Ego Yaraları/Nefsin Nefesi

128 138 5
                                    

Mezarının mermerine otururken adını tekrarladım. Toprağının üzerinde elim gezinirken aklımı kurcalayan pek çok soru yer edindi taşında. ''Ahu...''

''Sence de hızlı yok olmadın mı?'' diye sordum cevap bekler gibi. Gülümseyerek geçiştirdim kendimi. ''Ne bir otopsi, ne de soruşturma.Sadece hızlıca gömdüler seni.'' dudaklarımı birbirine bastırdım çekincemle. ''Eskiden dayanamadığını düşünüyordum ama şimdi...''

''Şimdi ne düşünüyorsun?''

Sıçrayarak arkamı dönerken onun burada olması korkumu azaltmıştı. Yaklaştı ve kollarını göğsünde bağladı. Gözlerim adını süzdü yeniden. ''Hiçbir şey.'' dedim soğuk mermerin üzerinden kalkarken. Bağladığı kollarını açtı, ''Onu özlüyorum.'' dedi. ''Rüyalarımda yaşıyor, daha sonra uyanıyorum.'' O ince, zarif güzel kadının rüyaları şenlendirmesine anlam verebiliyordum fakat öldüğünde bunun adı kâbus olurdu.

''Ben gideyim artık.'' dedim çimleri ezip geçerken. Sırt çantamın askısını tutarken elim, onun eli yavaşça omzumda yer edinmişti bile. ''Neden buradasın?'' Omzumu geriye çekip ondan uzaklaştım. ''Seninle aynı sebepten, dua ediyorum.''

Susarak mermerin kenarına oturdu. Pantolonun paçalarında çamur vardı. Gözlerim yüzünü buldu, ne temiz ne de pis bir görüntü vardı. Mimiklerini gizler gibi donukça izliyordu uzaklaşmamı.

Yolun kenarından geçen taksiye elimi sallarken kaldırıma yanaşmasını bekledim. Kapıyı kendime çekerken arabaya bindim, değişmeyen kokusu burnuma dolarken adam başını çevirip bana baktı. ''Nereye gidiyoruz?'' diye sordu önüne dönerken. Eli vitesin üzerindeyken ilerletti. Kalabalıktan uzak hareket etmeye başlayınca arkama yaslandım. Okula doğru ilerlerken çantamı sırtımdan çekip kucağıma yerleştirdim. Vitesten elini çeken adam istifini bozmadan aynı yavaşlıkla radyonun sesini açtı. Telefonumu karıştırdım çantanın içinde, kulaklığı kulaklarıma geçirirken arabadaki yüksek sesi bastırdım. Şoförün direksiyonda tuttuğu ritim şarkıma eşlik eder gibiydi. O parmaklarını oynattıkça dokunduğum mezarı hissettirdi bana.

Cam kırıkları kadar ufalan parçaları birleştirmeye çalışırken canım yanıyordu. Battığını, derimi aştığını hissedebiliyordum. Dışarı çıkaramadığım kadar tuzdu, daha derine nüfuz etmesinden korkulmayacak kadar ufak görünüyordu. Kendini öyle gösterdiğini hatırlattım kendime. Basit halledilen işlerin dürüstlüğüne inanmamak benim paranoyam olamazdı. Hiçbir ölüm basit olamazdı. Kimse buna inanmazdı yine de etrafta ne bir ses ne bir seda vardı. Herkes kabullendirmeye çalışıyordu kendini. Kaçtıkları şey kendileri mi yalanları mıydı? Başkasının yalanlarından neden kaçıyorlardı? İntihara basitlik süsü veren katillerle doluydu burası.

Kusursuz işlenen bir cinayeti hayal ettiriyordu bana. Hayâlleri her zaman güzel şeyler süslemiyordu. Hayâl çoğu zaman rüyayla karıştırılıyordu. Rüyalarımda yaşıyor. Hayal ederiz öleni yaşatmayı, hayâl ederiz hiç var olmayanı, hayâl ederiz gideni getirmeyi; rüyalarımızda ise yaşarlar, gitmezler, istesek bile. Onlardan vazgeçmemize izin vermezler. İnsanın kendisiyle dalga geçmesinden bir farkı yok gibi gözükürler, kâbusların içinden çıkamazken nefesine müdahale etmeye başlar nefsin. Olanları yok saymaya dönüştürür, düşürür, iter, iteler, çoğu zaman farkında bile olmadan uzaklaştırır diğer kâbuslardan. Dudaklarından ise aynı cümle dökülür. Yine aynı kâbus. Öteleştirir kendini, tırnaklarınla tutunarak kuyudan çıkmaya benzer. Ciğerlerin olmadan nefes almaya...

Araba okulun önünde durduğunda parayı uzatıp dışarı çıktım. Kısa süre sonra kapıdan uzaklaşan arabanın arkasını seyrettim. Arkasında bıraktığı dumanda kendimi aradım. Havaya karışabilecek kadar hafiflemeyi diledim, hayâl ettim. Kabullenmem yeterdi belki de özgürleşmeye. Kendimin esiri olmaktan kurtulmak için düşünmemek yeterliydi. Mutluluğun içinde haz duymak için yeterliydi, kısa sürecekti. Huzura ulaşmak için ise ölmek yeterliydi. Huzursuzluğunu aktarırdın böylece, mezarının üzerinde elini gezdiren herhangi kimseye.

EGO YARALARI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin