Bardağın yarısı boştu, kimse sohbet etmek için adım atmıyor lakin gözlerimizin parlak olduğunu umuyordum. Ellerinin dizlerinin üzerinde olduğunu görüyordum. Pantolonunun bol kumaşını sıkıyordu. Bu sessizlik diğer herkesin daha gürültülü olmasını sağlamış gibi kulaklarımı dolduruyordu. ''Kendinden bahset.'' diyerek elimi şarap bardağına uzattım.Sessizliği küstürmüştük, tek yapması gereken bana eşlik etmeseydi. ''Biliyor sayılırsın.'' dedi kuru öksürüğünün hemen ardından. Sadece sayılırdım, onu keşfetmeye çalışmak bile trajediydi. Komediye, hayatın güzelliklerine inat olsun diye varlığını sürdürmeye çalışıyordu; bildiğim şey ise böyle doğmadığıydı. Kendisini cezalandırdığı açıktı, şu an bile. Nedenini bilmek istiyordum, nasıl dayandığını, neden dayanmak zorunda olduğunu.
Gözleri öyle dinler gibi bakıyordu ki durgunluğunu, gözünün altındaki iyileşmeye duran yeşil morluğu fark etmek için onu hissetmek gerekliydi. Yalnızca bir kör görebilirdi. Göremeyen hasta değildi, aptaldı.
Tedavi arayan hasta gibi koşuyordum, tedavinin onda olduğuna inanacak kadar hasta olduğum için, koşuyordum.
Gülümseyerek bir yudum aldım.
''Bahsetmek istemem.'' dedi, beni taklit ediyordu. Elini bardağına uzatıp bir yudum aldı. Geri bırakırken gözlerini ayırdı benden. Kahverengi gözlerine restoranın sarı ışığı vuruyordu, gözündeki sarıya kaçan açık kahve halkalar altındaki yeşili güzel gizliyordu. Ben ise gizlemesini istemiyordum bana da öğretmediği sürece çünkü bugün burada oturuyordum, havayı ya da suyu konuşmak için değil.
''Bilmek istediklerini söyleyebilirim.'' dedi bardağını masaya usulca bırakırken. Sözleri o kadar naif sayılmazdı. Yüzünde en son gördüğümden farklı bir ifade vardı, gizleyememişti veya rast gelmiştim sadece.
''Bu akşam Emir'le buluşacaksan neden buradasın?'' diye sordu bana, o ifadenin arkasındakini açmıştı bana. Dudaklarımı bastırıp bir süre ona baktım o sırada düşünüyordum, Emir çok farklı bir çizgi haline getirmişti kendini benim için. Aşamayacağın kadar yükseltmişti çizgisini, her kurtuluşumda yerine itiyordu, kurtuluşun olmadığını ima etmek ister gibi.
Bu yüzden buradaydım, kurtuluş vardı. Çizgiden çıktığımda onun şeytanlarıyla karşılaşmamak için çırpınıyordum çünkü şeytanların en büyüğüydü çizgiyi çizen, yardımcısı ise tuğlalarını üst üste bindiriyordu.
''Kendinden bahsetmen için.'' dedim dudaklarımı azat ederken. Ufak çırpınışlardı bunlar. Özgürlük bir anda bahşedilmiyordu ve kafesi açılan kuş yine dönerdi demirlerinin arasına, sandığı yuvasına.
''Bugün iki köpekle tanıştım, çok cana yakın görünüyorlardı.'' yalan söylüyordu, kızarmaya duran yüzüyle, yutkunuşuyla haykırıyordu doğruları söylemek için. Gözleri ben dışında etrafımızdaki her bin insanla teker teker buluştu, boynundan aşağı süzülen ter damlasını görmüyordu hiçbiri. Hiç kimsenin umrunda değildi. Ellerim birbirine kenetlenirken duruşumu yumuşatmaya çalıştım. ''Korkunu yendiğine sevindim, tarif eder misin?'' yüzündeki sendelemiş hayal kırıklıkları kendini gizlemiyordu, hayrete düştüm, belki onun kadar belki daha fazla.
Gizlemeden gizleniyordu, kimse fark etmiyordu. İçinin nasıl yandığını sadece ben fark ediyor olamazdım zira göz bebeklerine yansımış kara koca köpekle korkutuyordu beni.
''Küçük dişleri...'' gözlerinin kapanışını seyrettim gözlerimi kırpamadan. Yüzündeki çizgiler fazla tonlama yapılmış bir resim gibi kasılarak sanatçısını selamlıyordu.
