & Khalid - Eastside)
Zoraki bir şekilde okuldan içeri adımladığımda her yerim ağrıyordu. Aynı zamanda uykusuz, yorgun ve huysuz bir civciv gibiydim. Gece boyu araştırma yapmış ve bazı sonuçlara ulaşmıştım. Tüm gece camı açık unutunca da şifayı az da olsa kapmıştım. Amfiye doğru ilerlerken herkes bana bakıyormuş gibi hissediyordum ama aslında kimse bana bakmıyordu. Bu tamamen yorgunluktan ve uykusuzluktan kaynaklı bir çeşit paranoyaydı.
Boş bulduğum bir sıraya yerleştiğimde kafamı sıraya koyup acı içinde ölmeyi bekledim. Ama tabi ki de ölmedim. Gözlerimi yumduğumda sıraya birinin oturmasıyla gözlerimi geri açtım. Tutku, endişeli gözlerle bana bakıyordu.
"Sen iyi misin, Safir?" Konuşmaya mecalim olmadığı için gözlerimi açıp kapayarak onu onayladım. Kaşlarını çattı. "Makyaj yapmamışsın, takılarını takmamışsın, rengin kaçmış, gözlerinin altı mor ve her zaman gibi şık değilsin. Bence iyi değilsin." Yaptığı analize karşın kaşlarımı çattım.
"Yani? Bugün de böyle görünmek istemiş olamaz mıyım?"
"Ölü gibi görünmek moda olsaydı, baş görünüş sana ait olabilirdi, tabii ki ama bu daha çok hastalıklı bir görüntü." Diyip, elini alnıma koydu. "Tanrım! Ateşin var. Okula neden geldin? Doktora gittin mi?" Kimseyi endişelendirmek istemediğim için zoraki bir şekilde gülümsedim.
"Evet. Üşütmüşüm. Ateş düşürücü ve birkaç vitamin aldım. Birazdan kendime gelirim." Tutku, tatmin olmamışçasına gözlerini kısıp yüzüme gelen saçlarımı geri çekti. İlk tanıştığımız zamanlar da dışarıdan anlaşamıyor gibi görünüyor ve birbirimize karşı soğuk davranıyorduk. Lakin, geçen zaman içinde kötü olduğumuz zamanlarda her zaman birbirimizin yardımına koşmuş, o soğukluğu ortadan kaldırmıştık. Bu yüzden Tutku'yu seviyordum. En çokta bana gösterdiği anne şefkatini.
"Öyle olsun ama dersten sonra mutlaka revire gidiyoruz." Diyip, elinin tersiyle yanağımı okşadığında onu onaylarcasına gülümsedim.
Yanımdan kalkıp Martha'nın yanına geri oturduğunda yeniden gözlerimi kapattım. O esnada ne sınıfa giren hocayı ne de yanıma oturan Jonas'ı fark etmiştim.
"Mahur." Sesi kulaklarıma melodi gibi gelen kişinin sıcak nefesini yüzümde hissediyordum. Hoş bir koku burnuma dolduğunda gülümsedim ama aynı zamanda tuhafta hissetim. Çünkü koku tanıdıktı ve ben de yine proust etkisi oluşturmuştu ama anımsayamamıştım. Oysaki daha önce de bu kokuyu duyumsadığıma emindim. Bunu sonra düşünmeye karar verip yeniden gülümsedim ve tatlı gelen sesin sahibine doğru sokuldum. "Uyanmalısın, Mahur." Yanağımda hissettiğim soğuk ama yumuşak dudaklar beni irkiltse de hoşuma gitmişti. "Ateşin var."
"İyiyim ben." Diye huysuzca mırıldandım. Saçlarıma dokunan eller beni mayıştırırken derin bir iç çektim. Burnuma dolan tanıdık kokuyla yeniden gülümsedim. "Güzel kokuyorsun."
"Öyle mi?"
"Hmm..."
Kulaklarıma dolan kahkaha ile gözlerimi şaşkınca araladım. Jonas. O kadar yakınımdaydı ki, tek bir yanlış harekette yanlış şeyler olabilirdi. "Jonas." Adını fısıldadığımda gülümsemesi soldu ve donuk bakışları beni buldu.
İstem dışı elimi uzatıp kirli sakallarına yerleştirdim ve gamzesini okşadım. Elimi tutup yüzünden uzaklaştırdığında yaptığım gereksiz hareketin utancıyla aniden sıradan kalktım. Bu ani kalkışıma karşın gözlerim karardı. Jonas, düşmemem için beni belimden yakaladığında ayakta duracak halim yoktu. Başım dönüyordu. Başımı omzuna yaslayıp Jonas'dan destek aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİRSAM | YARI TEXTİNG
RandomHayatı oyun sanıp belli planlar ve kurallar dahilinde yönetmeye çalışırken farkında olmadan aslında, kendi içimizde kaybolup oradan oraya sürükleniyor, doğru ile yanlışı aynı mantık çerçevesi içinde arıyorduk ama unuttuğumuz bir şey vardı. Biz, birb...