(kulaklıkla dinleyinn<3)Dağın yamacında öylece beklemeye benziyordu ölüm. Elinde ateş ile beklemeye, benzinin es geçmediği bedenimizi yakmaya, zaman zaman kül olmaya. Yeterince günahın varsa yakacaktı, kendi iblislerimizle beraber ceset olacaktık. Kötülük geçmeyen bir zihin kadar huzura kavuşacaktık, öldükten sonra bunların hiçbiri önemli değildi. Şimdi bıçağı kendi cebine koyan intihar eğilimli bir genç, karşısında ona yalvaran bir zavallı duruyordu. Konuşana kadar zavallının intihar eden olduğunu düşünen her bir toplum için ağlıyordum. Yine bencildim, yine olacaktım çünkü korkum onu kaybetmeye değil onu kaybettikten sonra olacağım durumaydı. Sevgi de böyledir, nefrette, hüzün de...Biz bu kadar kendimiz için yaşıyorken nasıl birini sevebilirdik benliğimizi düşünmeden. Nasıl severdi bir insan ona iyi gelmeyeceğini bile bile? Yalnızlığından şikayetçi olan her insan gibi bencilliğime sığındım. Yalnızlığı seven her insan gibi sevdiklerimden uzaklaştım, uzlaşamadım.
Tenine batırdığı bıçak günahlarını akıtmayacaktı, mutlu olmayı öğrenmek zorundaydı yeniden. Etrafta gezinen martıların sesleri tahtadan evi şenlendiriyordu, mutlu bir ölüm diledim. Yüzünde gezen kararsız sevinç beni kandırıyordu. Yanımdan geçip giderken arındığına emindim, huzurun bir parçası işledi içime. Ağabeyimi aramak için telefonumu açtığımda ekranıma düşen mesajla Emir'in peşinden yürümeye başladım.
Adımlarımızın sesleri birbirine karışıyor, martıları kaçırıyordu. Kaçar gibi koştu, uzaklaştı benden. ''Emir!'' Bağırışlarımı kayıtsız bırakırken koşmaya devam etti. ''Emir!'' çığlıklarım faydasız kalırken yanına vardığım arabama bindim. 'Emir çağırıyor, delirmiş gözüküyor.' Deli, yakışmıyordu onun zihnindekilere. 'Konum atıyorum.' beni bir başka günaha bulaştırdığını hissettin, kalp atışlarım hızlanırken adımlarımın mesafesini arttırdım, cehenneme yürüyordum.
Başka bir dünyadan gelmiş gibi güzel yüzüne sığındım Helen'in, sevgim için kardeşimi kaybediyordum. Fedakârlığın zorunda kılındığı şu küçük dünyada isyana tutuştum yeniden.
---...---
Yanlışları yıllar önce doğru geliyordu, şimdi ise nefesinin tenime değdiği saniyeler ölümü hissettiriyordu. Ölüm kokuyordu bu adam, bunun hastalık olduğundan bir haber yayıyordu etrafına. Ölümünün salgınında kurban gidemezdim.
Elimden tutarak suyun kenarına getirdi beni. Parmaklarındaki sertlik eskiye çok uzaktı. Uzun otların arasından geçerken ayaklarıma dolmaya başladı gölün sığ suyu. Keskinliği karnıma hissettirirken gözlerimi yumdum. Bu su tekrar tekrar boğarken durmaksızın ağladım. Boğuk çıkan sesimle haykırdım, ''Ölmeyeceğim Emir!'' dudaklarını birbirine bastırdı, gözlerimdeki yaşların bulanıklığı örttü üzerini. ''Duyuyor musun beni!'' onun yorgun yüzünü ellerim arasına aldım, şimdi susan o oluyordu.
''Ölmeyeceksin.'' dedi. Sesine sarılmaya koşarken canımı yakan sessizliğe tutunabildim. Boğazımda nefesimi kesen acısıyla durdu beni. Uygar'ın adımlarıyla boğazımda baskısı artan bıçağa bıraktım nefsimi. Durdu, eli havada açık duruyordu yatıştırmak ister gibi. ''Seninle konuştuk Emir, yapamazsın, alamazsın onu.''
Kulağıma fısıldayan sesiyle yutkundum. ''Beni sevdiğini söyle, bırakacağım.'' hastalıklı zihninin ona oynadığı oyunlarından biriydi bu. Onu iyileştirmeye artık gücüm kalmamıştı, boğazımda acıyla atan kalbim hızlandı git gide. Cılız elleriyle bıçağı yavaşça uzaklaştırdı yaraladığı tenimden. ''Seni seviyorum.'' dedim. Yanaklarımdan boynuma akan yaşlarım bıçağı ıslatıyordu. ''Yalan söylüyorsun!'' bağırışları bıçaktan fazla acıtıyordu canımı. Uygar buraya koşarken bizi suyun içine çekti. Onca su içinde ateş yakıyordu şimdi canımı, ciğerlerime nefessizliğim dolmuş işten içe öldürüyordu beni, virüsünü kapmıştım çoktan. Dayanmaya çalıştıkça çırpınıyordum, bu çırpınışlar bataklık gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EGO YARALARI
Gizem / Gerilimİnsana zarar veremezdi bir başkası, herkes kendi ruhunu küller altında bırakır, kendine eziyet ederdi. Kül olmuş ruhların arasından boğularak kurtulan bir bedende, su ateşten fazla korkuturdu insanı. Ateş yakar kül eder alıştırırdı ego gibi. Ve ego...