Ego Yaraları/Şeytanlar ve Melekler

286 222 32
                                    

Seven Devils-florencemachine

Güneş havaya küsmüştü. Soğuk ,cehennemdeymişim gibi yakıyordu. İçimde yatan korkuyu kor gibi alevlendirirdi bu durumlar, geriye kalan ben, bedenim, şeytanlarım ve küllerimden başka bir şey değildi. Mahvolduğumu, parçalarıma ayrıldığımı hissedebiliyordum, öyle bir ölümdü ki bu, acısız zannettirirken kavuruyordu.

Ödenecek bedelleri kaldırmaktan bitkin düşmüştü ruhum. Fiziksel acılar ruhumda hissettiğim bu şeyin yanında fazla anlamsız kalıyordu, ruhum bana   eziyet ettiğinden bir haber kıyaslıyordu her bir acıyı eskisiyle.

Kendi yerini bedenime göre büyütmüş, özgür olmaya çalışıyordu. Özgürlük insanı öldürürdü, özgür olma düşüncesi tehlikeye sürükler, hayali heyecanlandırırdı. Özgürlükten vazgeçme düşüncesi esir yapardı; onun esiriydim, bir numaralı eseri.

Kaldırımda sendelerken ayakkabımın bağının açıldığını fark ettim. Çantamı yanıma bıraktıktan sonra oturduğum yere ayağımı yasladım. Bağcıklarımı düğümlemeye çalışırken arabaların kornaları kafamı dolduruyordu. Herkes meşgûl, herkes stresli, öfkelerini yumruklarına yansıtmış, kornoyla duyuruyordu seslerini. Bu gürültü, bu öfke fazlaydı dünyaya. Dünya şikayetçi miydi? Besbelli, tamamen. Öfkeyle dolan her şey patlardı, dünya doluyordu ve biz gün daha istekli infazımızı bekliyorduk. Bir katile ihtiyaç yoktu, herkes kendisini parçalıyordu. Bu kez kimse suçlu değildi, kimse özgür değildi. Neyin sorumluluğu?

Bacağımı yüksekten indirip çantayı omzuma yerleştirdim. Yürürken ağırlığıyla sallanması beni rahatsız ediyordu, vakit geçtikçe omzum ağrıyordu.  Okulun bahçesinde tanıdık ağaçların üzerinde yabancı kuşlar vardı. Siyahına beyaz karışmıştı,nötrlenmiş gibi sakindi; diğerinin aksine. Sarı, mavi...İncelememe izin vermeden uçup gitmişti. Diğeri hala orada duruyordu, yoldan geçenleri süzüyor gibi kafasını bize çevirmişti. O kadar uzun süre bakakalmıştı ki, kötü şeylerin habercisi, mezarlıktaki kargalar gibiydi. Sisli havaya karışan sesleri durumu daha korkutucu yapıyordu. Yine de durum rahatsızlık vermiyordu, hiçbir şeyin korkutucu bir yanı yoktu. Derin düşünmek insanı korkutuyordu. Düşüncelerin ise;yine korkutucu bir yanı yoktu.

Sislerin içinden tanıdık bir ses yükseldi, aynı yüz ifadesiyle, farklı ses tonuyla. Manzaraya bakar gibi baktım, sürekli bir şeyleri değişiyordu. Gecenin saçlarına yansıması, günden güne ışık alıyordu. Gözlerindeki çimler güneşe ışığına doydukça parlıyordu. Dudakları titrek kışla buluşmuş gibi çatlaktı. Çığ gibi ele geçirmişti onun bedenini, altında bırakmıştı. ''Geç kaldın.'' dedi Çisem.

Gülüşüm yüzümde yayılırken kızarmış yanaklarını yeni fark etmiştim Omzumla onu ittirip yürüyüşüme katılmasını istedim. Beni kırmadı, gülümsedi. İnce sesi tekrar kulakları doldururken söylediği kelime yerimde saymama neden olmuştu. Emir ne zaman gelecekmiş,dedi.  Duraksayıp kaşlarımı çatarak ona baktım. ''Nasıl yani?'' diye sordum merakla, gideceğinden bile birhaberken. Yüzünü buruşturup kafasını iki yana salladı, saçlarını harekete geçmişti, güneşi karıştırıyordu. ''Yurt dışına çıktı dedi Uygar.'' dedi, beni teyit ediyordu. Dudaklarımı birbirine bastırdım. ''Yurt dışı mı?'' Yüzü düştü,  kekelemeye başladı. Gözleri yukarıyı bulmuyordu. ''Bilmiyordum.'' şaşırmak istiyordum. ''Kimden duymuştun?'' diye ekledim. Bana haber bile vermiyordu. ''Uygar.'' dediğinde hafızamı tazelemiş oldu. Başımla onayladım, şehirden sıkılmıştı belli ki, ailesinden,arkadaşlarından,okuldan,benden? Konuşmaya gerek kalmamıştı. Arzuları olmadan yaşayan biri sıkılırdı. Kendini bulmaya çalışıyor dedim, kendimi kandırmaya çalışmaya o kadar çok çabalıyordum ki gerçeklik uzaklaşıyordu. Uzaklaşmak için çabalıyordum, itiyordum, yok sayıyordum.

EGO YARALARI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin