Akşamın pembeleşen göğüne karışan sabahtan kalma maviliğe çevirdim başımı koltuğa yaslanarak. Yıldızlar gibi uzak gözüküyordu binaların ışıltıları, yaklaşma düşüncesi bile yakıyordu.
Hoş esinti tenimin üzerinden geçerken dudaklarımı bastırdım. Ruhumun yalnızlığını gidermeye çalışırcasına sarmalıyordu bedenimi. İki kişi olmak yalnızlığını gidermiyordu ruhun; aksine kaybediyordu kendini kalabalığın içinde. Arayışlarının içinde bulunamaz bir hâle getirirken fark etmeden düşüyordun karanlığın içine. Karanlığım ise yanıma oturmuş, ona uzattığım sigara paketini elleri arasına almış zehri içine çekiyordu.
Yüzünü okudukça ellerini boğazımda hissediyordum, su gibi boğuyordu yanımdaki nefesi. Onun yaşaması beni öldürürken ölüm sessizliğini bozmamaya çalışıyordum sadece. Uçurumun başından denizi izlemeye benziyordu, çukura bakarken bile defalarca itiyordu arkamdan. Defalarca ölmemişim gibi arkamda beliyordu, yok olmamışım gibi kendimi başında buluyordum parçalı kayaların üzerinde kendimi. Aynı soğukluk sarıyordu ruhumu, bundandır diye düşündüm yalnızlığım.
Sona ulaşmak için yürünen o yol okyanuslara bedel olmuş, yüzme bilmez gibi çırpınıyordum. Suyun içindekiler değil kendisi korkutuyordu. Bilmeyenler ise sadece kollarını hareket ettir diye tezahüratlarda bulunuyordu. Sadece bir kere orada olmak yeterliydi geçip gitmesi için üzerinden. İçinde ya da dışında fark etmeksizin suyun, sadece bağırışlar doldururdu kulaklarını.
Suyun ise içi dışından daha kötüydü. Kendi yargılayıcı bakışların arasında boğulurken başkasının suçu olduğunu düşünüp dururdun. Daha derine düşerdin battığını sanarken. Aynı su seni uçurumun başına getirirdi, her itişinde ise farklı maskelerle karşılaşırdın ta ki kendi benliğini bulana kadar. Kendinden kaçarken ise mümkün olamayacak kadar acı veren bir intiharın eşiğinde kıvranıp dururdu bedenin, çünkü bir de bakmışsın ruhun yapayalnız çırpınıyor denizin içinde. Çünkü bir bakmışsın maskeni yüzüne yaklaştıracak sebebi bulamamışsın, buruşmuş parmakların cesaret edememiş; sandığın kadar cesur değilmişsin.
Et, kemik, deri ve ruh tarafından terk edilmiş gibiydi yanımda. Külleri ve çoktan boğulmuş olmasını dilediğim sûreti tükürüyordu zehrini. İnsandan fazlası değilken kusurları çekiyordu üzerine. Alnının üzerindeki yara izi, göz kapaklarında belirginleşen akşam kadar pembe damarlarıydı onu insan yapan. Soğuktan kurumuş dudakları henüz kapanmamışken gözlerini istemeden yaptığı şekilde kırpıştırdı. Dışarıdan oldukça sorunlu gözüküyordu, dibine kadar insan...''Nasıl benim yaptığımı düşünürsün?'' sözlerindeki alay gözlerimdekilerden daha beterdi. Vasatlığı ile acizliği içinde gidip geliyordu, onun çırpınışları bu olmalıydı.
''Ne gördüğümü iyi biliyorum.'' dedim, yüzüne bakmaya korkuyordum. Acımı hissetmeyen bir yüz görmek istemiyordum. Gözleri klordan kızarmış, saçları korkuyla ıslanmış değilken yaşamayı marifet bilen kusurlu gözlerinde ölümü aramak istemiyordum. ''Bana bakmıyorsun bile...'' sigaranın dumanı rüzgârla yansıdı ciğerlerime, tekrar tekrar yanıyordum. ''Bu kadar mı iğreniyorsun?'' sesi ona yakışmayacak kadar çaresizlik dolarken yanıldığımı düşündürdü bana. Endişeyle baktığımda ise yanıldığımı görmek o kadar da iyi olmadığımı hissettirdi bana.
Onun dolu gözleri beyazlarını kırmızı damarla sarmıştı, bu bile yeterli gelmiyordu. Tezahüratlarda bulunanlardan olmadıkça yeterli gelmeyecekti, onun çaresiz bedenini göremedikçe düşmeye devam ediyordum. Sır gibi sakladığı kelimeleri cinayetleri seriyordu önüme.
Kendimi kendim gibi hissettirmiyordu bana, başkasının ruhunu sahiplenmişim gibi baskıda bırakıyordu. Başımı eğerken gizliyordum gözlerimi, ondan değil; dolu gözlerinin içindeki yansımamdan. Öylesine yansıyordu ki gözlerimi dolduruyordu. Kafamı iki yana sallarken ondan iğrenmediğimi göstermeye çalışıyordum, ben değil kendinin iğrenmesini istiyordum her yansımasında. ''Göster.'' dedi titreyen sesiyle, nefeslerinin arasına öksürükleri karıştığında telaşla kaldırdım kafamı. Burada bu şekilde gözlerimin önünde ayrılırsa cezasını yine ben çekecektim. Dirisi yetmezmiş gibi yaşamaktan uzak bedeni ruhumu kemirecek, yattığı uzun uyku bir daha uyuyamama sebep olacaktı. ''Uygar, başarmış olmalı...'' dedi gözlerini kaçırırken benden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EGO YARALARI
Mistério / Suspenseİnsana zarar veremezdi bir başkası, herkes kendi ruhunu küller altında bırakır, kendine eziyet ederdi. Kül olmuş ruhların arasından boğularak kurtulan bir bedende, su ateşten fazla korkuturdu insanı. Ateş yakar kül eder alıştırırdı ego gibi. Ve ego...