''Pek küçük sayılmazdı aslında.'' Gerçeklikten uzaklaşırken gözlerini açtı, dönmüş gibi. Her bir yüz çizgisinde, sesinin tonunda anlıyordum aslında ne kadar anlamaya açık biri olduğunu. Derin bir nefes aldım, boğazımdan aşağı geçmedi, kimse dinlememiş miydi?
Titrek nefesimi verirken kafasının içinde dolanan köpeği, korkusunu, tanımlamasını dinledim. Korkusunu anlatış şekli bile insanda yeni fobiler yaratabilirdi. Lev'in dişlerini gözümün önüne getirdi.
''Babam...'' ellerini masanın üzerinde birleştirdi. Başını kafası karışmışçasına salladı, ''Hayır, yeterince mahvettim zaten.'' babasından kaçıyordu, bana o kısım lazımdı. Elimi elinin üzerine koyduğumda iri gözlerle önce elime sonra yüzüme baktı, gülümsüyor sayılmazdı.
''Sorun değil, iyi gelecekse...'' Sözümü kesti.
''Tabiiki sorun, bu bizim ilk buluşmamız ve...'' sesli bir şekilde nefesini verdi, pişmanlıkla dolu yüzünün burada olduğundan kaynaklanmadığını biliyordum fakat çekince duyduğu kısım bir sorun değil, çözümdü.
''Uygar, gerçekten...Bana karşı bu kadar dürüst olman çok hoş.'' dudaklarını birbirine bastırdı, istemediğim cinsten bir ışıltı parlarken yüzünde dürüstlüğünü kaybedişini anlamıştım.
Elmasa ulaşmak için kömürü elde tutmak gibiydi bu, sadece yeterince yanması gerekiyordu.
''Sana yalan söylemem.'' dedi yüzünü tebessüm kaplarken.
Dudaklarımı yukarı kıvırdım, ''Biliyorum.'' hayır. Burası, bu kıyafetler, korkutucu köpekler, sadece kafasının içinde planladığı birkaç düzenlemeydi. Bu kadar basit olamazdı, karşımda onu bulamıyordum. Mezarın başında dokunduğumda nefesini tutan kişi yoktu karşımda. Ya fazla yalan söylüyordu ya da Emir kostümü giyiyordu.
Kendisini olduğu kişiden çok uzaklara fırlatıyordu. Takım elbisesini giymiş, yalanlarla karşısındakini öldürmeye çalışan kişi değildi içinde tuttuğu Uygar, bir başkasını, beni, takımdan çok uzak kaçan beyaz tişörtüyle kurtarmaya çalışan kişiydi. Şimdi ise insanın yaşatırken mi öldürürken mi dürüst olduğunu bilemez bir hâlde en inandırıcı tebessümümü sergiliyordum.
O, elini kaldırmış hesabı isterken sandalyemin ucuna astığım siyah çantamı aldım kucağıma. Fermuarını ilerletip içinden cüzdanımı çıkarıp hesabın gelmesini bekledim. Buraya şık bir yemek için gelmemiştim.
Garson yanımıza yaklaşırken parayı uzatmama izin vermeden kutunun içerisine yerleştirip kapağını kapattı.
*
Denizin yanında, beton parçalarına basa basa yürürken aynı sessizliğe hapsetti kendini. Onu açmam için uğraşmıyordu, ufak bir çaba gösteremeyecek kadar alışmış olmazdı kapalılığa.
Bize doğru o yaklaşırken ise kendi kapalı kutuma dönmeye hazırlanıyordum.
Olmaması gereken yerde, olmaması gereken bir saatte, olmaması gereken bir kişi her şeyi mahvetmeye hazırlanır gibi yürüyordu, ellerinde ise sanki binlerce yeni tuğla, aynı ince çizgiyle, yeniden geliyordu.
Kısa bir bölüm olduğunun farkındayım, yarın devam bölümü atılacaktır! Sevgiyle kalın🤍
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EGO YARALARI
Mystery / Thrillerİnsana zarar veremezdi bir başkası, herkes kendi ruhunu küller altında bırakır, kendine eziyet ederdi. Kül olmuş ruhların arasından boğularak kurtulan bir bedende, su ateşten fazla korkuturdu insanı. Ateş yakar kül eder alıştırırdı ego gibi. Ve ego...